
Peygamberimize Gıyabi İman
Şu an İstanbul'umuzun manevi sahibi Eba Eyyub el Ensari (ra.) büyüğümüz yatmaktadır. Bu zatı muhteremin Medine'deki evinde Hazreti peygamberimizi ağırlama hikayesine bir göz atalım.
Arabistan kıtasının tamamına hakim Yemen meliki, Meliki Tubba, Ordusuyla o zamanlar daha küçücük bir kariye olan Yesribten (Medine) geçerken yanındaki âlimleri diyorlar ki Ya Melik bu şehir şimdi küçücük bir karye bir belde ama burası çok mübarek bir yer olacak. Çünkü ahir zaman Peygamberi buraya hicret edecek. Burası vatanı olacak ve burası bütün dünyaya nur saçan bir mekan olacak, dediler. Meliki Tubba bu bilgi üzerine hemen oraya 400 tane aileyi Medineye iskân etti. Onların her birine ev yaptırdı. Onlara dedi ki siz sürekli burada ikamet edeceksiniz hiç başka bir yere gitmeyeceksiniz nesliniz burada devam edecek. Sürekli ilimle iştigal edeceksiniz sizin maaşetinizi Yemen'den ben göndereceğim. Siz yetiştirdiğiniz aile efradı ve nesillerinizle son Peygambere kadar sizin nesliniz de devam edecek. Hicretle gelecek Peygamberimiz için bir tane de boş ev yaptırdı. O eve yerleştirdiği aileye de Peygamberimize iman ettiğini yazan bir mektup bıraktı. Bunu dedi torundan toruna aktararak ne zaman ki Allaha teâlâ onun bu evde misafirliği nasip olursa bu mektubu ona ulaştırsın.
Nihayet aradan bin sene geçti Resulullah efendimiz Mekke'den çıkarıldı. Hazreti peygamberimiz Medine'ye gelip de bütün Medine halkının ya resulallah bizim evimize buyur derken Siz deve mi serbest bırakınız buyurmuşlardı. Çünkü o memur olduğu yere gidecektir. Herkes deve bizim evi işaret eder mi diye önüne yiyecekler koyar ama deve 1000 yıl önceki Yemen melikinin yaptırdığı evin önüne çöktü. Aynı zamanda orası şu anki kabri saadetlerinin olduğu yer olunca devenin bir süre ağladığına orada bulunanlar şahittir. Peygamberi Efendimiz o eve gece misafir olduklarında -Hazreti Eba Eyyub el Ensarinin evine- Hazreti peygamberimiz ev sahibinden. Ya Eba Eyyub sana emanet bırakılan mektubu getirir misin buyurdu. İşte bu gösteriyor ki asırlar önceki sevgi asırlar sonra gelen yüce misafire Rabbi tarafından ilka edilmiş ve böyle bir bereketle eve oturulmuştu. Bizler Peygamberimizin zamanında yaşayan arkadaşları değiliz. Ancak gerek bu Yemen meliki gibi 1000 yıl önce gelen gerekse bizler gibi 1400 yıl sonra gelenlere de peygamberimizin ifadesiyle birbirimizin kardeşleriyiz.
