top of page

MUSİBETLER-2


Hazreti peygamberimiz (sav.) bir hadisi şeriflerinde, Allah teala buyurur; Bir mümin hastalansa, inlese, başı ağrısa yahut ayağına diken batsa, bir hüzün, gam, bir keder ve vücudunda oluşan bir sıyrık, yorgunluk ve bir eziyet isabet etse bunlara da sabretse kendisini ziyarete gelenlere beni şikayet etmese etini daha hayırlı bir ete kanını da daha hayırlı bir kana tebdil eder, bütün parlaklığı ile tertemiz olarak gökten düşen dolu gibi olur. Yolculuğa çıktığında bir meleğe bunun için sıhhatli zamanında evinde ikamet etmekte iken yaptığı bütün salih amellerinin sevabını yaz buyururum. Günahları ağacın yapraklarını döktüğü gibi dökülür. Kıyamette ise derecesi yükseltilir. Bunun için Allah'tan afiyet dileyin, buyurdular.

İptila ve imtihan musibetleri ile hastalıktan ve engelli olmaktan şikayetçi olmayanların teslimiyetleri artırılır. Cenabı hak mümini o kadar seviyor ki azıcık canı yansa onu mutlaka bir küçük günahına kefaret kılıyor. Yeter ki şikayet etmesin. Büyük günahlar için helalleşilip özel olarak Cenabı haktan af dilenmek zorunda ama bu saydığımız musibetlerin bedenimize ve ruhumuza verdiği ızdıraplar küçük günahlarımızı döker. Resulullah efendimiz burada bir dolunun berrak dolgun tertemiz düştüğü gibi buyuruyor. Hastalık bittikten sonra Cenabı hak vücudumuza yeniden bir dinçlik ve mukavemet veriyor. İşte bunun için Resulullah efendimiz hadisi şerifin sonunda Allah'tan afiyet dileyin buyurdular. Bu tavsiye değil emirdir ki insanın günlük olarak dualarının içerisinde ya Rabbi kalan ömrümde sıhhat ve afiyet nasip eyle diye dua etmesi elzemdir. Müminin kendi sorumluluğu altındaki aile efradı için kalan ömürlerinde afiyet talep etmesi Cenabı hakkın hoşuna gider. Eğer etmez ise gazabını celp eder. Çünkü sağlığının nimet olarak hakkını takdir etmemiş olur.

Bir başka Hadisi şerefimizde Sallallahu aleyhi ve selem; Rabbimiz adına buyuruyor ki, ben kulumu 2 gözleri ile imtihan ettiğimde ona sabrederse onun karşılığı ancak cennettir.

Üçüncü Hadisi şerifimiz; Bir kişi peygamberimizin (sav.) bulunduğu meclise geldi. Ey Allah'ın resulü ben şimdiye kadar hiç hastalanmadım, hastalık nedir bilmem dedi. Resulullah (sav.) kalk yanımdan sen bizden değilsin buyurdu. Çünkü mümin dünyada sürekli olarak iptila ve imtihan musibetlerini yaşamalı ki ondan gelenlere sabredip günahlarımızın dökülmesi ve hastalık sonrası da gökten düşen dolu gibi gayet dinamik bir vücuda sahip olması müminin güzergahıdır.

Bunu şöyle çok basit bir örnekle açıklarsak; Çocuklarımız hastalanıp iğne yapılması gerektiğinde iğne yaptırmaktan korkup kaçmak isterler. Anne ve baba da çocuklarını sıkıca tutup iğneyi yaptırmak isterler. Çocuğun ağlamsına üzülürler ama iğnenin yapılması da faydalı olduğu için gerekeni yaparlar. Bize gelen iptila ve imtihan musibeti aynen bu çocuk için yapılan iğnenin ta kendisidir. Bizler bu çocuk gibi musibetin geldiği anda ağlıyoruz, sızlıyoruz, şikayet ediyoruz, isyan ediyoruz. Ama sabredersek öncesi acı sonrası tatlı oluyor.

