Uykumuz Sonrasında Geri İade Edilen ve Yenilenen Ruhumuz ve Ömrümüz
Uyku, kuranımızda 9 surede nevm, menam olarak geçer. Zümer suresi 42. ayetinde Esteuzibillah Allahu yeteveffel enfuse hine mevtiha velleti lem temut fi menamiha, fe yumsikulleti kada aleyhel mevte ve yursilul uhra ila ecelin musemma, inne fi zalike le ayatin li kavmin yetefekkerun. Allah O canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor. Diğerlerini de takdir edilmiş, bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır. Bakara suresi 56. Ayet Esteuzibillah, Summe beasnakum min ba'di mevtikum leallekum teşkurun. Sizi ölümünüzden sonra tekrar dirilttik. Umulur ki şükredersiniz. Birinci Ayette Tefekkür edip ibret alın buyurdu ikincide şükredin buyurdu. Üçüncü ayet Enam Suresi 60. Ayet Esteuzibillah; Ve huvellezi yeteveffakum bil leyli ve ya'lemu ma cerahtum bin nehari summe yeb'asukum fihi li yukda ecelun müsemma, O geceleyin sizi ölü gibi kendinizden geçirip uyutan ve gündüzün kazandıklarınızı bilen, sonra da belirlenmiş eceliniz tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi tekrar diriltip ve uyandırandır.
Ayeti celilede geçen iname uykuya daldırma uyutma hani biz deriz ya zaman zaman uyuyamayız, uyuyamadım, uyuyamıyorum gibi. Demek ki cenabı hakkın bu iname kelimesindeki tecelli olması bizi uyutuyor. Yoksa uyuyamıyoruz. İkinci kelime teveffi öldürür gibi uyutma sonra canımızın alınması ve en sonunda ruhumuzun tastamam alınması. Bu 3 şekilde kademeli olarak biz uykuya varmış oluyoruz.
Şimdi bunların üzerinde yaklaşık tane tane akaidi olarak 16 bilgi var. Bunları paylaşalım; 1.Uyuma esnasında nefislerin anlama ve temyiz kudreti alınır. 2. Yine nefsimizden düşünme şuur ve idrak alınır. İlk ikisi nefisten alınıyor. sonraki saydıklarımız da kalplerimizden alınıyor. 3.Ruhun tasarrufu alınır. 4. Uyuyan kimse hiç şüphesiz bütün bunlara rağmen diridir yani canlıdır. 5. Duyu organlarının ruhu bedenden çıkar. Bizim 5 tane duyu organımız var. Bunlara Cenabı hak özel bir ruh tahsis buyuruyor. Bu ruh bizim canlı dediğimiz bedenimizin tamamını kaplayan hayat ruhundan farklıdır. Bir 5 duyu organımıza verilen ruh canlılığı var bir de bedenimizin tamamına verilen hayat ruhu var. Uyuduğumuz esnada duyu organlarımıza verilen ruh alınıyor ama bedenimizdeki hayat ruhu alınmıyor. 6. Hareket ve teneffüs vardır. 7. Hazreti Ali (ra.) efendimiz buyuruyor ki, Duyu organlarının ruhu çıkınca ruhumuzun şuaları cesedimizde kalır, yani güneşin doğduğunda şualar nasıl yeryüzünü aydınlatıyor ise işte o çıkıp giden duyu organların ruhunun şuaları bedenle irtibatı kesilmez. Bizim tahmin edemeyeceğimiz kadar uzaklıktaki mesafeye gittiği anda dahi o şuaların bizle irtibatı kesilmediği için biz bedenden ayrılıp giden hayat ruhumuzun rüyaları görüp döndüğüne şahit oluyoruz. İnsani ruh berzah âleminde rüyalar görür diyor. Yani berzah aleminde bizden önceki vefat etmiş kişilerle irtibat kurar veya oradan Cenabı hakkın bazı müjdeleri, ikazları şeklinde rüyalar görürüz. Bir insan 5 çeşit ruh taşır, kendi içerisinde ayrılanları da saydığımızda 7 çeşit ruh taşır. Uyanınca da duyu organlarının ruhu süratle geri döner ki buyuruluyor. 10. İnsanın duyu organlarının ruhu alındığı için iş yapamaz hale gelir. Uyuyan kişinin iş yapamaması işte sorumlu olmadığı da bundan dolayıdır. 11. Duyu organları yavaşlar bazen de durdurulur. 12. 7 ruhtan olan bir tanesi olan hayat ruhu asla alınmaz. Hayat ruhu kişinin eceli gelince alınır ve bir daha geri verilmez. Ölüm o zaman gerçekleşir. 13. Uyumak bedenin ve duyu organlarının ruhunun dinlenmesi için yaratılmıştır. Bundan dolayı uyku mükemmel bir nimettir. 14. Uyumak bizim irademize bağlı değildir. Yani şu elektriğin düğmesi gibi kapatayım uyuyayım, öyle bir irademiz yok. 15. Zorunlu olarak uyku meydana gelir. Hiçbir insan bu zorunluluğu ben uyumayacağım deme gücüne sahip değildir. Yani uyutan ve uyandıran Cenabı haktır. 16- Uyku öyle bir nimet ki bıçağın 2 tarafı gibi uyuyabilmek de uyanabilmek de bir nimettir. Uyanamadı ölüyor uyuyamadı hasta oluyor.
