TECELLÎ-VÜCÛD ve HULÛL
- 25 Haz
- 6 dakikada okunur

İki hafta önceki dersimizde kuranımızın nüzul sırasına göre 31. Ayet olan, İhlas suresinin 1. ayeti celilesini izah ve açıklamaya başlamıştık. Bu dersimizde ise kalan kısmını öğrenmeye devam edeceğiz.
Konumuz üç kelimeden oluşmaktadır. Birincisi hemen herkesin ilgilendiği tecelli konusu, ikincisi islam dünyasında 800 yıldır var olan ve gittikçe yayılan vahdet-i vücud konusu, üçüncüsü ise Hazreti Ali Efendimizin şehadetinden itibaren başlayan hulûl konusudur.
Yüce Rabbimizi bilmenin ve tanımanın 12 Temel ilkesinden sonuncusunun Dünyada iken hiç kimse Allahu tealayı baş gözüyle göremeyecektir, ilkesi olduğunu öğrenmiştik.
Cenabı hak La tudrikuhul ebsaru …onlar cenabı hakkın zatını baş gözüyle ihata edemez, buyuruyor. Cenabı hakkı baş gözüyle sadece cennete gitmek nasip olanlar belli zaman aralıklarla cennetten görecektir. Bu kıyamet suresinde ayetle tescillenmiş olup peygamberimiz de sahihi müslimde geçen bir hadisi şerifte tefsir etmiştir.
Ancak insan bu dünyada Rabbimizin sıfatlarının ve fiillerinin tecellisini kalp gözüyle idrak edebilir. Ehli sünnetin kalbi İmam Azam Hazretleri; Ben Rabbimi 99 defa rüyamda gördüm, buyurmuştur. Onun Cenabı hakkın 99 esmasından her birinin tecellisine müstağrak olduğunu buradan öğreniyoruz.
Peygamberimiz bu akaidi konu hakkında; Allah’ın yarattıkları hakkında düşününüz. Yalnız zatı hakkında düşünmeyiniz, buyurur. Bir kişi zatı hakkında düşünürse iblisin tuzağına düşmüş demektir. İblis tuzağına aldığı kişiyi suyun içindeki taşların yuvarlandığı gibi yuvarlar. Birbirlerine çarpma nedeniyle suyun içindeki taşların yüzeyleri pürüzsüz olur. Yuvarlanan insan da o taşlar gibi dümdüz olur, kalbinde inanç emareleri kalmaz.
1-TECELLİ
Rabbimizin ilahi esmalarının, sıfatlarının zuhuru ve ledünni keşfinin idrak olunmasıdır. Tecelli manevi bir haldir. Bu hal peygamberlerin baş gözlerine ikram olunur. Diğer insanların ise kalp gözlerine tecelli yolu ile baş gözlerine ise temessül yoluyla ikram olunur. Bu ikrama keramet denir.
Tecellinin 20 tane eş anlamı vardır. Bunlardan zuhurat, keşif, ledünniyat, ilham, feyiz çokça kullanılanlarıdır. Bu ikramlar Rabbimizin en-nur esma-i şerifinden tecelli olur.
Cenabı hak Kasas suresinde bismillah … nudiye min şatııl vadil eymeni fil buk'atil mubareketi mineş şecerati en ya musa inni enallahu Rabbul alemin. …Kutlu yerdeki vadinin sağ kıyısındaki bir ağaçtan kendisine seslenildi: Ey Musa Ben, alemlerin Rabb'i Allah'ım, buyurmaktadır.
Ayette görülüyor ki İkram Hz. Musa’nın (as) duyacağı şekilde ağaçtan tecelli edildi. Hz. Musa (as.) Ben sesi bütün cüzlerimle hissettim, buyuruyor. İlahi ses 6 cihetten gelir ve vücudun her zerresi sanki kulak olup duyar.
Vahiy Allah kelamı olup sesten harften uzaktır. Keyfiyeti bilinmeyen kutsi bir haldir. Allahu tealanın zatı ile ezeli olan kelamı kadimi (sesi) işitilmez. Hazreti Musa’nın duyduğu sesler sonradan yaratılan seslerdir. Cenabı hakkın sesi ise ezelidir, yaratılmamıştır. Rabbimizin tek kelamı kûn’dur. Başka konuşma kelamı yoktur. O, ol der biter.