İptila ve İmtihan Musibetleri Karşısında Kararlı Durabilmek

Lokman suresinde Bismillah, …..vasbir ala ma esabek, inne zalike min azmil umur… Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol, çünkü bunlar yapman emredilmiş işlerdendir, buyuruyor. Ayette Azmil umur geçer ki Cenabı hak bu kelimeyi bize özellikle hatırlatır. Azim kararlılık göstermek, özgüvenli hareket etmek ve mücadele ederken pes etmemek demektir. Yakında büyük bir deprem musibeti yaşadık. Musibetleri büyük bir çınara benzettiğimizde deprem bu çınarın küçük bir dalı kadardır. Başımıza gelecek musibetlerle Müslümanlar pişer, asi olan kafirler isyan eder ve herkesin safı belli olur. Deprem musibetinde olduğu gibi musibet anında tüm dengemiz alt üst olur. Cenabı hak ayetin içerisine bu sırrı öyle yerleştirmiş ki insanlar kararsızlığı en çok böyle anda yaşar. Azim insanın karar vereceği son basamaktır. Eğer bu azmi göstermezsek bizde kararsızlık hastalığı oluşur.

Cenabı hak bir mümin kulunun eline ufacık bir diken batmasında dahi sevap verirken kulunun kararsızlık göstermesini asla ve asla istemez. İnsan hayatının her alanında 5 merdiven basamağı çıkarak karar verir. Birinci basamak hacis, ikinci basamak hatıl, üçüncü basamak hadisünnefs, dördüncü basamak hemm, beşinci basamak azim ve cezimdir.

Daha iyi anlamak için şöyle bir örnek verirsek; Bir akarsuyun üzerine bir yaprak düşmüş ve suda gidiyor olsun. O yaprağın kalbimize gelen ve karar vermemiz gereken bir iş olduğunu düşünün. Eğer biz o yaprağa hiç iltifat etmezsek o gelir geçer ve buna hacis denir. Azıcık iltifat edersek ikinci basamak olur, buna da hatır denir. O yaprak bir şeye takılıp beklediği gibi bir süre bekler. Alsam mı almasam mı diye kısa bir tereddüt yaşarız. Kararımız artmaya başladığında üçüncü basamak yani hadisünnevs olur tereddüt şittetlenir. Dördüncü basamakta yani Hemm basamağında da bu yaprağı alacağım diye tercih netleşir. Son yani beşinci basamak olan azim ve cesimde o yaprağı almak için elimizi uzatırız. Müslüman 4. ve 5. basmaklardan mesul ama 1,2,3. basmaklardan mesul değildir.

İptila ve İmtihan Musibetleri ile Kulların Sabrı Kemale Erdirilir

Peygamberimiz buyururlar; Allahu teala, Kullarımdan herhangi birinin kendisine, çocuğuna yahut malına bir musibet verdiğimde o bunu sabrı cemil ile karşılarsa ona kıyamet günü terazi kurmaktan ve defteri amalini yaymaktan haya ederim, buyuruyor. Burada Rabbimizin mümin kuluna karşı muhabbeti tezahürünü görüyoruz.

Diğer bir hadisi şerifte, Halkın arasına girip de eziyetlerine sabreden müminin sevabı halk arasına girmeyen ve onların eziyetlerine sabretmeyen, müminin sevabından daha fazladır. Halkın arasına giren mümin hem ekmeğini, hem rızkını kazanır hem de sabrettiği için bu sıkıntıları hiç yaşamayandan daha çok sevaplı bir mümin olur.

Yine diğer bir hadisi şerifte peygamberimiz, Allah (cc.) belanın mümin kulunun bedeninde taht kurmasına asla müsaade etmez, buyuruyor. Bize verilen her musibetin nezlenin dahi bir ömrü vardır. O ömrü bitince vücudumuzdan alınır. Musibet bizden alınıncaya kadar sabretmeliyiz. Tedbirimizi alacağız tedavimizi de olacağız ama asla isyan etmeyeceğiz ki oradan alacağımızı kaybetmeyelim.

İptiladır ve İmtihan Musibetleri Kulların Günahlarına Kefarettir. Peygamberimiz (sav.) buyururlar ki, Allah (cc.) bir kuluna bir veya birden fazla musibet verdiği zaman kul bağışlanamayacağı bir günah işlemiştir. O günahı affettirememiş ama Cenabı hakka yakarışında samimi olduğu için ona öyle bir musibet verir ki, o musibeti o günahının affına vesile olur. Daha önce ki gördüklerimiz hadislerde küçük günahlarımız içindi. Bu ise büyük günah için kefaret oldu. Ancak işlediği günah ağır olduğu için musibeti de ağır olur. Af olunması için bu ağır musibete tahammül etmelidir. İpitila sabrettiğimizde derecemizin yükseleceği musibettir.

