AREFE GÜNÜNÜN FAZİLETLERİ
Arefe gününün faziletlerini anlamak ve faydalanabilmek için önce Kuranımızdaki Maide suresinin 3. Ayetine bir bakalım. Esteuzibillah; Bugün sizin dininizi ikmal ettim. Hiçbir hükmü değişmez. Nimetini üzerinize tamamı ile din bütün dinlerden üstün islam dinini size seçtim. Bu ayeti kerime zaten açıklanmaya ihtiyacı olmayacak kadar net bir şekilde dinimizi bize büyük bir nimet niteliğinde sunduğunu ve kemale erdirdiğini bizim için seçilen bu dinin adeta tamamlanmış mührü niteliğindedir. Bu son ayet Peygamberimiz veda haccını ifa ederken bir Cuma günü arafatta indirildi.
Biz buradan anlıyoruz ki; İslamın klasiklerimiz içerisinden toparlanan bilgilere göre bütün ulemamız yıl içerisinde 365 günün en hayırlısı arefe günüdür buyurmuşlar. Hafta içerisinde de haftanın en hayırlı günü Cuma günüdür. İşte bu ayet Cuma ve arefe gününün cem olduğu bir günde inmiş oldu. Arefe gününün Cuma günlerine rastladığı yıl yapılan hacca Haccı Ekber denilir.
Rabbimiz imtihanı gereği, hikmeti gereği cennette yaratmış olduğu Hazreti Adem ve Hazreti Havva'yı yeryüzüne indirdi. Fakat ibtila öyle ağırdı ki ikisi aynı noktaya indirilmedi. Biri kadın, biri erkek yeryüzünde başka insan yok. Sadece vahşi hayvanlar var, cinler var. Hazreti Adem, şuan ki yeryüzünün en yüksek dağı olan Hindistandaki Everest (serendip) tepesine, Hazreti Havva da arafat dağına indirildi. Bunlar yıllarca birbirine aradılar. Öyle zor şartlarda yaşadılar ki hiçbir evcil hayvan yok. Yiyecek içecek hiçbir şey tanımıyorlar. Yeryüzü coğrafyası hakkında hiçbir bilgileri yok. Bu aramanın çilesi ağlamanın ızdırabı, gece ayrı bir endişe gündüz ayrı bir sıkıntı bu kolay değil. Yıllarca gözyaşı içerisinde birbirlerini aradılar, tövbe ve niyaz ettiler. İşte bu niyazlarının kabul edilmesi sonucunda vakfe yapılan arafat dağındaki tepede buluştular.
Arife ismi Tayyibe yani temiz, diğer bir anlamı sabır Hazreti Adem ile Hazreti Havva validemizin sabırları. Üçüncü anlamı da ariftir. Eskiden halk arasında arife denilirdi. Sonradan arefe oldu. Bizim arif dediğimiz veli insanlara ithaf ettiğimiz sıfatın temelini oluşturuyor. Arif yani kalbi temiz, bedeni temiz duyguları temiz anlamına geliyor. Ve o duygularını yıllarca sabırla imtihana hazırlamış ve ondan sonra da Cenabı hak onu sevgili kulları içine almış arif olmuş. Hazreti Havva Hazreti Adem gibi büyüklerimizin çektikleri o çileler, bugünkü velilerimizin manevi başlangıcının temelini oluşturuyor. Bu arife ismi de işte böyle bir temelden geliyor.
Hazreti Ömer Efendimize Yahudi bilginlerinden biri geliyor. Maide suresinin 3. Âyeti, eğer siz Müslümanlara değil de biz Yahudilere inmiş olsa idi. Biz o günü kıyamete kadar bayram ilan ederdik. Çünkü ayeti kerimenin içerisinde Cenabı Hakkın övgüsü var. Sizin dininizi kemâle erdirdim. Yani islam dini bu güne kadarki dinlerin en kemal olanı. Ve sizin için seçtim buyurarak zorlukları neredeyse yok denecek kadar kemâle ulaşmış bir dini bu ümmet için seçmiştir. İşte diyor biz böyle bir müjdeyi elde etseydik bugünü bayram ilan ederdik. Ömer efendimiz diyor ki; Size ilan ederdiniz ama biz zaten ilan ettik. O ayetin indiği gün hem arife hem Cuma günüdür. Hem arife hem cuma günü Müslümanların bayramıdır diyerek Yahudinin daha da hayıflanmasına neden oldu. Bu ayeti kerimenin inişinden sonra Resulullah (sav.) efendimiz sadece 81 gün yaşadı.
