top of page

İKÂMEYİ HİDÂYET İÇİN ÖMÜR NİMETİNE ŞÜKRETMEK-1



Cenabı hak kuranımızda yedi yerde şükretmeyenler çoğunluktadır buyuruyor. Ayetlerin derinliğine baktığımızda görüyoruz ki nankör olan insanların şükretmemekle birlikte Cenabı hak onların bir de küfretme azımsama halinde olduklarını 2 surede teyit buyurur. Rabbimiz nimetleri kuranımızda 41 bölümde anlatıyor. Her bir bölümünü saymakla bitiremeyeceğimize göre 41 bölümdeki nimetleri saymaya hiçbir kulun gücünün yetmeyeceğini yine yaradanımız ifade ediyor. Bu nimetlerden birincisi ömür nimeti.

ÖMÜR

Ömür nimeti Lütfü ilahiden hibe ve ihsan edilen şükredeceğimiz bir nimettir. Ali imran suresinin 145. ayetinden tane tane okuyarak ömür nimetini tanımlamaya ve tanımaya çalışalım. Esteuzibillah; Ve ma kane li nefsin en temute illa bi iznillahi kitaben mueccela, ve men yurid sevabed dunya nu'tihi minha, ve men yurid sevabel ahirati nu'tihi minha, ve se necziş şakirin. Hiçbir kimse için Allahu teâlâ'nın izni olmadan ölmek yoktur. O vadesi tayin edilmiş bir yazıdır ve her kim dünya menfaatini dilerse ona ondan veririz ve her kim ahret sevabını isterse ona ondan veririz. Şükredenleri elbette mükâfatlandıracağız. Şimdi bu merhale göre demek ki bizim ömürlerimiz ayeti celilede kitaben muaccelen yani yazılmış ecel diye geçer. Her bir insanın kendine has bir ömür kitabı olduğu gibi bütün ömür kitaplarının bir araya geldiği ümmül kitap dediğimiz cenabı hakkın katında ki ilim vardır. Kur'ân ımızda ecel kelimesi 260 kez geçer. Bu sadece insanın ecelini ifade etmiyor. Kuranımız 11 gurupta bu nitelendirme yapıyor ve bu 11 grup içerisinde 319 çeşit ecel karşımıza çıkıyor. Ecel verilen süre veya verilen zaman demektir. 319 ayetin içerisinden 56 sı insana dönük olan ecellerdir. Muaccelen ifadesini yani tecil edilen belli bir zamana kadar tehir edilen anlamına geliyor. Bizim o ömür dediğimiz kaç yıllık yaşımız, ne kadar nefesimiz varsa onun günü doluncaya kadar ki bekleme süresi tecil edildiği için sonuna gelince de kuranımız muayyen buyuruyor yani kesin saniyesi tespit edilmiş, kesinleştirilmesi anlamına geliyor. muayyen? D bu ecelim izin tamamına da arkadaşlar yine kur anımız muhtemelen adını vererek 21 kez insanların ömrünü muhammen olarak ifade eder. Ki ömür arkadaşlar biz belki kur'ân ımızda bu araştırmalar yapacak zamanımız olmadığı için var mıdır? Ne kadardır gibi düşündüğümüzde 12 surede, yani sadece insanların ömrü 12 surede geçer, 15 tane ayet i celile ile baştaki okuduğum örneğindeki benzerleri olarak cena bak ömür nimetini bize tekrar tekrar hatırlatır.