Diğer hadisi şeritte ise Erkek veya kadın herhangi bir mümin nefsinde, çocuğunda ve malında yağmur gibi musibet yağarsa kul günahsız olarak Allah'a ulaşsın diyedir. Nasıl ki yağmura rahmet diyorsak, bu musibetler de müminler için rahmettir.

Bu arada mümin ve müslüman kelimeleri arasındaki farka bir parantez açacak olursak; Müslüman ibadetlerini yapar ama imanı çok kamil olmayabilir. Fakat mü'min hem ibadetini yapar hem de imanı çok kamildir. Yeni şarj olmuş bir telefon bataryası gibidir. Hadisi şeriflerde mümin kullanılması, imanının muhkem olmasına işaret eder. İman muhkem olmaz ise Rabbimizin katında bize derece kat ettirmez. Derece kat etmek için imanımızın muhkem olması gerekir.

Diğer bir hadisi şerif; Peygamberimiz (sav.) buyurdular ki, Vücudunda bir bela ile karşılaşıp da bunu gizleyerek vücudundaki yeri gösterip yakınma az ise Allah (cc.) o kulunu mağfiret buyurur.

Ne kadar büyük bir lütuf ki günahlar yazılır ama af gelirse o günah silgiyle silinmiş gibi silinir. Mağfiret ise günah silinmez üzeri çizilir.

Amenerresulü de geçen üçüncü bir tabir var ki ya Rabbi affet, affetmeye layık değilsem mağfiret et, Ona da layık değilsem bana acı diyoruz. (Vağfu anne, Vağfirlena, verhamne)

İptiladır ve İmtihan Musibetleri İle Sevilen Kulların Dereceleri

Peygamberimiz buyururlar ki, Allah (cc.) bir kuluna bir veya birden fazla musibet verdiği zaman Allah onu bir dereceye ulaştırır ki kul o dereceye amelleri ile ulaşamamıştır. Cenabı hak ona o musibeti verir, Musibetin sebebi ile o dereceye ulaşır.

Depremlerde enkaz altında, suda boğularak, ateşte yanarak bunun benzeri ölenlere hükmi şehit diyoruz ki burada rabbimizin rahmetinin ne kadar bol olduğunu görüyoruz. Müslüman için 52 çeşit hükmi şehitlik vardır, birine nasip olmasa birinden nasip olur. Yeter ki imanı çok muhkem olsun. Rabbimiz o 52 hükmi şehitlikten birisiyle nasiplendirir. O halde her gün ya Rabbi şehit olarak ruhumu kabzelyle diye dua edelim. Eğer bir Müslüman bu duayı yapmazsa zaten Münafıklık tehlikesi vardır.

Diğer bir hadisi şerif; Sahabe efendilerimiz Ya resulallah insanlardan başına en çok musibet gelen kimdir, diye sordular. Resulullah (sav.) buyurdular ki, Peygamberler en çok musubet yaşayanlardır. Onlar en sevgili kullar ve hiçbir günahları olmamasına rağmen bu kadar musubet yaşamaları onların derecesini yükseltiyor. Sonra peygamberlerin izini takip edenler gelir. Kişi dinine bağlılığı derecesine göre musibetlere maruz kalır. Onlardan herhangi biri fakirliğe öyle müptela olur ki, büründüğü abadan başka hiçbir şeyi kalmaz. Ve musibet o kulu yeryüzünde günahsız bırakıncaya kadar başından ayrılmaz. Ta ki kul Bişri Hafi hazretleri gibi artık melekleşmiş ve günahsız hale gelir.

Deprem sonrası nice kişiler üzerindeki ve ayağındaki bir terliğin dışında hiçbir dünyalığı kalmadı. Çoğunun ailesi yok oldu. Bütün dünya devletlerinin dahi şaşkın olduğu bu büyük musibet karşısında biz diyoruz ki elhamdülillah devletimizin kudretine, elhamdülillah milletimizin cömertliğine.

İptila ve İmtihan Musubetlerini Kabullenmezsek Ne Olur?

Enfal suresi ve tegabul suresinde Bismillah en valikum ve evladıkum fitnetun, mallarınız, canlarınız, çoluk çocuğunuz birer imtihandır. Bu imtihandan herkes geçecek.