Hazreti Peygamberimizin Rabbimiz Katındaki Hatırı
Önce Rabbimiz katındaki hatırını kuranı kerim'in bize ifade ettiği 3 olayla teberrüken bakalım. Bakara suresinin 248, 249, 252 ve 151. ayetlerinde Talut ve Caluttan bahseden Rabbimizin geçmiş dönemlere ait ümmetlerden örnekler verdiğini görürüz. O zaman zalim bir kavim olan Amelika kavminin başında Calut diye bir komutan vardı. Yaklaşık 5-6 kişinin bedeni cüssesine sahip zamanın cellatları o zamanki Müslümanlara musallat oldular. Onlara karşı koyacak Talut komutasında 313 kişilik bir gurup vardı. Câlutun ordusu 100000 kişi, Hazreti Talutun komutasında sadece 313 kişi. Bedir gazvesinin şanlı gazilerini de çağrıştırır. Hazreti Talut bu 313 kişiyle 100000 kişinin karşısına çıkarken, haliyle bir insan olarak tedirgindi ama maiyetinde Davut peygamberlere tevessül ediyordu. Yalnız Davut peygamber Caluta göre kıyasladığımızda onun beşte bir bedeni gücüne sahip, zayıf cılız çelimsizdi. Hazreti Talut onun peygamberlik bereketine tevessül ederek bu 313 kişiyle harekete geçer. Yolda giderken güvercin yumurtası büyüklüğünde bir taş Hazreti Davut aleyhisselama Ya davud beni yanına al, dedi. Biraz daha gider yine bir taş daha 3 tane taş beni al diye ayağa kalkar. Hazreti Davut aleyhisselam üçünü de alır. Bu mucize Ruslarla olan savaşta Osman Bedrettin Hazretlerinin yanında keramet olarak tahakkuk etmişti. Bu ordunun imamı ama savaşa katıldığında elinde bir silah olmadığı için bazı taşlar eline kalkıp geliyordu. O taşları attıkça bir taşla birkaç Rus askerini öldürebiliyordu. Ve böylelikle o savaşın kazanılmasında Osman Bedrettin Hazretleri gibi Erzurumlu olup da Elazığı da manevi tasarrufuyla bereketlendiren diğer adıyla İmam Efendi o kerameti gösterenlerden idi. Savaş alanına varıldığında Hazreti Talut Davut aleyhisselama diyor ki benim atıma bin üzerine zırhını kılıcını verelim. Senin tek hedefin Câlutu öldürmek olacak, dedi. Davut (as.) bir süre bu ata biniyor. Kendisine bir gurur geliyor. Geri dönüyor. Diyor ki ya Talut, ben bir peygamber olarak senin emrindeyim. Rabbim senin emrine verdi. Yalnız atını da, zırhını da, kılıcını da al ben istemiyorum. Bu bana gurur verdi. Gururunun yaşandığı bir yerde zafer tahakkuk etmez. Bana diyor, elimle ördüğüm sabanımı verin yeter, diyor. Sapanını alır, Caluta doğru yürür. O cebindeki taşları birer birer sapanın içine koyar. Bakar ki sapanın içinde 3 taş birleşmiş, Cenabı hakkın kudretiyle tek taşa dönmüş. Calut karşısında çelimsiz,zayıf birini görünce alay eder. Eskiden savaş başlamadan Mübariz olurdu. İki ordudan karşılıklı 2 şer 3 er kişi meydanda dövüşerek 2 orduyu coşturur, ondan sonra savaş başlardı. Bu mübarizde Calutun karşısına Davut (as.) geçmişti. Davut aleyhisselamın kullandığı sapanın taşı Allah'ın kudretiyle onun 2 kaşı arasından girdi arkadan çıktı. Calutun bu ölümü karşısında maliyetindeki askerler güvensizliğe ve zaafa düştüler. Talutun ordusunda Hazreti Hızır aleyhisselamda vardı. Hazreti Hızır aleyhisselam o 313 kişiye her asker Sallallahu ala Muhammed deyip saldıracak demişti. 3000 yıl önceden, 3000 yıl sonra gelecek zatın hürmetine deyip saldırdılar. Calut ordusu perişan oldu. Efendimize salavat getirmenin gücü ve hürmetini görüyoruz.
Hazreti Musa 5 büyük peygamberden olan bu zaat vefat ederken duası şudur; ya rabbi beni mahşerde, bütün insanların toplandığı alanda ümmeti Muhammedden eyle, yani onun şerefli sancağı altındaki toplanan ümmetinden eyle. Bir peygamberin ümmeti muhammed'den olma arzusu.
Uhut savaşında bir ok veya mızrak darbesiyle kırılan dişinden akan kanın toprağa akacağı esnada Hazreti Cibrili eminin gökyüzünden hızla inerek o kanı yere düşürmüyor. Yüce peygamberimizin kanını alıp havaya atıyor. Bunu gören Resulullah efendimiz hayret içinde bunu sorunca ya resulallah senin kanın bu toprağa inerse artık bu topraktan rabbim hiçbir kimseye rızık vermez. Onun için o kadar süratle indim ki o kanını aşağıya akarak toprağa inmemesin.