Şimdi geliyoruz Arife günün bereketine dönük hadisi şeriflerden öğreneceklerimize;
Birinci hadisi şerif. Hazreti peygamberimiz (sav.) buyururlar ki; Arife günü Allah teâlâ hacılarıyla Meleklerine övünür. Yani dünyanın çeşitli yerlerinden her çeşit zorluklarla gelmiş hacıları meleklerine överek, Ey Meleklerim, Ev sahibinin misafirlerini ikramla ağırlaması gerekir. Benim hanemin ziyaretçileri misafirlerimdir. Siz şahit olun ki onlara mağfiret ettim. (Hac dışında) Cuma günündeki ziyareti edenlere de aynen böyle yaparım. Arefe ve cuma günü şahittir. Şimdi burada hem arifenin vasıflarına hem de manevi derinliği itibariyle verilen müjdelere tek tek bakalım.
Hacca umreye gidenler orada Misafirullahın, Allahın misafir oluyor. Demek ki misafir kavramı misafire olan saygı, ta’zim ve övmeler kalbimize, gönlümüze, ruhumuza Cenabı haktan yansımış asalet oluyor. Müslümanlarda bu asaletin bu denli önde olmasının nedeni işte bu sebeptendir. İmanı olmayanlar da böyle bir duygunun temeli de yoktur. Onun için bu konuda onlar nasipsizlerdir. Rabbimiz hacca umreye giden misafirlerine nasıl nimetler veriyor hiç düşündük mü? Orası taşlık bir arazisi, toprak yok, sulayacak su yok ama dünyada ne çeşit meyve sebze yiyecek içecek gıda varsa orada bulunabilir. Görüyor musunuz rabbimizin misafirlerini ağırlamak için bütün dünya nimetlerini oraya seferberliğini. Ve orada o kadar insan tuvalet ihtiyacından tutun da yemek içmek ihtiyacına kadar hepsi karşılanır. Bu kadar insan bir arada hangi ülkeye giderse gitsin o ülke 2 ay süresince böyle bir izdihamda ekonomisi de, çalışanı da, personeli de sıkıntı yaşar. Ama orada devletin planlı bir organize teşekkülü olmadığı halde hepsi bir şekilde ağırlanıyor. O kadar insan yan yana geliyor, dikkat eder misiniz? Bir camiye teravih namazlarına gittiğimizi düşünün insanların beden kokusu, elbise kokusu veya ona benzer kokulardan teravihi zor tamamlarız. Ama orada 4-5 milyon insan aynı anda birbiriyle iç içe ama bu kokuyu orada duymuyoruz. Burada bu kadar banyo yapıyor kokularını giderici çeşitli deodorantlar kullanıyor. Bu haldeyken bir teravihi yarım saat zor kılıyoruz. Orada günlerce banyo bile yapmadan duruyor. Üstelik çoğu dışarlarda kalıyor, kendi temizliğini yapamıyor ama o kokuyu hissetmiyoruz. İşte bu rabbimizin misafirini ağırlarken bir sıkıntı, eza vermemesinden ve misafirliğinin bir bereketindendir.
Biz oraya gidemediğimiz zamanlar bakın aynı havayı aynı manevi güzelliği Rabbimizin cuma günlerine serpiştirdiğini peygamberimiz ifade buyurdu. Demek ki her cuma biz aynı bereketi burada teneffüs edebileceğiz. Bu mağfiretten istifade edebilmek için bunu teneffüs edebilmek için alimdir, velidir, böyle bir ilim ehlidir büyük zatı ziyaret edebiliriz. Gitme imkanımız yoksa? Oturduğumuz evden bir telefon ile mesaj ile olabilir. Cenabı hak bu bereketi bu gaye ile cuma ziyareti fiziki veya manevi yapanlara dahi o mağfiretten istifade ettireceğine kefil oluyor.
Arafatın o büyük bereketi ne vakit başlıyor?