Bu açıklamalardan sonra Habibullah peygamberimize kulak verdiğimizde buyuruyor ki, Hazreti Abdullah bin ibni Abbas (ra.) efendimiz aktarıyor. Her insanla birlikte bir melek vardır. Uyuduğu zaman Cenabı hakkın emriyle onun nefesini o melek alır. Şimdi bu hadisi şeriften anlıyoruz ki ister mümin olsun ister kâfir olsun ister münafık ister ateist ister insan ister cin her insanın ve cinnin yanında görevli islam ulemasının tespitine göre en az 3, bir çoğuna göre de 5 tane görevli melaike vardır. Ama cenabı hak sevdiği kulunu melaike sayısını 70’e kadar artırıyor. Cenabı hak bu 5 melaikeye görevden el çektirdiği anda cinler bizimle top gibi oynar. Onlardan bizi bu melekler koruyor. Aynı melekler cinleri de insanlardan koruyor. Toplumumuzda para uğruna cin yakan öyle katil insanlar vardır ki, bizlerde onlara akın akın gidip oluk oluk para döküp onların bütün sapkınlıklarına imanımızı bozarak ortak oluruz.
50. Esmi şerif el Bais (cc.) uykudan uyandıran ve ölüyü dirilten anlama gelir. Kurânımızda el baaz diye 67 kez tekrar ediyor. Her uyandığımızda hayata nasıl döndürüldüğümüzü idrak edebilmemiz için kuranı kerimizde 67 defa derc olunmuş. Kişi uykudan uyandırılınca 1- Uyanmak irademize bağlı değildir. 2- Duyu organlarımızın ruhları geri verilerek Cenabı hak bizi uyanma nimetini ve ömrümüzün geri iade etme nimetini tatmış oluyoruz 3- Bundan sonra kelime olarak uyandım değil, ömrümüz iade edildi de uyandırıldım şeklinde alışırsak, bu yukarıdaki ibret alınız ayetinin tamamen ruhuna intibak etmiş oluruz. 4-Uyuduğumuz esnada maddi ve manevi bildiklerimiz her türlü işimiz tecrrübemiz uyumadan önce hepsi hafızamızda yer ediyor. Uyandığımızda Cenabı hak bunları geri iade etmeyi verirse hafızamız bomboş kalır adın ne deseler söyleyemeyiz. Bütün bunları diyor, biz geri size iade ediyoruz diyor. 5. Her canlı, uyku öncesi ve sonrası Cenabı hak tarafından takip edilir. Ne büyük bir kudret haşeratın, hayvanatın sayısını bilmeyiz. Cinnin sayısı insanoğlunun 10 katıdır diyebiliriz ama toplam canlı sayısını bilmeyiz. Bunların hepsi uyuyor uyandırılıyor, dinlendiriyor. Ve bütün bunları takip etmeyi düşündüğümüz de rabbimizin büyüklüğünü anlamaya yeter.
