MEVLİT KANDİLİ
- 4 Eki 2022
- 8 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Eyl 2024

Peygamberimize Gıyabi İman
Manevi büyüğümüz, Hazreti peygamberimizi Medine'deki evinde ağırlama şerefine nail olmuş Eba Eyyub el Ensari (ra.) İstanbul’da yatmaktadır. Önce bu misafirlik olayının tarihi seyrine bir göz atalım;
Arabistan kıtasının tamamına hakim olan Yemen meliki, Meliki Tubba, o zamanlar daha küçücük bir kariye olan Yesribten (Medine) ordusuyla geçerken yanındaki âlimler; ‘’Ya Melik bu şehir şimdi küçücük bir karye bir belde ama burası çok mübarek bir yer olacak. Çünkü ahir zaman Peygamberi buraya hicret edecek. Burası vatanı olacak ve burası bütün dünyaya nur saçan bir mekan olacak’’ dediler. Meliki Tubba bunun üzerine 400 aileyi Medine’ye iskân etti. Onların her birine ev yaptırdı. Onlara sürekli burada ikamet etmelerini ve ilimle iştigal etmelerini söyledi. Onlara tüm ihtiyaçlarını Yemen'den gönderme vaadinde bulundu. Hicretle Medine’ye gelecek olan Peygamberimiz için de bir ev yaptırıp eve yerleştirdiği aileye de Peygamberimize iman ettiğini yazan bir mektup bıraktı. Bu mektubu torundan toruna aktararak o kutlu misafir geldiğinde ona ulaştırın, dedi.
Nihayet aradan bin sene geçti. Resulullah efendimiz Mekke'den çıkarıldı. Medine'ye geldiğinde Medine halkı Onu misafir etmek için davet ettiklerinde Siz deve mi serbest bırakınız buyurmuşdu. Herkes deve bizim evi işaret etsin diye önüne yiyecekler koydular ama deve 1000 yıl önceki Yemen melikinin yaptırdığı evin bulunduğu yere çöktü. Aynı zamanda orası şu anki kabri saadetlerinin olduğu yer olunca devenin bir süre ağladığına orada bulunanlar şahittir. Peygamberi Efendimiz o eve gece misafir olduklarında Eba Eyyub’tan mektubu istemiştir.
Hazreti Peygamberimizin Rabbimiz Katındaki Hatırı
Rabbimizin Bakara suresinin 248, 249, 252 ve 151. ayetlerinde Talut ve Caluttan, geçmiş dönemlere ait ümmetlerden örnekler verdiğini görürüz.
Zalim bir kavim olan Amelika kavminin başında Calut diye bir komutan vardı. Yaklaşık 5-6 kişinin bedeni cüssesine sahip zamanın cellatları o zamanki Müslümanlara musallat oldular. Onlara karşı koyacak Talut komutasında 313 kişilik bir gurup vardı. Câlutun ordusu 100000 kişi, Hazreti Talutun komutasında sadece 313 kişi vardı. Hazreti Talut bu 313 kişiyle 100000 kişinin karşısına çıkarken insan olarak tedirgindi ama maiyetinde olan Davut peygamberlere tevessül ediyordu. Yalnız Davut peygamber Caluta göre kıyasladığında onun beşte bir bedeni gücüne sahip, zayıf cılız ve çelimsizdi. Yolda giderken güvercin yumurtası büyüklüğünde bir taş Hazreti Davut aleyhisselama Ya davud beni yanına al, dedi. Hazreti Davut aleyhisselam o taşı alıp yola devam etti. Biraz daha gidince bir taş daha beni al diye ayağa kalktı. Böyle üç defa oldu. Üçünü de aldı. Bu mucize Ruslarla olan savaşta Osman Bedrettin Hazretlerinin yanında keramet olarak tahakkuk etmiştir. Elinde bir silah olmadığı için bazı taşlar kalkıp eline geliyordu. O taşları attıkça bir taşla birkaç Rus askerini öldürebiliyordu. Ve böylelikle o savaşın kazanılmasında manevi katkı sağladı. Osman Bedrettin Hazretleri Erzurumlu olup Elazığ’da manevi tasarrufuyla bereketlendirmiştir. Savaş alanına varıldığında Hazreti Talut Davut aleyhisselama Benim atıma bin üzerine zırhını kılıcını kuşan senin hedefin Câlutu öldürmek olsun, dedi. Davut (as.) bu ata