Hazreti Peygamberimizin Rabbimiz Katındaki Vefası
Hazreti peygamberimiz kendisine peygamberlik verildikten sonra hem annesinin hem de babasının mezarını ziyaret etti. O ziyaretinde acaba öbür alemde ateşte mi olacaklar diye çok hüzünlendi. Kendilerinden önce gelen İsa aleyhisselam dinine, İbrahim aleyhisselamdan beri devam eden hanif dinine yetişemeden vefat ettiler. Kendisinden sonra gelecek dine de ömürleri kalmadı. Öyle olunca bunların hali nedir? Diye anne ve babası için üzülen resulullaha rabbimiz şöyle müsaade buyurdu. Kabirlerini tekrar ziyarete git. Onları adlarıyla çağır. Onları kabrinde dirilteceğiz seninle konuşmalarına müsaade edeceğiz. Ve o anda onlara peygamberliğini takdim et. Onlar da senin arzunu tasdik ettiklerinde bu gönlündeki hüznü gidereceğiz. Yüce peygamberimiz hem babasının hem annesinin mezarına gidip kendini takdim etti. Onlar peygamberliğini tasdik ettiler. Biz bugünden itibaren böyle bir akaidi sarsıntı geçirmemek içinHazreti peygamberimizin babasına Hazreti Abdullah, annesine Hazreti Amine deriz.
Hazreti peygamberimiz ardarda babası, annesi, dedesi, amcası vefat edince sürekli bir yalnızlık içindeydi. Ama rabbimiz öyle manevi anneler nasip etti ki bunlardan 2 tanesini örnek vereceğim. Birisi evin hizmetçisi Hazreti Ümmü Eymen annesi vefat edince yüce peygamberimize öyle bir sahip çıktı ki Onun için rasulullah efendimiz Annemden sonraki annem derdi. İkinci bir kadın Hazreti Ali efendimizin annesi Hazreti Fatmadır. Kendi kızının adını Fatma koymuştu. Onun defnedilmesi esnasında kefen olarak kendi gömleğini verdi. Kabri hazırlanıp defin olacagı zaman Resulullah efendimiz kabre indi, sağ yanı üzerine uzanmış vaziyette yaklaşık 5-10 dakika yattı. 5-10 dakika Sonra, annemi getirin dedi. Fatima validemize de annem diye hitap ederdi. Oraya onu eliyle yerleştirdi. Bir süre daha orada kaldı, sonra çıktı. Defin bitti, eve gelindi. Taziye yapılırken bütün sahabe merakla ya resulallah niye böyle yaptın dediler? O da cevaben; O Fatima ki kendinin 10 tane çocuğu olmasına rağmen sabah kalktığımda hiç birisiyle ilgilenmeden önce benim üzerini giydirir saçımı başımı tarar. Benim kahvaltımı yaptırır. Sonra o 10 çocuğuyla ilgilenirdi. İşte böyle bir anneme vefa olarak ben kabrine yattım ki ya Rabbi bu toprağa ben uzandım. Benim tenimin geldiği hürmetine ne olur? Fatma annemin için burayı ona sıkıcı yapma diye dua ettim dedi.
Hazreti Peygamberimizin Bedduası;
1. Peygamberliğinden sonra islam'ın güç ve kudretini ifade tebliği için her ülkenin devlet başkanlarını elçiler göndererek islam'a davet ediyordu. Bütün devlet başkanları buna saygı gösterdi. Bazıları gizliden bazıları açıktan Müslüman oldular. Bazıları da olmasa da çok saygılı şekilde gelen elçiye vefakârlılık sergilediler. Ancak bir tek Iranın devlet başkanı Perviz Hüsrev adlı kişi Hazreti peygamberimizin mektubunu kininden parça parça edip ayağıyla çiğnedi. Gelen elçiyi de hırpalattırdı. Resulullah efendimiz bu hali duyunca ya Rabbi mektubumu parçaladığı gibi mülkünü parçala diye beddua etti. Hazreti Ömer Efendimiz döneminde bütün mülkü parçalandı. Perviz bu haliyle ülkesini kaybedince kendi öz oğlu tarafından parçalayarak öldürüldü.
2- Peygamber efendimizin 2 kızı Ebu lehebin oğluna nişan yapmışlardı. Peygamberimize peygamberlik gelip onları islama davet edince Ebu Leheb 2 oğluna dedi ki, bu nişanları atacaksınız. Zaten onlar da inançsız olduğu için nişanları attılar. Hatta bir tanesi gelip Resulullah efendimizin yakasından tutarak hakaret yaptı. Hazreti peygamberimiz o anda Ya Rabbi bunu sana havale ediyorum buyurdu. Sonra Ebu leheb'in bu oğlu bir ticaret kervanıyla bir yere giderken yol da önüne geçen aslan parçalayarak öldürdü. Sonradan bu nişanlı kızların ikisinde Hazreti Osman Efendimizle evlendiler.