Yukarıda 3 okuduğumuz ayeti kerimede rabbimiz ya lemu diyerek buyurdu ki,. Mevcudatta yarattığımız ne varsa bunların bütün hallerini detayıyla biliriz diyor. Hani günümüzde 5-10 yıldır din üzerinden ekmek yedikleri halde dine küfür eden ve hızlarını alamayıp Cenabı hak yarını bilmez, kimin kiminle evleneceğini bilmez diyecek kadar müslümanı dahi dinden çıkaracak sapıklar çıktı. İşte bunlara da cevaben Rabbimiz yarattığı mevcudatın içerisindeki hepsinin bütün hallerini detayıyla bildiğini haber veriyor.
Yine Hadid suresinin 22. âyetinde biz önceden bunları tek tek tespit edip yazdık diyor. Bizim katımızda bir kitap var. Bu bütün başlangıçtan kıyamete kadar ne kadar canlı yaratılmışsa hepsini, her hareketi, her saniyedeki hareketleri o kitap içerisinde önceden tek tek tespit ettik. Hadid suresinin 22. âyetini hazreti peygamber efendimiz şöyle, tefsir buyurur; Kalem kıyamete kadar olacak her şeyi yazıp kurudu. Yani bizim nerede ne yapacağımız bütün canlıların nerede ne yapacağını cenabı hak ilmi ile bildiği ve bildiklerini kaydetti. Bilmesi ayrı bize emredileni yapmak ayrıdır. Biz emredileni yapmakla mükellefiz. Cenabı hakkın ne yapacağımızı bilmesi bizi yapmaya zorlamak değil sadece ilmiyle bizim ne yapacağımızı önceden bilmesi onun büyüklüğü ilminin vüsatıdır. Yoksa onun bilmesi bizim irademize müdahale etmez. Diyelim ki şurada bir poşet içerisinde bir kaç balığı yerleştirilmiş olsak dışarıdan da bir kedi geleceği ve o kedinin ne yapacağını biz burada bir insan tecrübesi ile kedinin girdiğinde güçlü koku alma duyusunu neticesinde balığın olduğu yeri bulup parça alıp yemeye çalışacaklar. Biz bunu önceden yazsak. Bizim yazmamız neticesinde kedi girip fıtratında olan özelliğini uygulamış olsa ki uygulayacak. O zaman biz yazdığımız için mi kedi bunu yapmış oldu ? Kedilerin iradesiyle bizim yazdığımız tecrübemizin ona zorlayıcı etkisi olmuş mudur? Olmamıştır.
İşte Cenabı hak bizim irademizle nerede ne sergileyeceğimizi neyi tercih edeceğimizi ve o tercihin edeceksin da onu elde etmek için nelerle karşılaşacağımızı ilmiyle bilir. Ama irademizi asla mecbur zorunlu etmez. Sadece bizim irademizle istediğimizin % 75-80 ini verir. Belki% 20 veya% 25 ini vermez. O da kainatın düzenini bozacak derecede iradeyi isteklerimiz varsa onların bazıları verilmez.
Ayeti celilede Cerrah tum geçti, cerrah tum kökü el cerhdir. El cerh demek gündüzün ne yapacağınızı yani vücudumuzdaki organlarımızla Uzuvlarımızla, elimiz kolumuz, diğer organlarımız, bir şeyi delme, yırtma, vurma, kırma, yaralama. Ne kadar olumsuz davranış yapacaksak bu kelimenin kapsamı kapsamına girer. El cerrah tum Sizin yapacağınız her türlü olumsuzlukların tamamını rabbimiz bilir. Bu kadar biz böyle önceden bilindiği hem de bilinmeye rağmen takip edildiğimiz bir hayat yaşıyoruz. Kuranımızın başıboş değilsiniz emrini rabbimizin hem semi hem basar sıfatları güneşin şuası gibi bizi izliyor, takip ediyor.