Şimdi bu ayeti tefsir eden Resulullah efendimizi dinleyelim; Allahu teala bir kavmi sevdiği vakit onları çeşitli musibetlerle imtihana tabi tutar. Kim bu musibetlere sabredip razı olur ise ona Allah'ın rızası vardır. Ama rıza göstermezler ise Allah'ın gazabına uğrarlar. Yüce Allah'ın imtihan için kullarına takdir edip yarattığı musibetler nefislerimizi ıslah etmeye sebep olur. Hemen hemen herkes bir ders çıkarır. Dün şunum bunum var diye tezahür edenlerin bir terlikten başka bir şeyi kalmadı. İşte bu nefisleri ıslah etmeye en büyük derstir. Nice kişiler önceden yapmadığı sorumluluklarını yapmaya başlar. Hayırların başlangıcı olur. Önce cebinden 25 kuruş çıkaramaz iken isteyene alaylı bir eda ile Allah versin deyip tepeden bakarken o 25 kuruşa kendi muhtaç oldu. Evindeki parasını bile alamadı. İnsan başına geleninin müsebbibi olarak kendisini bilmeli, Cenabı hakkın da adaleti ile bunu yarattığını kabul etmelidir.

Peygamberimiz (sav.) buyurur ki, Herhangi bir küçük şer yoktur ki külli bir hayri barındırır. Öyle küçük şerler vardır ki içinden bir ırmak fışkırırcasına hayır fışkırır.

Şükür Edilmeyen Nimetlerin Bela ve Fitne Musibetlerine Dönüşmesi

Cenabı hak İbrahim suresi 7. ayette Bismillah, Ve le in kefertum inne azabi le şedid... Şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım, eğer nankörlük ederseniz azabım çok şiddetlidir, buyuruyor.

Ülkemizde özellikle son 10 yılda refah düzeyimiz yükselmesine rağmen o nimetleri küçümsedik. Önce 40 metrekare oda bulamazken 280-300 metrekare dairelerde oturmaya başlamamıza rağmen şükretmeyerek nankörleştik.

Sebe suresinde bi maa kefa ruh nankörlük ettikleri için onları böyle cezalandırdık. Biz nankörden başkasını cezalandırır mıyız? Buyuruyor. Demek ki nankörlük Cenabı hakkın çok ağırına geliyor. Bu 2 ayeti celilenin muhatabı her ne kadar kafirlerse de bizlerin oradan alacağımız çok dersler vardır.

Hazreti peygamberimiz buyuruyor ki, Hayat şartları sizinkinden iyi olanlara değil de daha aşağıda olanlarına bakınız. Zira bu Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için daha uygun bir davranıştır. Bizden müştekilere değil alttakileri görerek nefsimizin termometresini ayarlayacağız. Onun şunu yok ama rabbim bana lütfetmiş diyerek nankör olmayıp nimete şükretmeliyiz.

Musibetlerin Sebepleri Nelerdir?

1-Duaların azaldığı zaman da musibetler artar. O zaman hiç kimse dua etmese dahi biz kendimiz için, mümin kardeşlerimiz için, ülkemiz için, milleti islâmiye için dua etmek zorundayız.

2- İbadetler terk olunduğu zamanlarda musibetler artar. Günümüz müslümanlığı o hale geldi ki herkes çok biliyor ama kimse ibadet etmez.

3- Masiyetlerin arttığı insanların çoğunluğunun o masiyetleri işler hale geldiği zamanlarda musibetler artar. Bu musibetler umumi halka gelir. Masumu da, suçsuzu da, günahsızı da musibetten alacağını alır ama ahrette yargılanmadan kolay kurtulur. Bu Şuara suresinin 30. ayetinde çok bedii ifade edilir ki, Orada sizin isyanlarınızın çoğunu da biz affediyoruz, buyuruyor. Cenabı hak siz diyor 10 günah işliyorsanız biz diyor bunun yedisini ahirete bırakıyoruz. Üçünün karşılığında musibet olarak veriyoruz. Eğer onun da karşılığını versek hayvanattan başka masum kişi kalmaz, diyor.

Hazreti peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde; Bir topluluk, aralarında işlenecek masiyeti önleyecek kadar sayıca çok ve güçte olup da önlemezler ise Allah azabı hepsine birden verir, buyuruyor.

