Tebuk seferi, Doğu Roma Devletine karşı düzenlenmiştir. Tövbe (Berae) suresinin 65 tane ayetinde bu sefer anlatılmaktadır.
Peygamberimizin (sav.) komutasındaki 30 bin kişilik islam ordusu Medine’den yaklaşık 700 km zor şartlarda yol gittikleri için kuranımız bu yolculuğu ceyş-ul usre yani zorluk ordusu olarak tanımlamaktadır.
Tevbe suresi 117. Ayetinde Euzubillah bismillah, … fi saatil usreti… Allahu teala peygambere ve güçlük saatinde ona tabi olanlara tövbe nasip etti, buyuruyor. Bu ayetten de anlaşıldığı üzere tövbe nasip işidir. Kişi eğer kendisine nasip olmaz ise günlük tövbesini, istiğfarını, tesbihatını yapamaz.
Bu seferde ilk defa ordunun önünde hem bayrak hem sancak bir arada kullanıldı. Önceleri sadece sancak kullanılmaktaydı. Böylece bayrak ve sancak geleneği başlamış oldu. Toplam 2 ay süren bu yolculuk aşırı sıcak bir iklimde gerçekleşti. Sefer esnasında yaşanan ve ders almamız gereken harikulade olaylar vukua geldi.
Şehitlik ve Gazilik
Sahabe efendilerimizden 7 tanesi sağlık durumu el vermediği için sefere katılamadı. Öyle ağladılar, öyle göz yaşı döktüler ki Cenabı hak tevbe suresi 92. ayette Esteuzibillah bismillah ve a'yunuhum tefidu mined dem'i hazenen ella yecidu ma yunfikun,.. üzüntüden göz yaşı döke döke geri dönen kişilere bir sorumluluk yoktur, buyurarak hem bu sahabilere müjde verdi hem de bizlere gözyaşının ehemmiyetini işaret buyurdu.
Bu ayeti celileyi tefsir sadedinde Peygamberimiz (sav.) Her kim gazayı gönlünden geçirmeden ölürse bu kişi bir çeşit münafıklık üzere ölür, buyurdular.
İslam ordusunun o dönem ki devlet sınırlarının dışına sefere çıkması, yukardaki ayeti celile ve hadisi şerifin ışığında günümüzde sürekli tekrar edilen şu cümleleri dikkate alırsak;
1-Niye ölenlerin içinde birilerin çocukları yok? 2-O ülkelerde bizim ne işimiz var? 3- Neden başkaları için savaşıp ölüyoruz?
Gibi sorulara cevaben; 1-Ashab-ı kiramın Şam’da ne işi vardı? 2-Roma topraklarında şehit ve gazi olmak için ağlayan sahabeler neden övüldü? Sorularını sorduğumuzda bu tür düşüncelerin bir değerinin olmadığını görürüz.
Bu ordunun techizatının 3/2’sini Hz. Osman Zinnureyn Efendimiz temin etmiştir. Hazreti Peygamberimiz onun için; Ey! Allahım Ben Osman’dan razıyım sende razı ol. Kıyamet gününe kadar vuku bulacak hatalarını bağışla diye dua etmiştir. Şimdi ülkemiz dahil dünyanın çeşitli yerlerinde Hz. Osman Efendimize küfredenler, lanet edenler ve hakaret edenler peygamberimizin karşısında saf tutmuş olurlar.
Bu sefere Sonradan katılanlar
Sahabe efendimizden üç tanesi ordudan sonra hareket ederek onların arkasından yolda yetişmişti.
1-Hazreti Eba Zerr (ra.), öyle zor şartlarda ordunun arkasından yetişti ki Peygamberimiz (sav.) onun hakkında Allahu (cc.) Eba Zerr’e rahmet etsin. O yalnız başına yürür, yalnız başına ölür. Onun cenazesinde müminlerden az bir gurup hazır bulunur. Yalnız başına da diriltilir, buyurdular. Bu mucize uyarıdan dolayı Eba Zerr Hazretleri vefat ederken hanımı, Ben seni yalnız nasıl defnedeceğim diye ağladı. Eba Zer Hazretleri dedi ki, Sen hiç merak etme ben ölünce bir yolun kenarına koy bir gurup gelir beni defneder, dedi.
Bu hadisi şerifi bizati duyan Abdullah İbni Mesut (ra.), Eba Zer’in cenazesini yıkadı, kefenledi ve defin işlemini yaptı.
2-Hazreti Ebu Hayseme (ra.) 3- Hazreti Umeyr (ra.) sonradan gelerek peygamberimize yolda yetiştiler.