O yukarıda anlattığınız 3 ayeti celilenin birisinde ibreti, diğerinde de teşkürun buyurdu. Ama bundan sonra bizi uykudan uyandıran rabbimiz yeniden bir ömür vererek ve ruhumuzu tekrar tecrit ederek bizi uyandırıyor. Her gün uykudan uyanınca belki bir gün 3-4 kez uyandık. Her uyandığımızda hem kendi nefsiniz için hem de diyor sorumlu olduğumuz aile efradının her birisi için yarabbi bugünkü verdiğin ömür nimetin için çok şükür deyip kalkınız diyor. Şükür etmezsek nankörlük etmiş oluruz. Her imkânımız verilmiş kullanıp kullanmama iradesi bize ait ya tembeliz kullanmıyoruz ya da kullanmak için gayret etmiyoruz. Uyandıktan sonra oluşacak olumsuzluklardan işte bu şükürsüzlük sebep olur.Mutlaka uykudan uyanınca kendi nefsimiz için aile efradımız için yarabbi bugün bizi tekrar ömür verip hayatımızı iade ettiğin için çok şükür demeliyiz. Cenabı hak şükür edilen şeyi artırır. Yani ömrümüzü uzatır, şükür olmazsa ömrümüz uzatılmaz. Hazreti Huzeyfe bin Yeman (ra.) buyuruyor ki; Peygamber efendimiz uyumak istediğinde şöyle dua ederdi. Bismike emutu ve ahya. Allah'ım, senin isminle ölür ve dirilirim. Yukarıda anlattığımızın sanki özeti. Uyandıktan sonra ise Elhamdülillahillezi ahya nefsi ba'de mâ ema taha ve ileyhinuşur. Benim canımı aldıktan sonra dirilten Allah'ıma hamdolsun derdi. Öyle ise bugüne kadarki yapamadıklarımız zaten gitti ama bugünden sonra yapalım ki yeni verilen ömrümüz bereketli olsun.
Hazreti peygamberimiz bir hadisi şerifde Uyku ölümün kardeşidir, buyurmaktadır. Yani biz uyuyoruz diye çekildiğimizde aslında ölüme girmiş oluyoruz. Ruhumuzun iade edilip uyandırıldığımızda yeni ömrün kıymetini nimet olarak şükrümüzle bunu bir ibadet olarak bundan sonra ifa etmeye gayret edelim. Konumuz ömürlerin uyku ile nasıl alınıp geri verildiği olunca bununla ilgili bugünkü sohbetimize dönük 3 tane örnek vereceğiz
Bakara suresi hem konumuzla hem de itikadımızla ilgili inek ve buzağı üzerinden verilen dersi anlatan surenin adıdır. Surelerin adları ve sırası hangi sure, hangi sırada, kaçıncı sure olacak ve hangi ayet hangi surenin içerisine yerleştirilecek bunların tasnifinde peygamberimizin rolü yoktur. Bu tamamen cenabı hak tarafından düzenlenmiştir. Musa (as.) zamanında genç bir kişi mazlum olarak öldürüldü. Bu kıssa kuranımızda tam 7 tane ayetle anlatılır. O dönemde bir adam amcasının tek oğlunu amcasının mirası yüzünden diğer amcasının çocuğu ile bir olup öldürdü. Gencin ölüsünü böyle herkesin göreceği bir yol kavşağına da attılar. Bu zalim kişi sabah erkenden Musa (as.) gelip katilin bulunmasını istedi. Yapılan çalışma sonucunda katil bulunamadı. Bu kişi suçunu örtbas ederek tekrar geldi ve Ya musa Rabbinden buna bize açıklayacak ayetler gelip seni bilgilendirmesini istiyorum dedi. İşte burada baltayı taşa vurdu. Rabbi açıkladığı zaman o kişi kaçabilecek mi?