Şimdi burada çok ve güç kavramını açıklarsak; Bu hadisi şerif bilinse zaten birçok tartışmalar söner. Sürekli tartışılan şöyle oluyor neden isyan edilmiyor, şu oluyor niye ayaklanılmıyor, neden karşımızdakilere hayat hakkı tanımayacak şekilde hareket etmiyoruz gibi bir taraf kendince haşa mücahitliğe soyunurken bir taraf da kendince onların nefsi tırmanışlarına pek taraf olmuyor. Böylelikle islam cenahında ayrışmalar, tartışmalar bir türlü bitmiyor.

Peygamberimiz bu hadisi şeriflerinde herkesin anlayacağı şekilde kuralı koymuş. Kul kendi günahından yargılanacaktır. Günahlar topluma sirayet etmiş, toplumun çoğunluğu o günahı işler hale gelmiş, azınlıkta kalanlar da seyrediyor veya dolaylı olarak ses çıkarmayıp içinden tasdik ediyor görünüyorsa bu durumda Müslümanların sorumlu olması 2 şarta bağlanmış. 1- Bu günahları tasvip etmeyen şuurlu kişilerin sayısı çok olacak. 2- Bu şuurluların elinde gücü olacak. İkisi birlikte olmadıktan sonra umumi azap gelmiyor. Umumi sorgulanma olmuyor.

Şimdi bu altyapıdan sonra çok kavramına tekrar döndüğümüzde, gerek açık gerek gizli veya dolaylı bir masiyeti desteklemeyenlerin sayısı artmış belli bir sayıya gelmiş ama hadisi şerif ikinci bir otorite daha koydu. Müslümanlar o güce de sahip olacak diyor. O güç ki yasalar ile otoriteye tam sahip olabilmedir. Eğer biz yasal olarak otoriteye sahip değilsek Cenabı hak bizi burada affediyor. Eğer yasal olarak otoriteye sahip ve sayı olarak da çoğunluğa ulaşıldığı halde masiyetlere karşı açık, gizli ve dolaylı olarak göz yumarlarsa işte o zaman umum azap geliverir.

4-Çoğunluk uyanınca kadar musibet devam eder. Şimdi 11 ilimize gelen bu musibetten dolayı kendimize gelelim diye çoğunluk uyanıp ibadetine dönmediği ve eski yaptığı yanlışlıklardan vazgeçmediği sürece bu musibetler devam eder. O zaman depremlerin ardarda yenilenmemesi için ülkemizin çoğunluğunun buradan ders aldık ya rabbi demesi gerekiyor ki musibetler hitama ersin.

5-Şükür edilmeyen, nankör olunan nimetler bir anda azaba döndürülür.

6- Sabredilmeyen musibetler helake döner. Yani yaşadığımız musibetten daha ağırı gelir. Bu 6 madde musibetin sebepleridir.

Musibetlerin Durdurulması

Musibetlerin durdurulmasına musubeti eceli muallak denir. Her musibetin bir eceli vardır ve muallak haldedir. Belli sebeplere bağlanmıştır. O sebebi yaparsak Cenabı hak o musibeti durduracaktır. Onun için Cenabı hak bize süre verir. Muallaktaki musibetleri durduracak sebepler ikidir. Birisi dua, birisi de sadakadır.

Musibetleri Durduracak Birinci Sebep Duadır.

Enam suresinde Bismillah, iyyahu ted'une fe yekşifu ma ted'une ileyhi in şae… Allaha dua ederseniz O dilerse bertaraf edilmesine yalvardığınız belayı kaldırır, buyuruyor.

Yine Enbiya suresinde Festecepna, geçer ki biz duasını kabul ettik. Buyuruyor rabbimiz burada Hz.Eyup peygamberden bahsediyor ama oradan bize de kapı açıyor.

Peygamberimiz (sav.) Kaderden kaçmak insana katiyyen bir yarar sağlamaz. Ancak başa gelen ve henüz gelmeyen bir musibete karşı yapılan dua fayda verir, buyuror ki, Araf, Yunus ve Enbiya surelerinde peygamberlerin duasıyla 3 büyük musibetin durdurulduğunu bize rabbimiz haber veriyor. Buradan biz şunu anlıyoruz ki, Artık peygamber gelmeyeceğine göre bu dua akışı salihlere iner, o ayetlerdeki akış kapanmaz. Demek ki hiç kimse dua etmese bile birinci sorumluluk salihlerin ikinci sorumluluk da bu dersleri dinlemeyi lütfeylediği için artık bizlerdedir. Tek başımıza kalsak bile ülkeniz için, dünyadaki bütün müminler için, bölgemiz için, aile ve evladımız için sürekli yapmak zorundayız.