Gazabı İlahinin İndiği Mekan (Hicr Vadisi)
Bu vadi Hazreti Salih peygamberimizin yaşadığı mekandır. Bu vadide bir kaya rabbimizin kudreti ilahisiyle deve doğurmuştu. O devenin sütü halkın tamamına yetiyordu. Ama hem sütünü içip hem tahammül edemeyen zalimler o deveyi öldürdüler. Bunun üzerine buraya Şuara suresinde de bildirildiği üzere gazabi ilahi indi.
Peygamber Efendimiz (sav.) Hicr vadisi için sahabe efendilerimize; Benzerine sizlerinden de uğrayabileceğinizden korkarak ağlayıcı olmadıkça oraya asla girmeyiniz, buradaki aldığınız suyu dökünüz, bu su ile yoğurduğunuz hamuru da develere yediriniz, buyurdu.
Şu anda İsrail ve Lübnan topraklarında bulunan Lut gölü yeni adıyla Ölü Deniz denilen bu mekan, o kavmin içinden o günahı işleyen melunların ters yüz edilerek Cibrili eminin kudret eliyle vurmasından dolayı eksi 400 metre yere indirilmiş gazabı ilahinin indiği yerdir.
İsrail, Lut gölünün adını ölü deniz olarak değiştirerek O çamurdan yapılan kremlerin, şampuanların, killerin, tuzların reklamını yapar. Ülkemizde de bu ticaretin parçası olan şirketler vardır. Müşterileri de ne yazık ki müslümandır. Halbuki Hazreti peygamberimiz Hicir vadisinden geçerken bir sahabi orada bir yüzük bulmuştu. Peygamber Efendimize (sav.) bu yüzük getirilince Efendimiz yüzüğü görmemek için yüzünü kapattı ve o yüzüğü görünmeyecek bir yere at, buyurdu. Bu peygamberin ümmeti olarak bizler bilinçli olmamız gerekiyor.
Hicr ve Enbiya surelerdinde Estauzibillah bismillah, aliyaha safilaha… üstünü altına çevirdik buyuruldu.
Ülkemizde meydana gelen deprem musibetiyle bu alanı birleştirerek bazı yanlış inanç ve düşüncelerin önüne geçelim. Depremler Müslümanlara musibettir, gazabı ilahi değildir. Dolaysıyla deprem olan mekanlar lanetlenmiş gazap inmiş yerler değildir.
Hazreti Peygamberimiz hayattayken Medine’de iki defa deprem oldu. Bu iki depremden sonra Hazreti peygamberimiz (sav.), Rabbiniz sizi hoşnut olacağı duruma döndürecek ve sizden kendi rızasını kazandıracak ameller yapmanız için ikaz ediyor. O halde sizde onu hoşnut edecek amellerinizi artırınız, buyurdu.
Hazreti Ömer Efendimiz döneminde de Medine’de deprem olmuştu. Halk koşarak Hazreti Ömer Efendimizin yanına geldiler. Ömer Efendimiz, İlk defa mı başınıza geldi. Gerçekten acele ettiniz. Eğer tekrar ederse sizin aranızdan mutlaka çıkacağım. Yani sizin yaptığınız gibi yapmayacağım, buyurdu.
Ebu Riğal
Ebu Riğal, Hicr Vadisinde İnen gazaptan uzak olduğu için kurtulmuş gibi görünen bir zattır. Salih (as.) Ebu Riğali zekat toplaması için Hicaz bölgesine yani harem sınırları içine göndermişti. Burada zekat için kapı kapı dolaşırken koyun sürüsü sahibi, hanımı yeni ölmüş, 3-5 aylık bebeği olan bir eve geldi. Adamın süt veren bir tek koyunu vardı. Onu almak istedi. Adam süt veren başka koyunum yok, bu çocuğun annesi de yeni öldü. Gerekirse bütün sürüyü al ama bu koyunu alma dedi. Ebu Riğal çok ısrar edince adam sinirlenerek onu öldürdü. Sonra Salih aleyhisselamın yanına gelip durumu anlattı. Salih (as.) ellerini kaldırıp Ebu Rigal’a beddua etti. Ebu Rigal gazabı ilahiden kurtulmuş gibi görünse de bu şakilde gazaba uğramış oldu.