Şimdi ömür nimetini şöyle, bir edebiyat kategori içerisinde kelime kelime baktığımızda. Bize verilen bu ömür nimetinin asıl müsebbibinin ruhumuz olduğunu görürüz. Yani ömrüm başlaması ve bitimi hepsi bu ruhla alakalıdır. Henüz kainat yok iken. Ruhlarımız yaratılmış olup âlemi ervah da yanı ruhlar aleminde vaktini beklemekte iken yiyeceklerimizin taşındığı toprak unsurunun baba bedenine ve ettikten sonra oluşan nutfenin anne rahmine tevdi olunup, anne suyu ile buluşmasıyla cenine dönüşür ve ruhumuz derç olunarak ömür süremiz çalışmaya başlamış olur. Bize verilen ruhumuzun bütünlüğü içerisinde Nefsimizi aklımızı ve kalbimizi de bulundurarak saliselik bir zaman bile bizden ayrılmayan 2 esmâi şerifin tecellisinin verdiği enerji ile bu hayat emanetinin mutasarrufu olmaktayız. Kesintisiz enerji kaynağımız olan farkında olmadığımız ruhumuza sürekli enerji veren esmai şerifler vardır. İnsanı yoktan var eden ve dirilten anlamına gelen 61. esmai şerif el Muhyi (cc.) esmasının enerjisini alıyoruz. Her ilkbahar geldiğinde kışın adeta ölmüş olan bitkilerin yeniden canlanması için bu esmai şerif ilkbaharda tezahür eder. Bir de El hayy (c.c) Rabbimiz diridir anlamına gelen esmai şerifi vardır ki kuranımızda yuhyi olarak 184 defa geçer. Yuhyi ve beraberinde yumit olarak geçer. İhya eden anlamına gelir.

Bu ömrümüzün varlığına şahit olan bedenimize şöyle bir kısacık bakalım. Sayısını henüz daha günümüzde dahi bilemediğimiz vücut hücrelerimizin tümüne hayat veren anlamına gelir. Yağmur suyu ile veya yeraltından çıkan sularla toprağa bitkilere meyvelere ve sebzelere hayat veren. Hayvanata, haşerata hayat veren. Hayvanatta cemaati, nebati, hayvanı olmak üzere 3 tane hayat vardır. Taşlarda 1 hayat, yeşil bitkilerde 2 hayat, hayvanlarda 3 hayat,insanoğlunda 4 tane hayat vardır. Bütün bunlara az şükredenlerden olmamak için rabbimize şükürler olsun diyerek devam edelim.

Az önce dedik ki el hay esmai celilesi yuhyi olarak kuranımızda 184 kez geçerken Bu yuhyi lafsatullahın bir tanesine baktığımızda Maida suresinin 32. Ayetinde Esteuzibillah; ve men ahyaha fe ke ennema ahyen nase cemia. Her kim bir şahsın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanları ihya etmiş gibi olur. Ayette geçen hay kelimesi kim diriltirse buyurulmaktadır. Yani zaruret olduğu anda keyfi önüne geldiği şekilde değil zaruret olduğu anda zaruret miktarı bir uzvumuzu organ nakli şeklinde hibe edebiliriz. Bu sınırı tekrar çiziyoruz. Bizi dışarıdaki anlatılan sınırlar ilgilendirmiyor. Zaruret olduğu anda -evvelinde değil- Zaruret miktarı öyle bütün organları da değil karşıda kişi hangi organa ihtiyaç duymuşsa o anda kendi hayatta ise kendisi, güncel tabirle beyin ölümü gerçekleşmişse birinci derece yakınları hibe edebilirler.