binince kendisine bir gurur geldi. Bunun üzerine ya Talut, ben bir peygamber olarak senin emrindeyim. Yalnız atını da, zırhını da, kılıcını da al ben istemiyorum. Bu bana gurur verdi. Gururunun yaşandığı bir yerde zafer tahakkuk etmez, bana elimle ördüğüm sabanımı verin yeter, dedi. Sapanını alıp, Calutun üzerine yürüdü. Davut aleyhisselamın kullandığı sapan taşı Allah'ın kudretiyle onun 2 kaşı arasından girdi arkadan çıktı. Calutun bu ölümü karşısında maliyetindeki askerler güvensizliğe ve zaafa düştüler. Talutun ordusunda Hazreti Hızır aleyhisselam da vardı. Hazreti Hızır aleyhisselam o 313 kişiye Sallallahu ala Muhammed deyip saldırın demişti. 3000 yıl önceden, 3000 yıl sonra gelecek zatın hürmetine deyip saldırdılar. Calut ordusu perişan oldu. Burada Efendimize salavat getirmenin gücü ve hürmetini görüyoruz.
5 büyük peygamberden olan Hazreti Musa vefat ederken; Ya Rabbi beni mahşerde ümmeti Muhammedden eyle, diye dua etmiştir. Bu dua Peygamberimizin rabbimiz atındaki değerini gösterir.
Uhut savaşında Peygamber Efendimizin bir ok veya mızrak darbesiyle dişi kırılmıştı. Akan kan toprağa düşeceği esnada Hazreti Cibrili emin gökyüzünden hızla inerek o kanı yere düşürmedi. Yüce peygamberimizin kanını alıp havaya attı. Bunu gören Resulullah efendimiz hayret içinde sebebini sordular. Cebrail (as) Ya Resulallah senin kanın bu toprağa inerse artık rabbim bu topraktan kimseye rızık vermez. Onun için kanın toprağa inmemesine engel oldum, dedi.
Hazreti Peygamberimizin Rabbimiz Katındaki Vefası
Hazreti peygamberimiz kendisine peygamberlik verildikten sonra hem annesinin hem de babasının mezarını ziyaret etti. O ziyaretinde acaba öbür alemde ateşte mi olacaklar diye çok hüzünlendi. Kendilerinden önce gelen İsa aleyhisselam dinine de İbrahim aleyhisselamdan beri devam eden hanif dinine de yetişemeden vefat etmişlerdi. Kendisinden sonra gelecek dine de ömürleri yetmedi. Cenabı hak Anne ve babası için üzülen Resulullah efendimize; Kabirlerinin başına gidip onları adlarıyla çağır. Onları diriltip seninle konuşmalarına müsaade edeceğiz. O anda onlara peygamberliğini takdim et. Buyurdu.
Hazreti peygamberimizın babası, annesi, dedesi, amcası vefat edince bir yalnızlık içine girdi. Rabbimiz ona manevi anneler nasip etti. Birisi evin hizmetçisi Hazreti Ümmü Eymen’di. Onun için rasulullah efendimiz Annemden sonraki annem derdi. İkincisi de Hazreti Ali efendimizin annesi Hazreti Fatma’dır. Kendi kızının adını Fatma koymuş, onun defnedilmesi esnasında kefen olarak kendi gömleğini vermişti. Kabri hazırlanıp defin olacagı zaman Resulullah efendimiz kabre inip, sağ yanı üzerine uzanmış vaziyette yaklaşık 5-10 dakika yattı. 5-10 dakika Sonra, annemi getirin dedi. Fatima validemize de annem diye hitap ederdi. Oraya onu eliyle yerleştirdi. Bir süre daha orada kaldı, sonra çıktı. Defin bitti, eve gelindi. Taziye yapılırken bütün sahabe merakla ya resulallah niye böyle yaptın dediler? O da cevaben; O Fatima ki kendinin 10 tane çocuğu olmasına rağmen sabah kalktığımda hiç birisiyle ilgilenmeden önce benim üzerini giydirir saçımı başımı tarar. Benim kahvaltımı yaptırır. Sonra o 10 çocuğuyla ilgilenirdi. İşte böyle bir anneme vefa olarak ben kabrine yattım ki ya Rabbi bu toprağa ben uzandım. Benim tenimin geldiği hürmetine ne olur? Fatma annemin için burayı ona sıkıcı yapma diye dua ettim, dedi.