Hazreti peygamberimizin ordusu Tebuk bölgesine gelirken 19 defa istirahat etti. Bu istirahatlerden birinde; Bu gece üzerinizde şiddetli bir kasırga kopacaktır. Sizlerden hiçbiriniz yanında arkadaşından destek almadan ayağa kalkmasın, buyurdu. Bu mucizevi ikazı önemsemeyen iki kişi ayağa kalkınca rüzgar onları öyle savurdu ki birisi boğmaca hastası oldu. Diğerini ise rüzgar 200 km uzakta Tay kabilesinin bulunduğu dağa savurdu.
Susuzlukla İmtihan
Yolculuk esnasında öyle su sıkıntısı yaşandı ki Ashabı ikram develerini kesip işkembelerinde ki suyu sıkıp içmek için develerinden vazgeçtiler. Peygamberimiz dua buyurdular gökte hiç bulut yokken tüm bulutlar bir araya gelip ordunun üzerine yağmur ihsan olundu.
Ülkemiz de son yıllarda susuzlukla imtihan edilmektedir. Bizlerin de her gün susuzlukla imtihan olmamak, hayırlı yağmurlar istemek ve dua etmek görevimizdir.
İtikat Ve Akait İmtihanı
Sefer sırasında dinlenme duraklarından birinde peygamberimizin devesi kayboldu. Münafıklardan Nusayb oğlu Zeyd, Peygamber olduğunu söylüyor ama devesinin nerede olduğunu bilmiyor diye fitne çıkardı. Peygamber Efendimiz (sav.); Vallahi ben bir şeyi Allah bana bildirmedikçe bilemem. Şimdi onu bana gösterdi. Falan vadinin içinde yuları ağaca dolanmış şekilde durmaktadır, buyurdu.
Peygamber Efendimiz (sav.) dahi hiç bir şey bilmediğini buyururken onun bildiğinin milyarda birini bile bilemeyen velilerin sanki radar gibi her şeyi görmesi mümkün değildir. Onları sevenlerin bu konuda aşırıya gitmesi itikadi bir hatadır.
Nusayb oğlu Zeyd’in bu mucize karşısında müslüman olduğu rivayet edilir. Mahşi isimli münafık da bu cümleleri kullanmıştı ki bu durumdan pişman olup tövbe etti. Cenabı hak onun tövbesini kabul etti. Ona Müslümanlık nasip oldu. Peygamberimiz de adını Abdurrahman olarak değiştirdi. Müslüman olunca; Ya Rabbi bana ölürken şehit olarak ölmeyi nasip eyle. Ben şehit olduktan sonra beni kimse yıkamasın, gömmesin, yerimi dahi bilmesin diye dua etti. Hakikaten bu zat Yemame savaşında şehit oldu ve cesedine dair bir iz bulunamadı.
Bazı Fıkhi Konular
Hazreti Abdurrahman bin Avf’ın sabah namazını kıldırdığı bir gün peygamberimiz birinci rekata yetişemedi. İmam selam verdikten sonra kalkıp eksik olan birinci rekatını tamamladı. İlmihal kitaplarımızda yazan fıkhi hükümler bu şekilde peygamberimizin yaptıklarına dayanmaktadır.
Mesh etme sünneti de ilk defa bu sefer sırasında yaşandı. Ayrıca susuzluk nedeniyle abdest azalarının birer kere yıkanması emredildi.
Uyuya Kalmak
Sabah namazına yakın bir vakitte peygamberimiz Hazreti Bilal’e ya Bilal bekçilik et, vaktinde bizi uyandır, buyurarak kendisi istirahata çekildi. Hazreti Bilal yorgunluk nedeniyle uyuya kaldı. Uyandıklarında güneşin doğduğunu gördüler. Peygamber Efendimiz (sav.) Ya Bilal sana bizi bekle, kolla demedim mi? buyurunca Hazreti Bilal, Ya Rasulullah beni uyku götürdü. Seni alıp götürmüş olan beni de alıp götürdü, diye cevap verdi.
Bunun üzerine peygamberimiz önce sünneti sonra farzı kaza etti. Sabah namazının kazası kerahat vaktinden bir saat önce kılınırsa hem sünnet hem farz kaza edilir. Öğleden sonra kılınırsa sadece farz kaza edilir.
Yaşanan Mucizeler
1-Yolculuk sırasında su ihtiyacı ortaya çıkınca orada iplik kalınlığında akan bir miktar su peygamberimize getirildi. Hazreti peygamberimiz elini yüzünü yıkadıktan sonra su kaynağına götürüldü. Öyle bir bereketlendi ki tüm orduya ve hayvanlara yettiği gibi bu su günümüzde dahi akmaya devam etmektedir.