Rabbimiz Nisa suresinin 59. Ayetinde ulu'l emr diye bir kelime kullanır. Fıkıh ulemamız buna birçok anlam yüklemişler. Ulu'l emr kelimesinin 7 büyük anlamı vardır. Bir hadisi şerifte ulu'l emr’in musibetlerle alakalı ilginç bir yönünü görüyoruz.

Peygamberimiz buyurular ki; İnsanlarda cimrilik artar. Cimrilik arttığı zaman musibetler, yağmur gibi yağar demektir. devam ediyor hadisi şerif bir millet sapık ve sapmış kötü ve saptırıcı dahi olsa liderleri dürüst ve yol gösterici olduğu müddetçe o topluluk katiyyen topluca helak olmaz. İşte ulul emri atfeden şahika bir hadisi şerif.

Hazreti peygamberimizin halasının kızı Hazreti Zeynep, Zeynep binti cahş diye de geçer. Hz. Zeynep eşinden ayrıldıktan sonra Cenabı hak Ahzap suresinin 37. ayetini indirdi. Hazreti Zeynebi Peygamberimizle katından nikahladığını emretti. Bu evlilik kader evliliğidir. Bizim evliliğimiz kader evliliği değil irade evliliğidir. Kaderime bu yazılmış. Bununla evlenmek zorundayım. Buna sabretmek, katlanmak zorundayım, kaderimde kısmetimde bu varmış demek Allah'ı suçlamaktır.

Hazreti Zeynep binti Cahş (ra.) annemiz peygamberimizin eşi olunca; Ya resulallah aramızda salih kişiler bulunduğu halde yine de helak mı olacağız diye sordu. Peygamberimiz (sav.); Pislik çoğaldığı zaman evet buyuruyor.

Cenabı hak tarafından musibetlerin durdurulma şartının birincisi duadır. Ancak Rad suresinde bismillah,… fe la meredde lehu… Allah bir kavme kötülük diledi mi artık o geriye çevrilemez, buyuruyor. İşte bu ayete göre anlıyoruz ki duanın bir vakti var. Cenabı hak dua edin durduralım buyururken onun bize ayırdığı süre içinde dua etmemiz gerekiyor. O süre bittikten sonraki duanın artık hiçbir faydası olmuyor. Çünkü o azap emri çıkmış, geri döndürülemez şekilde vakti geçmiştir. Fakat ol emri verilmeden önce bizim duamızı onu değiştirir, durdurur. Bu vakti bilinçli, şuurlu kullanmamız gerekiyor.

Musibetleri Durduracak İkinci Sebep Sadakadır.

Bela sadakanın önüne geçemez. Sadaka daha hızlı gider ve belayı durdurur. Bir yetim çocuğu sevindiren bir akide şekeri gibi küçük bir iyilik sahibini kaza bela gibi kötü hallerden muhafaza eder. İster Müslümanlara verilen iptila ve imtihan musibeti olsun ister kafirlere verilen bela ve fitne musibeti olsun musibete uğrayanlara asla sevinilmez.

Araf suresi 150 ayette geçen fe la tuşmit biyel a'dae, sevinmek anlamına gelir. Ayetin içeriğine fazla giremeyeceğiz ama orada Hazreti Musa (as.), abisi Hazreti Harun’a sitem etti, sakalından tutup bunlar buzağıya taparken sen neredeydin? Dedi. Hazreti Harun (as.) Kardeşim anamınoğlu fe la tuşmit biyel a'dae düşmanları sevindirme, Bu hakareti onların içinde yapma, dedi. Şimdi bu ayet bize musibete uğrayana sevinilmemesi gerektiğini öğretiyor.

Resulullah efendimiz, Cenabı hak felakete uğrayan mümin kardeşine sevinen kişiye o belayı mutlaka verir, buyuruyor. Çünkü fıkhi hüküm olarak belaya sevinmek haramdır.

Musibet bizim evimize, şahsımıza, ailemizin geldiğinde kalp üzülür, göz yaş döker ancak ağzımızdan rabbimizin razı olmayacağı hiçbir söz çıkamaz. Kalbin üzülmesi gözün yaş dökmesi bizdeki merhametin göstergesidir. Ancak asla dilimiz asi olamaz. Musibetler karşısında üzülüp ağlamanın Müslüman için bir sakıncası yoktur. Üzülmek, acı duymak, gözyaşı dökmek tabi bir durumdur.