Öğle namazı ezanı okunduğunda başlıyor, Akşam ezanı okununcaya kadar bu bereket devam eder. İşte bu süre içerisinde Arafatta ister baygın ister uykuda; ister uçakla havadan, isterse araba üstünde olsun arafattan geçtiği zaman haccın farzı yerine gelir. Bizler fiziken orada olamasak da oranın ruhaniyetine sığınarak Arafatta rabbimize dua ediyormuşçasına Arife günü öğle ile akşam arasında dua ve niyazda bulunmalıyız.
Bu hadisi şerifte birde arife gününe ve cuma gününe kıyamette manevi bir ruhaniyet verileceğine işaret buyuruldu. Arife günü ve cuma günü o manevi ruhaniyet ile aramıza katılıp kendisini o gün ihya eder. Cuma günleri ve arife günlerini layıkıyla eda edebilen her kişiye orada şefaat edecek. Bulunduğu beldelerde cumaya hürmet ve saygı olarak kim o günün aziz eylenmesinde bir katkı yapmış o bereketten istifade etmek için adım atmışsa o da bizlere buralarda şahitlik edecek. Bundan dolayıdır ki biz burada yaklaşık 2 yıla yakın bütün sohbetlerimizi bu günün şahitliği hepimizin üzerinde sürekli olsun diye cuma günleri yapıyoruz.
İkinci Hadisi Şerif, Peygamber efendimiz (sav.) buyurdu ki, Arife günü olunca Allahu tealanın rahmeti yeryüzüne böyle yağmur yağar gibi iner. Hiçbir günde O gün ki kadar (yani yılın diğer 364 gününde) cehennemden daha çok kişiyi azat etmez. Demek ki bu gün insanların yaptıkları amelleri ve yakarışları neticesinde en çok cehennemde kurtulduğu gün oluyor. Kim, arife günü Allah'tan dünya ve ahrete dair bir istekte bulunursa Allah onun isteğini yerine getirir. Burada da büyük bir lütuf var. Bu hadisi Şerife göre bu Lütfü 3 şekilde açıyoruz. 1-Cenabı hak dünyevi ve uhrevi hangi çeşit istekte bulunursak kabul ediyor. 2-İstiğfar, geçmişte işlediğimiz günahlara gönülden tövbe ettiğimizde Cenabı hak kabul edileceğini müjdeliyor. 3- İbadetle bugünkü gecemizi ne kadar değerlendirebilirsek zikir, tefekkür, namaz, oruç bunu biraz sonra açıklayacağız. Demek ki dua ile istemek, istiğfarla temizlenmek ve ibadetle kalbimizin irtifası bu üç manevi alanda bize lütfediliyor.
Üçüncü Hadisi Şerif, Peygamber efendimiz (sav.) buyurdu ki, 2 bayram gecesini ihya eden. Ve sevabını Allah‘ tan bekleyenin kalpleri bütün kalplerin öldüğü gün ölmez. İşte burada yukarıdakilerden çok çok farklı bir lütuf var. Gecenin ihyası akşam başlayıp sabah namazına kadar hiç uyulmaksızın yapılan bir şey değildir. Buna kimsenin gücü yetmez. Belki sabahına işe gidecek, yarın sabah bayram namazına gidecek işte vardiyalı çalışanlar var. Görevinden ayrılamayan kolluk kuvvetleri dediğimiz askerimiz, polisimiz, itfaiyecimiz, sağlık personelimiz var. Hem bu bir hadisi şerifler sadece o anki toplumu ilgilendirmiyor. Buradaki lütuf kıyamete kadar tamamını alıyor ve her türlü şartlar içinde insanların istifade etmesi gerekiyor. Öyleyse topluma hizmet edenler sabaha kadar çöplerimizi toplayan bize hizmet eden büyük insanlar. Bizim evimizden iğrenerek koyduğumuz çöpü onlar sabaha kadar tertemiz ediyor. Belki en eli öpülesi ibadeti onlar yapıyor yeter ki onu ibadet kastıyla yapsınlar. Bu çalışanlar geceden istifade etmeyecek mı? Edecek ama yorgun ve zamanları yok. Burada fıkıh devreye giriyor. Gecenin ihyası akşam ezanından sabah ezanına kadar uyanık kalınacak bir süre değildir. Bu durumda geceyi hesap edeceğiz. Fıkhi hükmü 12/1 şeklindedir. Yani gece kaç saat ise 12/1 oranında zamanı ibadetle geçirmekle gecemizin tamamını ihya etmiş oluruz.