Cenabı hak yoktan var eder. Peygamberimizin mucizesi vardan var eder. Arada ki fark budur. Yoktan var eden sadece Rabbimizdir. Vardan var etmek ise peygamberlerin mucizeleridir.
2- Abdullah Zülbicedeyn isimli genç sahabi, Hazreti Peygamberimiz (sav.) Tebuk’e varmadan arkalarından yetişti. Peygamber Efendimiz (sav.) onu karşıladı. Bu genç müslüman olunca babası ona kızıp mirasından mahrum etmişti. Onun giyecek elbisesi dahi kalmamıştı. Devlerin üzerine örtülen eski çulları örterek giyindiği için Zülbicedeyn ismi ile anılıyordu. Peygamber Efendimiz (sav.) Abdullah Zülbicedeyne; Seni ne zaman humma tutar ve öldürürse şehit olursun, buyurdu. Hakikaten bu genç bir hafta sonra humma hastalığına tutulup vefat etti. Peygamberimiz onu kendi elleriyle kabre yerleştirdikten sonra; Rabbim ben ondan hoşnut ve razı oldum sen de hoşnut ve razı ol, diye duada bulundu.
3-Sahabilerden peygamberimizi ziyarete gelenler olurdu. Peygamberimiz her gelene mutlaka ikramda bulunurdu. Yine bir ziyaretçi gurubu gelmişti. Onlara ikram etmek için yiyecek torbalarını silkelettiğinde 30-40 kişinin torbasından sadece 7 tane hurma çıktı. Peygamberimiz (sav.) o hurmaların üzerine dua etti. Oradaki sahabeler anlatıyorlar ki; Biz 50’şer tane hurma yedik, bizden sonra 10 kişi daha ziyarete geldi. Onlar da yediler ama 7 hurma yerinde duruyordu, dediler.
4-Sahabeler Hz. Ömer Efendimize gelip; Biz açlıktan yürüyemez hale geldik. Peygamber Efendimizden (sav.) musade iste ki develerimiz kesip yiyelim, dediler. Hz. Ömer efendimiz peygamberimize durumu iletti. Peygamber Efendimiz (sav.) ordudaki bütün azıkları bir örtü üzerine silkeletti. 10-15 kişiyi doyuracak kadar yiyecek vardı. O yiyeceklerin üstünü örtüyle kapattı. İki rekat namaz kıldıktan sonra dua ettiler. O yiyecekler hem hayvanlara hem 30 bin kişilik orduya yol boyunca yetti.
5-Medine’ye dönerken Muşakkak Vadisi denilen yere geldiklerinde susuzluk sıkıntısı ortaya çıktı. Orada küçük bir su kaynağı vardı. Peygamberimiz dua ettikten sonra; Gün gelecek bu vadide bu sudan öyle bahçelikler olacak ki ömrü olanlar bunu görecekler, buyurdu.
6-Yine yolculuk esnasında su sıkıntısı ortaya çıkmış sadece bir kırbanın dibinde az bir su kalmıştı. Peygamberimiz (sav.) o su kırbasına elini daldırdı ve beş parmağından adeta sular fışkırdı. Orada bulunan herkes bu su ile ihtiyacını giderdi.
7-Münafıklar Peygamber Efendimizi öldürmek için plan yapmışlardı. Kendi aralarında; Falan yerde çok tehlikeli bir vadi var. Oraya geldiğimizde devesinin ipini keselim, Deveyi de ürkütelim. Devesinden düşsün, boynu kırılsın ölsün, kurtulalım, dediler. Cebrail (as.) bu durumu haber verince peygamberimiz sahabelerim zarar görmesinler düşüncesiyle orduyu o vadi yerine başka yöne yönlendirdi. Kendisi de Hz. Huzeyfe (ra.) ve Hz. Ammar bin Yasir (ra.) yanına alarak o vadi yoluna devam etti. Oraya varınca yanındakilere; Burada bize karşı herhangi bir saldırı olursa saldırganlara elinizdeki sopalarla vurun buyurdu. Kendisi tedbir almıştı ama suikast planı da uygulanamadı.
İslam ordusu Tebük denilen mevkiye geldiğinde Doğu Roma İmparatoru Heraklus da 40 bin kişilik orduyla Suriye Humus Şehrine kadar gelmişti. 40 bin kişilik süper güç bir orduyla 30 bin kişilik müslüman ordusu arasında 500 km bir mesafe kalmıştı.