3- Peygamber efendimizin yanında anası babası olmayan fakir bazı kişiler o mescidin içinde yatar kalkar oraya gönderilen sadakalarla zekatla geçinen bir gurup vardı. Bunlar uyku saati hariç diğer zamanlarda peygamberimizin rahlei tedrisatından yetişmiş özel istisnai kişilerdi. Yıllarca emek verilmiş, her alanda mücehhez yetiştirilmiş bu kişiler yeni oluşan bir islam ülkesine oradaki halkın eğitilmesi için gönderiliyordu. Yemen tarafından bir ekip geldi. Dediler ki, biz Müslüman olacağız. Bizim halkımıza biz çok kalabalık bir halkız. Sizin özel eğitici olarak bize kuran üretecek ilimler öğretecek kişiler istiyoruz. Hazreti peygamberimiz de bir an önce islam'ın alanı açılsın Müslümanların sayısı çoğalsın diye 70 tane en seçkin kişiyi bunlarla gönderdi. Belli bir yere varınca kurulan pusuyla 69’u şehit edildi. Bir tanesi yaralı haliyle Medine'ye dönüp durumu haberdar etti. Hazreti peygamberimiz 30 gün sabah namazından sonra Kunut dualarını okuyarak bu katliamı yapan bu kişileri şehit edenlere beddua etmiştir. Tarihteki bütün bedduaları bunlardır.
Hazreti Peygamberimize Hizmet Edenlerin Ödülleri
Bizler de bu hizmetlerden paya alıp hizmet edersek aynı ödüllerden istifade edeceğimize bir vurgu olması açısından 2 örnek verelim. 1-Bir gün Peygamber efendimizin birazcık böyle uyku demeyelim de vücuduna zafiyet oluşur. Başını Hazreti Ali efendimizin dizine koyar. Tam o esnada Ayeti kerime inmeye başlar ve biraz uzun sürer. Hazreti Ali efendimiz ikindi namazını henüz kılmadan oraya oturmuştu. Vahiy durumu uzun sürünce hem o mübarek başı bir kenara koymadan sabreder bekler. Ancak akşam olur, ayetlerin inmesi de tamamlanır. Hazreti peygamberimiz kendisine gelip toparlandığı zaman Ali efendimize sorar ya Ali ikindi namazını kıldın mı, der. Ya resulallah başını kaldırıp bir yere koyamadığım için kılamadım vakit çıktı. Peygamberimiz Ya Rabbi Ali senin hizmetindeydi peygamberine hizmet ediyordu. Güneşi geri gönder.İye duada bulundu. Hazreti Ebubekir Efendimizin kızı Ayşe annemizin kız kardeşi Esma yemin ederek diyor ki güneş 2 mızrak boyu geri geldi. Hazreti Ali efendimiz namazını ifa etti. Güneş süratli bir şekilde geri battı.
2- Müslümanlara çok zulmeden Ukeydir adında bir kişinin yakalanıp getirilmesi gerekir. Peygamberimiz Hazreti Halid bin Velidi bunun için görevlendirir. Yalnız Halid bin Velidi gönderirken Halit diyor falan ormana girdiğinde Ukeydiri avlanırken göreceksin ay ışığında Ukeydir olduğunu tanıyabileceksin,diyor. Hakikaten ormanda ay ışığında avlanırken Ukeydir ve kardeşini yakalayıp peygamberimize teslim ediyor. Demek ki peygamberin sevgisi uğruna yapılan her hizmette Cenabı hakkın Kudretullahı devreye giriyor. ve o resulüne hizmet edenlere hizmet ediyor.
Peygamberimizin Hadisi Şerifleri Kıyamete Kadar Bize Numunedir
Hadisi şerifler En büyük kutup yıldızıdır. En büyük deniz feneridir. Hadisi şeriflerin itibarının bereketine yönelik 3 tane örnek sunacağız. O örneklerden anlayacağız ki bugün duyabildiğimiz bütün hadisi şeriflere gücümüzün yettiği kadar ittiba etmek, yetmediği yerde de Cenabı haktan af dilemeliyiz.1- Peygamberimiz veda haccını yaparken Arafat'ta hutbe veriyor. Minadan Arafata kadar insan dolu yaklaşık 120000 kişiye hitap ediyor. Sesin yayılmasını sağlayacak elektronik cihaz falan da yok. Mina'daki sahabiler diyorlar ki Biz diyorlar Resulullah Efendimizin Arafatta ne konuştuysa aynı şu salondaki gibi bütün kelimelerin net bir şekilde duyuyor idik. Mina ve Arafat arası 5-6 km’dir. Çıplak sesin duyulması normalde mümkün değilken bu Resulullah efendimizin sözlerinin ehemmiyeti vurgulanıyor.