Hazreti peygamberimizin kendisine peygamberlik verilmeden önce ağaçlar ve taşların selamıyla duyduğu sesler tecelliden kaynaklı yaratılmış seslerdir.
Peygamberimiz Hayber’i fethettikten sonra Yahudi asıllı yaşlı bir kadın zehirli bir kuzu eti ikram etti. Peygamberimiz o et parçasını eline alıp diline dokundurduğu anda kuzu dile gelip Ya Rasulullah beni yeme ben zehirliyim, dedi. Bu ses de yine tecelliden kaynaklı yaratılmış sestir. Peygamberimiz vefat ederken; Hayber de dilimle dokunduğum etin zehrinden şehit olarak vefat ediyorum, demiştir.
Temessül nedir?
Temessül benzeşme manasına gelir. Hazreti Cebrail (as) bazen sahabeler yanında iken peygamberimize gelip direk muhatap olurdu. Genellikle de Hazreti Dıhye’nin (ra) suretinde gelirdi. İşte bu temessüldür. Melekler zor halde bulunan müslümanlara temessül suretiyle gelip yardım ederler. Bunlar sadece cenabı hakkın izniyle olur. Aksi halde mümkün değildir.
Enam suresinde bismillah Ve Biz, bir melek görevlendirseydik, onu da insan şeklinde gönderirdik ve onları düştükleri kuşkuya yine düşürürdük, buyurmaktadır. Yani Rabbimiz melekleri gönderdiğimizde siz onları asli surette göremezsiniz. Biz onlara bir elbise giydirip o şekilde gösteririz, buyuruyor. Demek ki biz melaikeleri ve cinleri temessül yoluyla görüp faydalanıyoruz..
2-VAHDETİ VÜCÛD
İslam dünyasında 800 yıldır var olan ve kanayan yaradır. Bu mevzu vücûtçular olarak yayılmış bir tehlikedir. Kainattaki her şeyin Allahu tealanın vücudundan bir cüz olduğunu iddia eden sapkın bir inançtır.
Aslında vahdeti vücûd manevi haldir. İnsanın kalp gözüne tecelli yönüyle ikram olunur.
Bir örnekle açıklayacak olursak. Diyelim ki Rabbimizin sıfatları şu su bardağına tecelli ediyor. Kalp gözü açık olmuş bir zat bu tecelliyi görüyor. Bardak O kişinin gözünde sübhan olan Rabbimizin münezzeh olan tecellisine dönüşüyor. Kişi gördüklerinin tesiriyle sarhoşlaşıyor ve dilinden bazı kelimeler dökülmeye başlıyor.
Bu hali yaşayan kişi;
1-Teşbihi tenezzül oluştu. Rabbimizin sıfatları bu bardağın içine indi. 2-İttihat yani beraberlik oluştu ve bardak Rabbimizin sıfatına dönüştü. 3-Tagayyur oluştu. Bardak cam olmaktan çıkıp Rabbimizin sıfatı oldu. 4- Teşbih oldu. Bu bardak esma olarak görünüyor. 5-Tebeddül oldu. Cam tamamen esmaya dönüştü. 6-Ayniyetlik yani birliktelik oluştu. Şu an Cenabı hakkın esmasını görüyorum, dese ve buna inanırsa küfre girer.
Bu meseleye zıddı ile örnek verirsek daha iyi anlamış oluruz. Mesela buluttan bir damla yağmur suyunun bahçemizdeki gülün köküne indiğini düşünelim. Gül o yağmur suyunu topraktan emer ve kendi suyu ile birleştirir. Yağmur suyu o gül suyun rengine döner. Yağmur suyu gülün suyu ile benzeşerek kendi halini kaybeder. Gülün yapraklarındaki koku moleküllerine girerek gül kokusuna dönüşür. Yağmur damlası gül ile öyle aynileşir ki yağmur damlası ile gülün kokusu aynıdır desek kimsenin inanmayacağı hal alır.
Vahdet-i vücüd halini yaşayan kişi yukarda ki altı maddeyi ret etmelidir. Yukardaki gül hikayesi gibi düşünüp inanırsa küfre girer.