Musibetlerle İlgili Bazı Önemli Bilgiler

1-Dünya; Peygamberimiz buyuruyorlar ki, belâ ve fitneden başka dünyanın hiçbir şeyi kalmadı. Yani benden sonra dünya sürekli bela ve fitne artacak diyor? Buradaki fitne, bilmediğimiz yerden yavaş yavaş gelen helake gittiğimizi hiç fark edemeden kulun üzerine nimetlerin bol bol gelmesidir. Demek ki nimet bollaştığı zaman frene basmamız gerekiyor.

Diğer hadisi şerif Adam uğradığı belaların bunaltıcısından dolayı kabir üzerine varıp bürünerek ah! keşke bu kabir ve mezar sahibinin yerinde ben olsaydım der. O kabire abanan kişi böyle temenni de bulunmadıkça dünyanın sonu gelmeyecektir, buyuryor. Bu hadisi şerif akaidi bir konuda bize ışık hüzmesi açıyor. Bizler kabir ziyaretine veya mezar ziyaretine gittik deriz ki bunlar yanlıştır. Peygamberimiz kabir sahibi buyuruyor. Biz de kabir sahibini ziyarete gittik demeliyiz. Çünkü biz kabirdeki çürümüş cesed değil kabir sahibibin ruhunu ziyarete gidiyoruz.

Dünyaya rağbet göstermemek, ondan yüz çevirmek, Ne helal şeyi haram etmekle ne de elimizdeki malı zayi etmekledir. Velakin dünyaya rağbet göstermemek senin ellerinde bulunan nimet ve imkanlara Allah'ın hazinesinde olan nimet ve imkânlardan daha fazla güvenir ve umutlanır olmamandır. Yani dünyalık kazançlarımız dünya değildir. Ancak onları ilahlaştırırsak dünya oluyor. Devam ediyor hadisi şerif ve başına bir musibet geldiği zaman sevabından dolayı ona gösterdiğin rağbetin başına o musibetin faraza gelmemiş olması arzusundan fazla olmasıdır. Yani Allah'a güvenimiz tam olmalı musibete sabredip rıza göstererek asi olmadan hayırlısını istemeli ve refah halinde de sefalet halinde de kalbimiz Allah'tan gafil olmamalıdır.

2- Karamsarlık; Fussilet ve İsra suresinde Bismillah, ve inmezsehu eşşerru fe yeusul kabut, başına bir kötülük gelince ümitsizliğe ve yeise düşer, yıkılır meyus olur. Mümin başına bir kötülük geldiğinde dünya yıkıldı bitti sanki kıyamet koptu sanır. Cenabı hak karamsarlığın mümin kuluna yakışmadığını anlatıyor. Yeise öyle bir düşer ki yıkılır, karamsar olur. Peygamberimiz buyuruyor ki başına bir musibet gelirse eğer şöyle yapsaydım bu başıma gelmezdi demeyiniz. Allah takdir etmiştir, onun dilediği olur de. Zira eğer kelimesi şeytana kapı açar. Bizde vesvese hastalığı doğar. Şunu niye böyle yaptım? Şunu şöyle yapsaydım, şunu şuraya koysaydım, şurada şöyle davransaydı, bu öyle bir vesvese hastalığı yapar ki bunun şifası yoktur. O ruh gittikçe uyuyamaz hale gelir. Uyuyamayan insanın da sinirleri bozulur adım adım deliliğe gider.

3- Hamdetme; Peygamber efendimiz buyuruyor ki Başına bela gelen bir adamı gördüğünüz zaman o beladan Allah'a sığınıp o belaya yakalanan kişinin duymayacağı şekilde Ya rabbi beni bu beladan uzak kıldığın için ham dolsun derse Allahu teala onu selametle kılar.

İnsan olarak yaratılmamız en büyük nimettir. Bir insanın yaratılmasında tam 5.000 tane faide mevcuttur. Bazıları keşke yaratılmaydım, dünyaya gelmeseydim derler. Peki bu kadar yaratılmayı dünyayı gelmeyi istemiyorsun hadi öl desek kimse ölmek istemez. Demek ki dünyayı çok seviyorsun.