Tam olayın bir zıt tarafına bakalım işte bakara isminin verildiği inek ve buzağı kısası üzerinden insanoğluna verilen ders kıssa menkıbe anlamına gelir. Bunu tam zıt tarafına baktığımızda yine aynı dönemde israiloğullarından çok Salih bir zatın bir güzel buzağısı var. O buzağıyı ormana götürdü. Buzağıyı ormana saldı ve ardından şu duayı yaptı. Allahım oğlum büyüyüp Ana babasına itaat edecek yaşa gelinceye kadar bu buzağıyı oğlum için sana emanet ediyorum dedi. Buzağıyı ormana saldı ve bu duayla emaneti rabbimize yaptı. Buzağı orada büyüdü ve çok alımlı güzel hale geldi. Bu salih zat vefat edince çocuğu ve hanımı birlikte geçimleri gereği buzağıyı satmak istediler. İşte israiloğullarına bu katilin bulunabilmesi için Araf suresinde anlatılan kurban edilecek buzağının büyümüş inek halini bulabilmek için tam 40 yıl bu buzağı aradılar. Musa (as.) öncülüğünde ayet ve işaretlerle buzağıyı bulunca o buzağı kesilecek derisi parçalanmadan çıkarılacak tulum yapılacak içi altınla doldurulacak o şekilde ücreti ödenecek. Gelen işaret gelen emir bu şekildeydi böyle almak zorunda kaldılar. Yahudiler için para bir puttur. Buna rağmen mecbur kaldılar. Onun derisinin tamamı altın doldurup o buzağıyı satın aldılar. O buzağı kurban edilip ondan bir parça kesilecek parçayla ölmüş bekleyen gence vurulacak. Bunun hikmetini herkes izleyecek. Allah'ın izni ile o kişiye vurulunca 40 yıldır bekleyen oı ceset yeni ölmüş gibi kan akarak kalktı ve oradaki topluluk içerisindeki 2 tane amca oğlunu göstererek beni şunlar öldürdü dedi ve geri vefat etti. 40 yıldır bekleyen ceset bir ineğin bir parçasıyla vurulanca dirildi. Katiller gösterdi. Canlı gibi vücudundan kanlar akarak dirildi ve ondan sonra vefat etti.
Burada zihnimize şöyle bir soru takılabilir. Cenabı hak bu kulunu vasıtasız diriltemez miydi? O kadar para o Salih zatın oğlunun o yetimin babasının hürmetine Yahudiler buzağının derisini dolduracak altına aldılar. Cenabı onlara öyle bir rızık verdi, babalarını görmedi. Bizlerin çoğu rızkımız ninelerimizin, dedelerimizin, babalarımızın, analarımızın duası ya da salih olan bir zatın duası hürmetine verilir. Öyle ben kazandım şöyle çalıştım, ben böyle akıl ettim. Ben böyle neler yaptım bu malı kazandım diyenler sadece kendi cahilliğini anlatır. Allah muhafaza % 50 aklı olup zavallı ama parasının servetini hesabını bilemeyecek insanlar vardır. Bu hangi akılla kazandı bunu? Demek ki akılla çalışmakla biz sadece rızkımızı helalleştiririz ama çoğaltamayız. Çoğaltmak onu bereketlendirmek ummadığınız yerlerden rızıkları yağmur gibi yağdırmak rabbimizin Lütfüdur. Rabbimiz sadece kün buyurur ol der olur. Böyle dediği anda o genç dirilir ama 40 yıl bunları niye uğraştırdı işte birinci cephesini anlattık o yetime bir rızık verdi.
İkinci cephesi, Cenabı hakkın o vereceği lütufla Musa (as.) vesilesini oluşturup Musa (as.) rabbimizin adına dirilmesi için dua etseydi veya dokunsaydı, gence ömrü verilirdi. Yahudiler iftiracı bir millettir ve sürekli olarak karşıdaki kişiyi küçük düşürme onu kendilerinin aşağısında göstermek için hırslı millettir. Musa (as.) sihir yaptı, bunu diriltti derlerdi. Mucize ile sihiri bir Müslüman ayırt edecek mucize rabbimizin peygamberleri vesilesiyle lütfudur. Sihir, birkaç cinden dinlediği birkaç yalana 100 yalan daha katıp onu geleceğe yarına dair bir şey bildiğini söyleyen kişilerin sihri büyüsüdür. Bu mucize ile sihrin ayırt edilmesi olayıdır. İkinci bir şey onlara kurban kestirdi. Kurban kurb kelimesinden gelir kurb Allah'a yakınlaşmak anlamına gelir. Yani bir kişinin gücü yetiyorsa hiçbir bahaneye sığınmadan kendisini Allah'a yaklaştıran en mübarek ibadetlerden birisi kurban ibadetidir. Burada onları mecburen kurban kesme ibadetine zorlanmış oldular.