KALP

Cenabı hak bedenimize ruhumuzla birlikte 4 ana unsur daha veriyor. İşte ruhumuzun beraberinde getirdiği 3 ana unsurdan bir tanesi Kalptir. Bunu şöyle biraz detayına baktığımızda Secde suresinin 9. ayeti Esteuzibillah; Nefaha fihi min ruhihi. Ruhundan ona üfürdü. Cenabı hak kendine vurgu yaparak ruhumdan üfledim buyuruyor. Ruhumdan kelimesi kurânımızda 6 kez geçer. İnsanların ruhu ne kadar özel, itinalı yaratmış ki ona verdiği payenin üstünlüğünü ifade etmek ve bizi uyandırmak için ruhumdan diye kendine nispet etmiştir. Kâfirin, münafığın, zalimin, şeytanın yani bütün ruhlar böyle bir güzellikle yaratılmış ama kullar kendi nefsine uyarak onu dinlemeyip farklı mecralara gitmiştir. Ve size fuad verdi. Ne kadar az şükrediyorsunuz? Buradaki ef'ideh kelimesi Tasavvufi kelimeler içerisinde fuad olarak geçer ve biz kalb olarak nitelendiririz.Rabbimiz 16 yerde bunu ifade ederek kalbimizin önemini 16 kez teyit etmiş oluyor. Ardından da az şükrediyorsunuz buyuruyor. Hepimiz buna muhatabız. Bu az şükrettiğim ayet kuranımızda 6 kez geçer.

Dışardan baktığımızda kemiklerle ve dokularla kaplanmış. Bizim sadır, göğüs, sine diye ifade ettiğimiz alan müşahhastır yani somuttur. İkinci olarak bu alanın içerisinde yürek vardır. Bu da cismanidir, somuttur. İçine kirli kanın gelip temizlendikten sonra temiz kanın bütün vücuda pompalandığı yerdir. Üçüncü katmanda gönül vardır ki elle tutulmayan gözle görülmeyen mücerret yani soyuttur. Dördüncü olarak ise yukarıda bahsettiğimiz fuad vardır. 16 ayette anlatılan fuad da mücerrettir, soyuttur. Beşinci olarak daha derinlikte lübb vardır. Lübb, daha mücerret daha soyuttur. Görüyoruz ki bir insan sadrında iç içe girdirilmiş ve insanın züppeyi hakikati olan lübb beşinci merkeze yerleştirilmiş. Bizim bütün hakikatimiz, insan dediğimiz varlığın Rabbimizin o ruhumdan üfürdüm buyurduğu manevi gücün hepsi lübb dediğimiz merkezde toplanır. Cenabı hakkın 99 esmai şerifinden başta saydığımız 2 esmai şerifiyle birlikte (onlar tüm vücutta tecelli eder) 7 esması bu lübb dediğimiz merkezde bir an bile ara vermeden sürekli tecelli eder.

Bu 7 esmai şerifler hangileridir şöyle bir sayarsak. 1-El Muhyi celle celaluhu bu bütün vücudu tecelli ediyor. 2-El hayy celle celaluhu bu da bütün vücuda tecelli ediyor. 3- El Basir celle celaluhu, 4-Er Rakib celle celaluhu, 5-Eş Şehit celle celaluhu, 6-El Latif celle celaluhu, 7-El Habir celle celaluhu bunlar hiçbir an bize tecellisi kesilmeden hepsi Lübb dediğimiz merkezden nuru bütün vücudumuza yayılıyor. Hayat dediğimiz ömrümüzün idamesini bu 7 esmâi şerifin sürekli tecellisiyle sürdürmüş oluyoruz. Geri kalan esmai şerifleri icab ettikçe ya da bizim ihtiyacımız oldukça biz farkında olmadan tecelli eder.

Bizim ruhumuzla birlikte şu 6 şey bedenimize girmiş akıl, nefis, fuad, idrak, irade ve kudret. Bunların hepsi bir bütün halinde ruhla birlikte girer ruhla birlikte çıkar. Vefat ettiğimizde bunların hiçbirisi kalmaz insan adeta bir taş kesilir. Bu nimetlerin ömür ile birlikte bize verildiği şükredemediğimiz ve ancak az şükrettiğimiz için ikaz olunduğumuz 6 nimet. Belki çoğu insanın adını bile duymadan ömrü biter gider. Şimdi biz bunları kısa kısa bir edebiyat metni gibi zikretmeye çalışalım,