Vücut ve beden sağlığımız ayrı bir nimettir. Kalbimizin, düşüncemizin, inancımızın doğru istikamette olması ayrı bir nimettir. İbadetlerimizi ve ahlaki yöndeki üstün meziyetlerimizle nasiplendirilmemiz ayrı bir nimettir.

Bela Nedir? 1- Organlarımızın birisinde bir engel varsa bu beladır. Cenabı hak kim sabredecek, kim asi olacak? onunla imtihan ediyor. 2- Ruhi ve akli dengesizlik bir beladır. 3- Küfür, fasıklık günahkârlık, zulüm, bidad ayrı bir beladır. Resulullah efendimiz bütün bunlar için o kişinin yanında onun duymayacağı şekilde hamdedin buyurdu.

Hamdetmek Cenabı hakkın lütfundan dolayı dilimizle övmek demektir. Musibetler sonrası elhamdülillah denilir. Şükür, ya Rabbi artır demektir. Şükür, sözümüzle, filimizle, lisanımızla azalarımızla ve kalbimizle nimete mukabele etmektir. Sadece bize ve bizim aile efradımıza bir nimet geldiyse buna şükür edilir. Ama umuma ve şahsımıza gelen olumsuzluklara elhamdülillah denir. Demek ki bize gelip sevindirmiş ise şükür, herkese gelmiş veya bize ve ailemize gelmiş olumsuzluk ise elhamdulillah denir.

Peygamberimiz buyuruyor ki, Adakta bulunmayın çünkü adak Allah'ın takdir buyurmuş olduğu hiçbir kazayı geri çeviremez. Ama buna rağmen kişi o anda adakta bulunsa yapılan bu adağı hangi şarta bağladıysa o şart oluştuğunda yerine getirmesi üzerine vacip olur. Yerine getirmezse ahrette sorgulanır. Adakta bulunmak bir meziyet, bir fazilet değildir.

Yine bir hadisi şerif; Müminin hali, gıpta ve hayranlığa değerdir. Gerçekten onun her işi hayırdır. Eğer ona sevinç verici bir şey isabet ederse şükreder, bu da kendisi için hayır olur. Eğer ona zarar ve ziyan verecek bir şey isabet ederse sabreder, bu da kendisi için hayır olur, buyuruyor.

Hakiki Sabır Nedir?

Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellem bir hadisi şeriflerinde, İşittiği sözün eziyetine karşı Allahu tealadan daha çok sabreden hiç kimse yoktur. Zira Müşrikler, Hıristiyanlar ve Yahudiler ona çocuk nispet ediyorlar da o yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam ediyor, buyurdular. Rabbimizi sadece Yahudi, Hıristyan veya Müşrikler incitmezler. Hemen hemen herkesin bulaştığı hiç aklımıza gelmeyen yerden bizler de bu hatayı işleriz. Adına ağıt, türkü koyup bunları söyleyerek, mırıldanarak ve o söylenenleri tasdik ederek Cenabı hakka Şetmetme yani küfretme zelleleri işleriz. Bunlar farkında olmadan yaptığımız rabbimizi incitici davranışlarımızdır.

Bunları kısa kısa örneklendirirsek;

1-Kahpe felek, 2- Kahrolası felak, 3- Zalim felek onu çok görme bana, 4- Ne istedin benden hain felek, 5-Güldürmedin beni felek, 6-Beni niye yarattın? 7- O masuma nasıl kıydın? 8- Ben bunu hak etmedim. 9- Niye ben? 10- Allah beni yaratırken bana sordu mu?

Şu küfürlere bakın, bunlar hep Müslümanlar söylüyor. Bunları eşlik edip bu şarkılara ritim tutarak aynı hainliği aynı küfrü bizde yapıyoruz.

Bismillah. El hafiz olan yüce rabbimiz! Biz Müslümanların deprem musibeti sınavımızı hitama erdir. Bölgemizde yıkıcı ve öldürücü zelzelelerin olmasına izin verme rabbimiz.

İnne Rabbi ala küllü şey’in hafiz, İnne Rabbi ala küllü şey’in hafiz, İnne Rabbi ala küllü şey’in hafiz. Ve rabbüke ala küllü şey’in hafiz, ve rabbüke ala küllü şey’in hafiz, ve rabbüke ala küllü şey’in hafiz. Velhamdülillahi rabbil alemin rıza el lilla tealel el Fatiha.

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page