Peki ikinci bir soru aklımıza gelse Cenabı hak neden başka hayvan değil de ineğin bulunması üzerinde bunları zorladı. O günün Mısırı dünyanın sanki Amerikası gibiydi. Ve o günün yahudilerinin inek ve buzağı zaafı var. Yani aşırı bir inek ve buzağı sevgisi var. Bunun temeli nerede başladı? Gene aynı dönemde Musa (as.) Rabbi ile mukaleme için 50 günlüğüne Tur dağına çağrılıp orada kaldığı dönemde ümmeti içinde Samiri adında bir münafık vardı. Hazreti Musa (as.) Firavunun zulmünden Cibrili emin vasıtasıyla kurtarılma esnasında Cibrili emin bir atın üzerindeydi. Onun ayak bastığı Nil nehrinde açılan ve o Musa (as.) ve Ashabının geçtiği yerden bir avuç toprak aldı. bir avuç toprak aldı, o toprağa saklıyordu. Bu Musa (as.) tur dağında iken ne kadar altın varsa hepsini topladı eritti ve buzağı heykeli yaptı. O heykelin içine işte sakladığı bu toprağı serpiştirdi ve o buzağıdan sesler çıkmaya başladı. O sesleri gören zayıf imanlı kişiler Samiri’nin bu etkisi karşısında buzağıya ilah diye tapmaya başladılar.
Bu konu tam 3 surede 15 âyeti celilede anlatılır. O günün mısırlılar ve Yahudilerdeki buzağı ve inek sevgisinin kökü ta buradan başlar. Peki bu olayı dinledik, öğrendik. Bunu kuranımız her dönem insanına tekrar tekrar neden anlatıyor? Bu büyük surenin sosyal hayatımıza mucizevi bir etkisi yok mudur? Sadece bize bir olayın tarihsel seyrini anlatmak hikâye etmek midir? Hâşâ asla.
1 milyar 200 milyon insanın yaşadığı dünyanın ikinci büyük nüfuslu ülkesi Hindistan’da inek en kutsal hayvandır. Dünya nüfusunun dörtte birine sahip olan bir ülkenin en kutsal hayvanı inek. Birde gittikçe dünya genelinde artan ve yaygınlaştırılan özendirilen büyükbaş hayvanların etini ve gıdalarını yedirmemek için televizyonlarda özendirilen vejetaryenlik var. İşte bakara suresinin en mucizevi etkisi bu gün sayısını dahi bilemeyeceğimiz bir gurup insan kutsallaştırılan bu hayvanların etini yemiyor. Bu Avustralya'da develerin ve büyükbaş hayvanların sistematik şekilde katletme çılgınlığı nedendir? Neymiş, dünyadaki sera gazı bunlar yüzünden artıyormuş. İşte içlerindeki hayvanlara olan putlaştırma sevgisinin eseri olarak hayvanları öldürüp insanlara yedirtmeyiz düşüncesini sera gazı bunlar yüzünden oluyor diyerek hayata geçiriyorlar. Müslümanların her yıl kurban bayramında kurban ibadetine karşı saf oluşturarak Siz hayvan katlediyorsunuz, bu kadar hayvanı öldürüyorsunuz diyerek suçlama yapıyorlar. Asıl amaçları yapay et üretip satmak. Bunların 2 hedefi var. Dünya nüfusunu planlama, oluşturulan mikroplar ve ölüme neden olan hastalıklarla insan nüfusunun azaltıp yönetebilecekleri kadar insan kalsın istiyorlar. Onları ekonomik olarak kendimize bağımlı hale getirelim. Kendi başlarına bir şey üretemesinler, gıdalarını, etlerini yapay olarak biz satalım. Bize bağımlı olsunlar. Bakara suresi işte bu gerçekleri her daim yaşayacağımızı bildirir. Birçok savaşların sebebi budur. Önümüzdeki 3-5 yıl yaşayacağımız ekmek ve buğday krizinin sebebi dahi bu niyetin içerisinde yatar. Bütün dünya buğdayının % 40 ini üreten Rusya ve Ukrayna toprakları belki yıllarca buğdayı üretemez hale geldiğinde ekmek dünyanın en kıymetli şeyi haline gelecek. Bu suredeki hikmetlerden birisi de öldükten sonraki dirilmeye hakikat ve gerçeğidir. Cenabı hakkın diriltmeye nasıl kâdir olduğu yıllarca kalmış olduğu halde çürümeden durabilmesi insanlara ibret alsınlar diye gösterilmiş oluyor.
DEVAM EDECEK
Comentarios