İdrak Ve Anlayış Nimeti

Hani zaman zaman insanlar birbirine sen hiç mi idrak etmiyorsun diye sistem eder veya birbirini suçlar. İşte idrak nimeti bizim vücudumuzda 7 şekilde tecelli eder. Kuranımız lens duyusu der biz buna günümüzde dokunma duyusu diyoruz. Bedenimizin her yerine dağılmıştır ve ruhi bir duygu gücüdür. Sıcaklık, soğukluk, nem kuruluk ve benzeri şeyleri hep bununla idrak ederiz, zararlı şeylerden bununla kaçınırız? Bitkilerde bu lens duyusu yoktur. Onun için onlar bu zararlı şeyleri bilip de kaçınma, korunma gibi bir imkanı yoktur. Bu bir insanlar da kısmen hayvanlarda ve cinliler de mevcuttur. İkinci duyumuz şem duyusu günümüz kelimesi ile koklama duyusu. Beynimizin ön tarafında bulunan Meme ucuna benzeyen 2 çıkıntı olarak yaratılmıştır. Üçüncüsü basar duyusu yani görme duyusu. Gözlerimizin ışık, renk, şekil bir şeyin miktarı, hareketi, güzelliği ve çirkinliği… Bütün bunları Allahu teâlânın zihnimizde yarattığı kavramlar olarak idrak ederiz. Dördüncü olarak sem duyusu işitme duyusu. Havadaki ses titreşimlerinin kulağınızın içerisine ulaşması vasıtasıyla gelen seslerin kime ait olduğunu idrak ederiz. Ses titreşimi meydana geldiği anda Allahu teala zihnimizde o idraki yaratıp orada beklediği için o sesin kime ait olduğunu zihnimiz hemen o bize cevaplıyor biz diyoruz ki bu ses falana ait. Beşincisi zevk duyusu yani güncel adıyla tat alma duyusu. Ağzınızdaki salgıların sinirlere ulaşması neticesinde yenilen ve içilen şeylerin tatlarını da idrak ederiz. Bitkilerde bu his yoktur. Bitkiler kendisine dökülen her suyu zararlı mıdır, faydalı mıdır? Ayırt edemediği için suyun zararlı olduğunu bilmeden hepsini emer ondan dolayı da bazen bitkiler kurur. Altıncı olarak hissi müşterek var, insanoğlunun bütün bu duyulardan gelen bilgiler hepsi ön bilgi olarak buraya toplanır. Sonra buradan akla sunulur. Akıl gereken ayrıntı ve incelemeyi yaptıktan sonra bizi tek tek bilgilendirir işte bu bilgilerin toplandığı kasanın adı hissi müşterek oluyor. Yedinci hani bazen canım çıktı, canım daraldı deriz. insandaki bu can bir buhar halindedir. Yağmur öncesinde gökyüzünde gördüğümüz hafif nitelikli buharlar gibi insanın vücudunun tamamında bu buhar vardır. Can işte bu buharı latif dediğimiz bir halde bütün hücrelere ulaşır. Her hücreye ulaşabilen bir yapısı vardır. Bunun dağılma merkezi kalptir ama biz o kalbi göremeyiz. Bedenimizin her bir hücresine sirayet ederek duyu idrak, hareket ve diğer kuvvetlerimizin hepsini canlı tutar.