Kalplerin öldüğü gün onların kalbi ölmez. Berzah hayatına adım adım yaklaşıyoruz. Şu bedenimizi canlı tutan Sultanı ruh ve onun bütünlüğü içinde olan kalp, nefis, ve akıl bu dörtlü bir cevherdir. Sultanı ruh vücudu terk ettiğinde hepsi terk eder ve ölüm gerçekleşir. Ve berzah hayatı başlar. Hadisi şerif bize o hayattan müjde veriyor. Eğer insanın kalbi dünyada iken ilimle, zikirle, sohbetle ihlaslı şekilde iştigal ederse. Elle tutulamayan gözle görülemeyen sadrımızdaki manevi kalp aynen dilimizin zikri gibi zikreder. Eğer kişi ferasetli, derin akıllı, bu manevi çağrılara kulak vermiş, bunu bütün hücrelerinde hissetmiş ve kalbine yüklenerek üstadını, mürşidini bularak ölmeden önce kalbinde zikretmeyi başarabilmiş ise kalbimiz berzah hayatında sürekli canlı kalır. Eğer bir kişi hayatta iken kalbini zikrettirmemiş ise berzaha geçtiği gün- kalplerin öldüğü gün- kalbi ölür. Peygamber Efendimiz Kalplerinin böyle zikredip berzah hayatında hiç ölmeyecek bir bereketi arife gecesinde yakalayabileceğimizi bildiriyor.
Dördüncü Hadisi şerif Hazreti peygamber efendimiz maide suresi 3. Ayeti celile indiğinde devesinin üzerinde Arafatta hac görevindeydi. Yanında Amcası Hazreti Abbas'ın oğlu vardı. Ebu Fazıl çok genç ergenlik döneminde güçlü kuvvetli bir delikanlıydı. O esnada Arafatta erkek ve kadın hacılar da vardı. Ebu Fazıl devenin arkasında bedeni peygamberimize temas edecek şekilde yakındı. Hazreti Fazılı kendi nefsi kadınlara karşı tahrik ediyor. Mucizevi şekilde buna vakıf olan Resulullah efendimiz Ey kardeşimin oğlu -Hazreti Abbas amcası ama böyle bir sıfat kullanıyor- Şüphesiz bu Arife günü öyle bir gündür ki kulağına, gözüne ve diline sahip olan herkes mağfirete mazhar olur. Demek ki hayatımızın her gününde nefsin tahriki ve şeytanın da yardımıyla çarşıda, işyerlerinde seyrettiğimiz televizyonlarda gözlerimiz takılı kalmayacak ki mağfirete mazhar olalım. Çünkü gözümüzü koruma konusunda her gün imtihanla baş başayız. Biz bu bereketlerden, feyizlerden rabbimizin rahmetinden istifade edebilmek için nefsimizi frenleyeceğiz. İşte bunun için insanın gönlünde mutlaka böyle bir ilim cevherleri olacak. O cevher bize kendine gel diyecek bizi uyaracak başka bir güç yok tek güç kalbimize ilim olarak yerleşmiş cevherdir. Bu cevher varsa nefsimiz ne kadar zorlasa, şeytan ne kadar tahrik etse de hemen başımızı çevirir bakmayız. İşte o anda kalbimize öyle bir lezzet iner ki kalp o lezzetten adeta 2-3 saat huzur içinde olur. Bakmaya devam edenlerin bu lezzeti yaşaması mümkün değildir. O lezzetten sonra kişi karşısına çıkana bir daha kolay kolay bakmaz. Bunu bir kere başardığımız da bundan sonrası kolaylaşır ama bir kere başaramadıysak ondan sonra da hep başarısızlık olur.
Beşinci hadisi Şerifimiz Aziz peygamberimiz (sav.) buyurmaktadırlar ki; Arife gününde oruç geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına kefaret olur. Aklımıza şöyle bir soru gelebilir. Arife günü cuma gününe denk gelirse cuma günü oruç tutmak mekruh olduğuna göre bugün oruç tutmak acaba mekruh olur mu?