Hazreti Peygamberimizin Bedduası;
1. Peygamberliğinden sonra islam'ın güç ve kudretini ifade tebliği için her ülkenin devlet başkanlarını elçiler göndererek islam'a davet ediyordu. Bütün devlet başkanları buna saygı gösterdi. Bazıları gizliden bazıları açıktan Müslüman oldular. Bazıları da olmasa da çok saygılı şekilde gelen elçiye vefakârlılık sergilediler. Ancak bir tek Iranın devlet başkanı Perviz Hüsrev adlı kişi Hazreti peygamberimizin mektubunu kininden parça parça edip ayağıyla çiğnedi. Gelen elçiyi de hırpalattırdı. Resulullah efendimiz bu hali duyunca; ya Rabbi mektubumu parçaladığı gibi mülkünü parçala diye beddua etti. Hazreti Ömer Efendimiz döneminde bütün mülkü parçalandı. Perviz bu haliyle ülkesini kaybedince kendi öz oğlu tarafından parçalanarak öldürüldü.
2- Peygamber efendimizin 2 kızı Ebu lehebin oğluna nişan yapmışlardı. Peygamberimize peygamberlik gelip onları islama davet edince Ebu Leheb 2 oğluna da nişanları attırdı. Zaten onlar da inançsız olduğu için nişanları attılar. Hatta bir tanesi gelip Resulullah efendimizin yakasından tutarak hakaret etti. Hazreti peygamberimiz o anda Ya Rabbi bunu sana havale ediyorum buyurdu. Sonra Ebu leheb'in bu oğlu bir ticaret kervanıyla giderken önüne geçen bir aslan parçalayarak öldürdü.
3- Peygamber efendimizin yanında anası babası olmayan, fakir, sadakalarla geçinen bir gurup vardı. Bunlar uyku saati hariç diğer zamanlarda peygamberimizin rahle-i tedrisatından yetişmiş özel kişilerdi. Yıllarca her alanda mücehhez yetiştirilmiş bu kişiler yeni oluşan bir islam beldesine ora halkının eğitilmesi için gönderiliyordu. Yemen tarafından bir ekip geldi. Dediler ki, biz Müslüman olacağız. Biz çok kalabalık bir halkız. Sizden bize kuran öğretecek kişiler istiyoruz, dediler. Hazreti peygamberimiz de 70 kişiyi bunlarla gönderdi. Belli bir yere varınca kurulan pusuyla 69’u şehit edildi. Bir tanesi yaralı haliyle Medine'ye dönüp durumu haberdar etti. Hazreti peygamberimiz 30 gün sabah namazından sonra Kunut dualarını okuyarak bu katliamı yapan kişileri şehit edenlere beddua etmiştir.
Hazreti Peygamberimize Hizmet Edenlerin Ödülleri
1-Bir gün Peygamber efendimize uyku hali geldi. Başını Hazreti Ali efendimizin dizine koyarak dinlenmeye başladı. Tam o esnada Ayeti kerime inmeye başladı. Vahiy biraz uzun sürünce Hazreti Ali efendimiz ikindi namazını kılamadı. Hazreti peygamberimiz kendisine gelip toparlanınca zaman Ali efendimizin namazını kılamadığını öğrenince Ya Rabbi Ali senin hizmetindeydi. Güneşi geri gönder, diye duada bulundu. Hazreti Ebubekir Efendimizin kızı Hazreti Esma yemin ederek diyor ki; Güneş 2 mızrak boyu geri geldi. Hazreti Ali efendimiz namazını ifa etti. Güneş süratli bir şekilde geri battı.