Biliyoruz ki her cismin gölgesi olur. Bir kişi ben gölgemle aynileştim, gölgenin içine girdim, (tenezzül) gölgeyle bütünleştim (iddihat), dese inandırıcı olur mu, hayır. İşte bardağın yok olduğuna inanmak da öyledir.
Başka bir örnek daha verelim; Aynaya baktığımızda kendimizi görürüz. Peki biz aynanın içinde miyiz, hayır. İşte vahdet-i vücud hali budur. Aynadaki zuhuratın bizimle bir alakası olmadığı gibi O bardaktaki esmanın tecellisi de Cenabı hakkın cüz-ü değiildir. Buradaki bardağı unutup Rabbimiz onunla bütünleşti aynileşti diyen küfre girer.
İmam Rabbani Hazretleri; vahdet-i vücud değil vahdeti şuhut hakikattir, buyurmaktadır. Yani dünyadaki bütün kainat tek vücût değildir. Ancak nereye bakarsak Rabbimizin tek olduğuna şahitlik eden ve onu hatırlatan delillerdir, diyor.
Halkımızın içinde sürekli yapılan la mevcude illahu zikrini inanarak yapan kişi yukardaki altı maddeye inanmış ve farkına bile varmadan küfre girmiş olur. Bu zikir; kainatta ondan başka varlık yoktur gördüğümüz her şey Rabbimizin kendisidir anlamına gelir. Halbuki varlıklar içerisinde olumsuz, çirkin olanlar da mevcuttur. İmam Rabbani Hazretleri bunu kesin olarak ret edip La meşhuda illahu yani onun varlığına şahit olmayan hiçbir şey yoktur, dememizi tavsiye etmiştir.
Vahdet-i vücud hali sekri manevidir. Aklın kendinden geçme halidir. Bu hale düşenler inşallah bu altı maddeye inanmamışlardır. Biz içini bilmediğimiz için hepsini büyüğümüz olarak görmeliyiz.
Hallacı Mansur Hazretleri, Bayazidi Bestami Hazretleri, Muhiddini Arabi Hazretleri, Sadrettin Konevi Hazretleri, Niyazi Mısri Hazretleri bu büyüklerimizden bir kaçıdır.
3-HULÛL
Bedenimize ruhun girmesi hulûl etmesidir. Mesela aynada bedenimizin yansımasına hulûl etti denir. Ya da yağmur suyunun güle sirayet etmesine hülûl etti denir.
Hulûl inancına saplanmış kişi cenabı hakkı ehad sıfatından soyutlamış ve itikatı bozulmuştur. Cenabı hakka hulûl iddia eden bu kişiler; 1-Cenabı hakkın oraya hulûl etmesine muhtaç olduğunu ifade etmiş olur. 2-Rabbimize yer ve yön tayin etmiş olur. 3- Cenabı hakkı parçaya bölmüş olur. Rabbimiz bu 3 sıfattan da münezzehtir. Cenabı hak hulûl etti demek küfürdür.
Hulul inancına sahip kişiler bu inançları için dört delil gösterirler
1. Delilleri; Hazreti Peygamberimizin (sav) Sultana sövmeyin. Zira sultanlar yüce Allah’ın yeryüzündeki gölgeleridir. Ona değer verene Allah’ta değer verir. Onu küçük düşüreni Allah da küçük düşürür, hadisi şerifleridir.
Dinimizde sultan ifadesi; 1-İmameti kübra ve İmameti subra için kullanılır. 2- Ebubekir efendimize hitaben söylenilen Halife-i Rasulullah için kullanılır. 3- Hazreti Ömer Efendimize hitaben kullanılan emir’ül müminin için kullanılır. 4-Kültürümüzde ise Hakan, Padişah, Devlet başkanı, Reisi cumhur isimleri için kullanılır.
İmamı Nevevi Hazretleri hadisi şerifte geçen yer yüzündeki gölgesi ibaresi için; Devlet başkanının o ülkede yaşayan Müslümanlara cenabı hakkın rahmet tecellisi anlamına gelir, buyurarak hulûl inancına kapıları kapatmıştır.