Tebük seferine gelirken Semud kavminin helak edildiği yere geldiklerinde orada bir müddet konaklaması gerekiyordu. Ancak orası Semud kavminin helak edildiği lanetli bir yer olduğu Cibrili emin tarafından Resulullah efendimize bildirilince Resulullah efendimiz sahabelerine topladı, buyurdular ki hiç kimse yalnız olarak bir yere gitmesin. Buranın suyunu kullanarak ne abdest alsın ne de yiyeceklerinde kullansın ne de içsin. Geceleyin oradaki vakit geçirirken. Oradaki sahabelerden bir tanesi abdest bozmak için bir tanesi de devesi kaybolmuş, onu aramak için gider. Bu esnada Yanına bir arkadaş da almazlar yapılan nasihatı sanki unutmuş gibi yalnız giderler. O abdest bozmaya gidenin boğazında bir boğmaca oluşur. Öksüre, öksüre boğazı kapanır. Artık neredeyse boğulacak hale gelir. Bunu peygamberimize ulaştırırlar. Peygamberimiz yine dua ederek o boğazımdaki boğmacadan şifa bulur. Devesini almaya giden de bir rüzgar geldi düşman tarafındaki askerlerin bulunduğu yere kadar havadan bir taş gibi attı. Daha sonra onlar da bunu herhangi bir suç işlemedi diye serbest bıraktılar. Emrin hikmetine 2 kişi muhalefet ediyor. O muhalefete de başlarına gelenleri görüyoruz. Şimdi yüce peygamberimiz bir şeyi bize yasaklamışsa bunun dünyevi uhrevi bir hikmeti bir derinliği vardır. Biz elimizden geldiği kadar o yasağı çiğnememeye gayret edeceğz. Nefsimize gücümüz yetmedi çiğnedikse tövbe edeceğiz.
Üçüncü örnek; Ordu oradan kalkıp Tebük yakınlarında bir mola daha veriyor. Peygamberimiz orada da emir buyuruyorlar ki Bu gece çok şiddetli bir fırtına çıkacak. Herkes devesini ayağına bağlasın. Bir tanesi bu emri unutuyorum artık yorgunluğundan mı devesinin ayağına bağlamıyor. Gece çıkan rüzgar bu kişiyi öyle bir atıyor ki yaklaşık 10 kilometre ötede bir dağın üzerine ancak duruyor. Sonra oradan bunu bulup getiriyorlar. Bütün bunlar Hazreti peygamberimizin emirlerini hafife almanın nasihatları hafife almanın ne kadar bizim için kıyamete kadar büyük önem arz ettiğini gösteriyor.
Peygamberimizin Mütevaziliği
Hazreti peygamberimiz abdest alırken hiç kimseye abdest suyu döktürmezdi. Bazı sahabeler teberrüken istifade etmek isterler onun için ne olur diye ısrar ederlerse müsaade ederdi. Hazreti Hüseyin efendimiz anlatır ki Peygamber efendimiz diyor, O kadar güler yüzlü o kadar yanına gelenlere eşit davranırdı ki, birisi yılların sahabesi birisi daha bugün sahibi olmuş, oturup kalkma, konuşma, edep bilmiyor ama hepsinin sözünü aynı tarzda dinler aynı ehemmiyeti verirdi. Onların sözü bitmeden sözünü kesmez, kendi konuşmaya başlamazdı. Hepsine aynı ilgi alakayı gösterirdi. Fetih suresinin 29. ayetinde O Muhammed rasulullah kâfirlere karşı sert ama müminlere karşı çok hilm ehlidir, buyruluyor.
Peygamber efendimiz Mekke'yi fethettiğinde Mekke'den kovularak çıkarılmasına rağmen Orada kabe var diye Muzaffer komutan edası olmaması için devesinin eğerine başını alnını koydu. Mekke'ye girinceye kadar 3-4 kilometre böyle geldi.