2- Müslümanlara çok zulmeden Ukeydir adında bir kişinin yakalanıp getirilmesi gerekir. Peygamberimiz Hazreti Halid bin Velidi bunun için görevlendirir. Halid bin Velidi gönderirken; Ya Halit falan ormana girdiğinde Ukeydiri avlanırken göreceksin ay ışığında Ukeydir olduğunu tanıyabileceksin, diyor. Hazreti Halid bin Velit hakikaten ormanda ay ışığında avlanırken Ukeydir ve kardeşini yakalayıp peygamberimize teslim ediyor.
Peygamberimizin Hadisi Şerifleri Kıyamete Kadar Bize Numunedir
1- Peygamberimiz veda haccını yaparken Arafat'ta hutbede yaklaşık 120000 kişiye hitap etti. Sesin yayılmasını sağlayacak elektronik cihaz falan da yoktu. Ama Mina'daki sahabiler; Biz diyorlar Resulullah Efendimizin Arafatta ne konuştuysa aynı şu salondaki gibi bütün kelimelerin net bir şekilde duyuyor idik. Mina ve Arafat arası 5-6 km’dir. Çıplak sesin duyulması mümkün değilken bu Resulullah efendimizin sözlerinin ehemmiyeti vurgulanıyor.
2-Tebük seferine dönerken Semud kavminin helak edildiği yere geldiklerinde orada bir müddet konaklamak gerekiyordu. Ancak orasının Semud kavminin helak edildiği yer olduğu Cibrili emin tarafından bildirilince Resulullah efendimiz sahabelerine toplayarak; ‘’Hiç kimse yalnız olarak bir yere gitmesin. Buranın suyunu kullanarak ne abdest alsın ne de yiyeceklerinde kullansın, dedi. Geceleyin sahabelerden biri abdest bozmak için biri de kaybolan devesini aramak için yerinden ayrıldı. Yapılan nasihatı sanki unuturlar. O abdest bozmaya gidenin boğazında boğmaca oluşur. Öksüre, öksüre boğazı kapanır. Artık neredeyse boğulacak hale gelir. Bunu peygamberimize ulaştırırlar. Peygamberimiz yine dua ederek o boğazımdaki boğmacadan şifa bulur. Devesini almaya gideni de rüzgarın savurmasıyla düşman askerlerinin bulunduğu yere düşer. Emrin hikmetine muhalefet eden 2 kişinin başlarına gelenleri görüyoruz. Demek ki yüce peygamberimiz bir şeyi yasaklamışsa bunun dünyevi uhrevi bir hikmeti bir derinliği vardır. Biz elimizden geldiği kadar o yasağı çiğnememeye gayret edeceğiz. Nefsimize gücümüz yetmedi çiğnedikse tövbe edeceğiz.
3- Ordu oradan kalkıp Tebük yakınlarında bir mola daha veriyor. Peygamberimiz orada da emir buyuruyorlar ki; Bu gece çok şiddetli bir fırtına çıkacak. Herkes devesini ayağına bağlasın. Bir kişi bu emri unutup devesini ayağına bağlamıyor. Gece çıkan rüzgar bu kişiyi 10 kilometre ötede bir dağın üzerine fırlatıyor.
Bütün bunlar Hazreti peygamberimizin emirlerini hafife almanın bizim için ne kadar büyük önem arz ettiğini gösteriyor.