2. Delilleri; Hirıstiyanlar üç ilahtan birisinin Hazreti İsa olduğuna ve Cenabı hakkın Hazreti İsa’nın bedenine hulûl ettiğine inanırlar.
Şia; Ashab-ı kiram efendilerimizin büyük çoğunluğunu sevmeyen guruplardır. Onların evlerinde kuran kerim yoktur. Ayetullah, İmam ve Ekber gibi isimler kullanırlar.
Şia’nın 32 kolundan galiye koluna göre de Rabbimizin bir cüzünün Hazreti Ali efendimiz ve onun soyundan gelen 11 imama (12. İmam bekleniyor) hulûl ettiği inancı vardır.
Çağımızda yaygınlaşan reankarnasyon inancı hulûlden doğmuştur. Reankarnasyon dinimizden tenasül olarak geçer. Reankarnasyon inancında kişi öldükten sonra ruhu bir başka bedenle tekrar geldiğine inanılır. Bu inanç temelsiz ve sapkın bir inançtır. Çünkü bir ruh Rabbimizin musadesiyle onun müsaade ettiği kadar gelebilir. (Haşa) Rabbimiz ikinci ruh yaratamaz mı? Tüm ruhlar evvelden yaratılmıştır. Zamanı gelince ait olduğu bedene verilir. Süresi bitince (ömür) geri alınır.
Şia inancında Hazreti Ali efendimiz ve ailesi dışındaki sahabelerin çoğuna küfür vardır. Biz ehli sünnet inancımızda Hazreti Muaviye ve Hazreti Ali Efendimiz arasındaki çatışma içtihat farklılığından kaynaklanmıştır. Kuranımızın beş ayetinde sahabe efendilerimizi sevmemizi emrederken biz hiçbirine karşı kin güdemeyiz.
Şia inancına göre Hazreti Ali Efendimizden itibaren devlet başkanı olan imamlar masumdur ve günahsızdır. Peygamberlerde bulunan ismet sıfatının onlarda da var olduğuna inanırlar ve onlara peygamber gözüyle bakarlar. Ehli sünnete göre ise imamlar masum ve günahsız değildir.
3. Delilleri; Cenabı hakkın Kuranımızda ona ruhumudan üfürdüm buyurmasıdır. Cenabı hak ruhumdan üfledim buyurması insanın şerefini yükseltmek içindir. Aynı kâbe için beytullah denilmesi de böyledir. Yoksa cenabı hakkın evi olması mümkün değildir. Rabbimiz subuti sıfatlarından sınırlı şekilde insana da ikram etmiştir.
Hazreti Adem’e (as) ruh verilince melekler secde ettiler. Sonra Adem’e (as) verilen ilmi görünce ikinci defa secdeye gittiler. İşte Alimlere saygının kaynağı bu ikinci secdedir.
Ruhumuz gözümüze ifade edildiğinde basar denir. Kalbimize izafe edildiğinde akıl denir. Bedenimize izafe edildiği zaman ruh denir. Demek ki gören, akıl eden, bir ruha; seven, idrak eden ve ne yaptığını bilen bir kudrete sahibiz. İnsan ben derken yaratılışındaki bu sırrı ifade etmeye çalışır. Cenabı hakkın üfledim diyerek verdiği bu ruh mahluktur ölümsüz olarak yaratılmıştır.
Cenabı hak İsra suresinin 85. Ayetinde bismillah …kulir ruhu min emri rabbi ve ma utitum minel ilmi illa kalila. Size ruhla ilgili pek az bilgi verilmiştir, buyuruyor. Ruh kuranımızda 21 yerde geçer. Akıl, nefis, ruh ve kalp bedene birlikte girer birlikte çıkar. Rabbimiz ruh bilimine sınır koymuştur.
4. Delilleri; Hazreti Cebrail’in (as) Hazreti Dıhye suretinde temessül etmesini de delil gösterirler. Halbuki baş gözümüzle o ruhaniyete dayanmamız mümkün olmadığı için o zırhla gönderilmiştir. Abdullah İbni Abbas (ra) asli suretiyle bir defa görmüş ve iki gözünü kaybetmiştir. Yani bu temessülün sebebi bizi korumak içindir.
Bizler ehli sünnet olarak bu delillerin hepsini ret ediyoruz.
El fatiha
Comments