Önce fıkhi bir kurala değinelim. Nâkıs vakitte farz olan nâkıs vakitte eda olur. Mesela İkindi vakti tamamen kerahat vaktidir. Ama o vakitte rabbimiz bize ikindi namazının farz kılmış nâkıs vakitte eda ediyoruz. İkindi namazını eda ettikten sonra ardınca diğer vakitlerde yaptığımız ibadetlerin çoğunu yapamıyoruz. Yani nafile ibadetlerini yapamıyoruz. Kerahat vaktinin ağır kısmı girince kaza namazlarımızı kılamıyoruz. Sadece kuran okuyabiliyoruz. Şimdi Cuma orucuna geldiğimizde, cuma günü tek başına oruç tutmak mekruhtur ama cuma günü öncesinde sonrasında bir gün oruç tutarsak mekruh olmuyor. Burada ise diyelim ki cumanın öncesinde belki şartlar müsait olmadı, tutamadık cumanın sonrasında da bayram yarın oruç tutmak haramdır. Çünkü 4 kurban bayramı günlerinde 1 de Ramazan bayramının ilk günü yılda 5 gün oruç tutmak haramdır. Ancak yukarıda bahsettiğimiz Fıkıh kuralına göre Arife günü ister cumaya gelsin ister başka zaman olsun oruç tutmak caizdir. Bunu emreden Resulullah efendimizdir. Peygamberimiz hadisi şerifini bize irad ederken her hadisi şerifin öncesi mutlaka Hazreti Cibrili emin iniyor, o hadisi şerifi ne şekil tekellüm edeceğini ona öğretiyor, ondan sonra hadis şerif bize irad olunuyor. Hiçbir hadisi şerif resulullah efendimizin nefsinden oluşturulmuş kelimeler değildir. Bu orucun arife günü tutulması böyle bir emirle olduğu için tek cuma günü de olsa tutabiliyoruz.
Bugün tutulan orucun 730 gün nafile ibadet etmiş denkliği vardır. Hani bir yıl öncesi bir yıl sonrasının küçük günahlarına kefâret denilmişti hadisi şerifte. 730 günlük bir kazanç elde ediyoruz. Fıkıh kitaplarımız da zilhiccenin ilk 10 günü diye ifade edilir. Zilhiccenin 10 günü o kadar bereketli bir gündür ki kim bu 10 günün tamamını değerlendirebilirse Yani 9 gün oruç tutup 10.gün kurban etiyle orucunu sonlandırdı. Bu 10 gün Allah katında ramazanı şeriften sonra en çok lütuflarla boğulan günlerdir.
Hazreti Musa’nın (as.) Kelimullah diye bir sıfatı var. Kelimullah yani dili hareket etmeden Rabbi ile birebir müzakere eden demek. Rabbimiz ona ne ilka ediyorsa o kalbiyle anlıyor, Kendisi bizim konuştuğumuz kelimeleri telaffuz etmeden kendi meramını rabbine aktarıyor. Bu mukaleme Musa’yı (as.) Kelimullahlık makamına yükselmiştir. Musa (as.) Kelimullah makamına zilhiccenin ilk 10 gününde nail oldu. Bunun için Aşura günü bereketiyle ilk verilen peygamber Hazreti Musa’dır. Biz bütün peygamberleri bizim peygamberimiz olarak görüp peygamberlik yönünden dini ırkçılık yapmadığımız için âşura gününün bereketinin yahudilerden milyon kat daha fazla idrakindeyiz. Arife günü ise bizim peygamberimize verilmiş mübarek gündür. Hactadaki arkadaşlarımızın arife günü oruç tutmaları mümkün değil. Çünkü bugün orada onlar o kadar yoğun olur. O orucu asıl ihya edecekler bizleriz.
Arife günü sabah namazından itibaren dördüncü bayram ikindi namazı dahil toplam 23 vakitte teşrik tekbiri getirmek vaciptir. Bunu kendimize ödev verelim. Asla unutmayalım. Çünkü selam verdikten sonra teşrik tekbirinin getirilmesi gerekir. Selam verdikten tesbihata geçsek aklımıza gelse de tekbir getirsek kaybederiz. Sola selamdan sonra hiç araya bir şey girmeksizin- bunun kazancı orda zaten- teşrik tekbirimizi getirmemiz lazım. Hanefiler de bu teşrik tekbirinin hükmü vaciptir. Vacibi yapmayan Allah katında sorgulanacak. Bu tekbiri getirmek Şafiilerde ise sünnet.
Böylelikle cenabı hak arife günümüzün bu bereketini Arafatta ki hacılarımızın o bereketinden bizleri buradan istifa ettirdiği kullarından eylesin. el Fatiha
Comments