Peygamberimizin Mütevaziliği
Hazreti peygamberimiz abdest alırken hiç kimseye abdest suyu döktürmezdi. Bazı sahabeler teberrüken istifade etmek ısrar ederlerse müsaade ederdi. Hazreti Hüseyin efendimiz anlatır ki ‘’Peygamber efendimiz O kadar güler yüzlü, adil davranırdı ki herkesin sözünü aynı tarzda dinler aynı ehemmiyeti verirdi. Onların sözü bitmeden sözünü kesmez, kendi konuşmaya başlamazdı. Fetih suresinin 29. Ayetinde Euzubillah bismillah O Muhammed rasulullah kâfirlere karşı sert ama müminlere karşı çok hilm ehlidir, buyruluyor.
Peygamber efendimiz Mekke'yi fethettiğinde Muzaffer komutan edası olmaması için devesinin eğerine alnını koyup 3-4 kilometre böyle geldi.
Yavuz Sultan Selim Han Mısır'a kadar aylarca yaya gidip kutsal emanetlerle dönerken karşılama olmasın diye İstanbul'a gecenin ortalarına sessiz sedasız girdi. Bugün basit bir köprüye adını verildi diye torunları ayağa kalkıyor Adının bir köprüye konulmasına tahammül edemiyor. Nasıl bir vefa nasıl, bir nankörlük…
Peygamberimiz Hazreti Ebu Hureyre ile yaptığı bir yolculuk esnasında onu merkebe bindirmek ister. Hazreti Ebu Hureyre Peygamberimizin dizine basarak merkebe bineceği sırada düşer. Düşerken de Hazreti peygamberimizin omzunda tuttuğu için onu da düşürür. Resulullah efendimiz ikinci defa bineceksin buyurur. Yine düşer. Tekrar dener üçüncü defa olunca Ebu Hureyre diyor ki Ya resulallah ben utandım artık binmek istemiyorum dese de Peygamberimiz onu merkebe bindirmiştir.
Bir sefer sırasında orduya bir kesip yemeleri için koyun hibe ediliyor. Herkes bir işle meşgul iken Hazreti peygamberimiz odun toplamaya başlıyor. Sahabe efendilerimiz; ya resulallah, siz istirahat buyurunuz biz toparlarız deseler de O Hayır, Cenabı hak Benim elimden gelen bir hizmeti yapmamı sever boş durmamı sevmez, buyurur.
Efendimiz uykudayken bazen vahiy geliyor olmasına rağmen hiçbir Hanımlarıyla hiçbir zaman ayrı yatmamıştır. Gelen melekler nedeniyle bereketlenen mekandan onurlandırmak için eşit şekilde yatmıştır. Bir ihtiyacı olduğunda da müsaade istemişlerdir. Hazreti Ayşe annemiz küçük yaşta evlendiği için zaman zaman o çocukluk arkadaşları gelir, Annemizle zaman geçirmek isterlerdi. Peygamberimiz onlar gelince dışarı gider, Ayşe annemizin kendi arkadaşlarıyla olan muhabbet yapması için müsaade ederdi. Onun mutlu olmasından kendi mutlu olurdu.
Hazreti Abbas Hazreti peygamberimizden yaşça 3 yaş büyüktü ama birlikte büyümüşlerdi. Bir gün sahabe efendilerimizden bir tanesi Ya Abbas Sen mi büyüksün? Peygamberimiz mi, diye sorar. Hazreti Abbas Ben yaşlıyım, Peygamberimiz büyük, der. Ben yaşlıyım o büyük diyor.
Hazreti Mevlana bir gün güpegündüz elinde bir fenerle Konya içerisinde gezerken feneri bazı insanların yüzüne tutuyor bazı insanlardan da yüzünü gizler. Halk acaba Mevlana Hazretleri aklını mı kaçırdı der. Yakın arkadaşları Efendim güpegündüz fenerle gezmenin Hikmeti nedir? Diye sorarlar. Buyurur ki; Nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok. Bazen insan mıdır diye fenerle bakıp insanlık suretini arıyorum. Bazılarından da utanıyorum dedi.
Rabbimiz böyle büyüklerimizin suretiyle O yüce peygamberimizin bereketini ailemizle, nefesimizle ve sevdiklerimizle paylaşarak bu bilgilerin yayılıp artmasını bizlere lütfeylesin.
El Fatiha.



Yorumlar