Heraklus arapça bilen bir kişiyi elçi olarak gönderdi. Elçiden Hazreti Peygamberimizde İncilde yazılanlara göre Peygamberlik alametleri olup olmadığına bakmasını istedi. Elçi peygamberimizi dikkatlice takip etti. Peygamberimiz elçiye; Seni buraya gönderen sahibin bende bulunan işaretlerden birisini görmeni istiyordu, diyerek sırtındaki mührü gösterdi.
Hazreti peygamberimiz, Hz. Dıhye bin Halife (ra.) aracılığı ile Heraklus’a mektup göndererek onu islama davet etti. Heraklus gönderilen elçiye gayet nazik davrandı. Aldığı mektubu da sakladı. İslam ordusu ise adeta Rum ordusuna meydan okurcasına 20 gün daha Tebuk’ta kalmaya devam etti. Ama Roma ordusu Humus’tan öteye gelemeyerek geri döndü.
Tövbe suresinin 98. ayetinden 119 ayetine kadar olan kısmında anlatılanlara baktığımızda;
İhmalkarlık ve İptila
Cenabı hak müslümanı denemek için ibtila eder, kafiri denemek için fitne verir. 4 sahabi Şâir Ka’b bin Mâlik (ra.), Mürâre bin Rebî (ra.) Hilâl bin Ümeyye (ra.) ve Hazreti Lübabe (ra.) Bugün giderim, yarın giderim, nasılsa orduya yetişirim diye ihmalkar davranıp sefere gidemediler.
Peygamber Efendimiz (sav.) döndüğünde onlara boykot uyguladı. Buna göre,
1-Bu dört kişi ile hiçbir sahabe konuşmayacaktı,
2-Eşleri babalarının evine gidecek ve onlara hizmet etmeyecekti.
Hazreti Hilal (ra.)’nın hanımı; Ya Rasulallah Hazreti Hilal çok ihtiyar. Zaten ağlaya ağlaya çok zayıfladı. Ben onunla konuşmadan sadece yemek hizmetinde bulunsam, diye müsaade istedi. Peygamber Efendimiz (sav.) buna musade verdi.
Bu boykot 50 gün sürdü. Bu üç sahabi öyle pişmanlık duydu öyle ağladılar ki özellikle 3 sahabi için cenabı hak selase kullanmıştır ki Tevbe suresi 118. Ayetinde Esteuzibillah bismillah,Ve ales selasetillezine hullifu, hatta iza dakat aleyhimul ardu bima rehubet ve dakat aleyhim enfusuhum ve zannu en la melcee minallahi illa ileyh, summe tabe aleyhim li yetubu, innallahe huvet tevvabur rahim. Ve geri bırakılan üç kişinin tevbesini de kabul etti. Öyle ki, bütün genişliğine rağmen, yeryüzü onlara dar gelmişti. Canları sıkıldıkça sıkılmıştı. Ve Allah'tan başka sığınılacak kimse olmadığını anladılar. Sonra Allah, tevbeye yöneldikleri için, tevbelerini kabul etti. Kuşkusuz Allah, Tevbeleri Kabul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir, buyurarak onları bağışladığını müjdeledi.
Peygamber Efendimiz (sav.) sabah namazında müjdeyi bildirdi. Bu sahabiler akşama kadar şükür secdesi yaptılar. Hanımının kendisine hizmet etmesi müsaade edilen Hazreti Hilal’in üzüntüden ayağa kalkacak dermanı yoktu. Merkebe bindirilip peygamberimizin huzuruna getirildi. Ebu Lubabe ise Ebu Ümmü Seleme annemizin evinin önüne veya başka rivayete göre de Mescidi Nebevinin direğine kendisini bağladı. Peygamberimiz kendi eliyle o ipi çözünceye kadar da çözmedi. Günlerce aç susuz bekledi.
Buradan Çıkaracağımız 4 Ders;
1-Seferberlik, Müslüman ülkesinde seferberlik emri gelince lakayit ve ihmal davranamaz.
2-Dini ve milli meselelerinden kaçanların terbiye edilmesi için tecrit edilerek hicran safına sokulması görevdir.
3-Bidatçıların terkedilmesi gerekir. Bu sahabeler Peygamber Efendimizin (sav.) emrini ihmel ederek bidat ettiler.
4-Bu zatlar 50 gün boyunca ağladı. Demek ki tövbe ağlamadan geçerli olmuyor.
Euzibillah bismillah; Tubu ilallahi tevbeten nasuha (Tahrim/8.) Ey rabbimiz her gün yukarda ki emrine itaat edip tövbemizi yapacağız bizleri bağışla. Amin Amin Amin…
El Fatiha
Comentarios