Yavuz Sultan Selim han mısır'a kadar aylarca yaya gidip oradan bütün kutsal emanetleri alıp halifeliği ve kutsal emanetlerle istanbul'a gelirken halk istanbul'da karşılama olmasın diye Gece herkes uyuyunca gecenin ortalarına Seher vakti sıralarında sessiz sedasız istanbul'a girdi. Bugün basit bir köprüye adını vereceğiz diye torunlarını ayağa kalkıyor Adının 1. Köprüye konulmasına tahammül edemiyoruz. Nasıl bir vefa nasıl, bir nankörlük, nasıl bir cibiliyetini kaybetmiş noktaya gelinen vefasızlık Allah muhafaza.
Peygamberimiz Hazreti Ebu Hureyre ile yaptığı bir yolculuk esnasında onu merkebe bindirmek ister. Hazreti Ebu Hureyre Peygamberimizin dizine basarak merkebe bineceği sırada düşer. Düşerken de Hazreti peygamberimizin omzunda tuttuğu için onu da düşürür. Resulullah efendimiz ikinci defa bineceksin buyurur. Yine düşer. Tekrar dener üçüncü defa olunca Ebu Hureyre diyor ki Ya resulallah ben utandım artık binmiyorum.Peygamberimiz yine de ya Ebu Hureyre gel umudunu kaybetme bin şu merkebe. İşte böyle bir mütevazi peygamber.
Bir sefer sırasında orduya bir koyun hibe ediliyor. Koyun kesilip yenilecek. Herkes bir işle meşgul iken Hazreti peygamberimiz odun toplamaya başlıyor. Sahabe efendilerimiz diyor ki ya resulallah, siz istirahat buyurunuz biz toparlarız. Hayır diyor Allah resulu, Cenabı hak Benim elimden gelen bir hizmeti yapmamı sever boş durmamı sevmez,buyurur. Benim gücüm odun toplamaya yetiyor der ve odun toplamasına devam eder.
Efendimiz Hanımlarıyla hiçbir zaman ayrı bir yatakta yatmamıştır. Kendisine uyku anında bazen melekler geliyor, bazen ayeti kerimeler geliyor olmasına rağmen hiçbir annemizle ayrı yatmamıştır. Gelen meleklerle ayetler inince o an mekanın bereketiyle hanımlarını onurlandırmak açısından hiçbir kez ayrı yatmamıştır. Ya da bir ihtiyacı olduğunda zaten hanımından müsaade istemişlerdir. Hazreti Ayşe annemiz küçük yaşta evlendiği için zaman zaman o çocukluk arkadaşları gelir, Annemizle oynamak isterlerdi. Peygamberimiz evde bulunduğu zaman der ki ya Ayşe sen arkadaşlarınla oyna ben dışarı gidiyorum derdi. Böylelikle Ayşe annemizin kendi arkadaşlarıyla olan muhabbetini yapması için onun seviyesine iner ona müsaade ederdi. Onun mutlu olmasından kendi mutlu olurdu. Hazreti Abbas Hazreti peygamberimizden yaşça 3 yaş büyüktü ama birlikte büyümüşlerdi. Bir gün sahabe efendilerimizden bir tanesi Ya Abbas Sen mi büyüksün? Peygamberimiz mi, diye sorar. Hazreti Abbas Ben yaşlıyım, Peygamberimiz büyük, der. Yani 3 yaş büyüğüm demiyor. Ben yaşlıyım o büyük diyor.
Hazreti Mevlana bir gün güpegündüz elinde bir fenerle Konya içerisinde gezer. İnsanların yanından geçerken bazı insanların yüzüne tutuyor bazı insanlardan da yüzünü gizliyor. Tabii halk diyorlar ki acaba Mevlana Hazretlerinin aklını mı kaçırdı derler. Yakın arkadaşları sorar, Efendim güpegündüz fenerle gezmenin Hikmeti nedir? Nice insanlar gördüm üzerinde elbisesi yok idi. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok idi. Bazen fenerle bakıyordum insan mıdır diye insanlık suretini arıyor bulamıyordum. Bazıları da Allah'ın aslanıydı onlardan da utanıyordum. Kendimin nefsine müptela olmuş zaaflarımı görmesin diye onlardan kendimi gizliyordum diyor.
Rabbimiz böyle büyüklerimizin suretiyle O yüce peygamberimizin bereketini ailemizle, nefesimizle ve sevdiklerimizle paylaşarak bu bilgilerin yayılıp artmasını bizlere lütfeylesin. El Fatiha.