Şu odamızı aydınlatan ampullerden bir benzetim yaparsak; Kalbimiz ampullerin dışındaki cam gibidir. Nasıl o cam oradaki ışımayı oluşturup onları koruyorsa işte kalbimizde canı aynı bu cam gibi korur. Eskiden zeytinyağı doldurulup yakılan kandiller vardı. Vücudumuzun her hücresine ulaşan kanımız o kandilin içerisindeki fitil gibidir. Fitil o kabın içine konulmuş zeytinyağını nasıl emip ışığa dönüştürüyor ise kanımızda aynen o lambanın fitili gibi kalbimizin içerisindeki korunan canı kan vasıtasıyla bütün vücuda gezdirir. Yediğimiz gıdalar aynen o fitilin emdiği yağ gibidir. Vücudumuzdaki canın ışığını Allah yaratır. O yaratılmanın bazen kalp gözü dediğimiz o gözlerinin açıldığı zaman dışarıdaki güneş ışığına ihtiyaç duymadan önündeki perde kalktığı zaman dünyanın tamamı kalp gözünün önünde sadece bir küçük tepsi kadar küçüldüğünü görürüz. 510000000 kilometre kare dünyanın, toprağın altındakinin ve bütün 7 kat gök yüzündekinin tamamını bir tepsi kadar önünde küçülmüş şekilde hiçbirinin diğerine karışmadan bütün detayıyla görebilir. Biz onun adına kuran dilimizde ruh, halk arasında can diyoruz. O ışık söndüğü zaman ezelde bize takdir edilen muaccelen dediğimiz ömür bitmiş oluyor. O ömür bittiğinde aynen ampulün anahtarını kapatıp ışığın söndüğü gibi bizim ölümümüz tahakkuk ediyor.

İrade

Kitaplarımızda iradeyi cüziye ve iradeyi külliye geçer. İrade 5 alanda tecelli ediyor. 1-Arzu ettiğimiz bir şeyi aramak için irademizi arz ediyor arıyoruz. 2-Hoşlanmadığınız şeylerden bize ve ailemize zarar verecek şeylerden korunmak için 3- Geleceğe dönük dünya ve ahiret için yapmamız gereken şeyleri düşünme irade ile oluyor 4-Biz bu irade ile hayvanlardan ayrılıyoruz. Hayvanların bu iradesi yoktur. Onun içinde sorumlulukları asla yoktur. Sadece görevleri vardır. 5-Cenabı hakkın bir kuluna iradeyi vermesi bir ikramdır. Aklı melekelerini kaybetmiş ya da aklı melekesi olmaksızın doğmuş akıl nimetinden yoksun olanların hallerine baktığımız zaman bunun ne büyük bir ikram olduğunu görürüz. Cenabı hak onları bize ayna kılmış böylece kendimizde ki nimetin büyüklüğünü görmüş oluyoruz. Örneğin insanda yemek yeme temayülü vardır. Çünkü yiyeceğiz ki yaşayacağız. İnsanoğluna yaşayabilmesi için yemek yeme özelliği verilmiştir. Yeme ihtiyacı için acıkır olmamız gerekir. Acıkma bizi yaşamaya zorlar. Bitkilerde bu his yoktur verilirse onu emer verilmezse kurur. İnsanoğlu ise her türlü şeye başvurarak bir şeyler yiyip acıkmamızı gidererek hayatımızın idamesi yani ömür süremizin dolmasına zorlanırız. Bu bize farkında olmadan fıtri olarak yaratılışımızda verilen bir duygudur. Yerken de sonsuz yeme olmaması için doyma hissi verilmiştir. Eğer insanda bu doyma hissi yaratılmasa insan bir türlü doyduğunu bilmez yiye yiye çatlar ölürdü. Bundan dolayı belli bir süreden sonra doydum deriz. Demek ki acıkmayı da doymayı da Cenabı hak yaratıyor. Neslin devamı için cenabı hak hayvana da cinniye de insanoğluna da münâsebet şehveti vermiştir. Bu da meşru yaratılmıştır v meşru kullanan için ibadettir. Gayrimeşru kullanan için tamamen sorumluluktur. Cezasına çarptırılacağı bir hak ihlalidir. Yani biz her şeyi meşru dairesinde yaptığımızda kendiliğinden bir ibadete dönüşüyor. İnsanoğlunda bir gadap hissi vardır. Rabbimiz gadabı yaratarak bize ait bir lokmamızı, rızkımızı nasibimizi korumak için başkalarının elimizden almaması için bu gazap nimetiyle onu korumamızı amaçlamıştır. Eğer gadap nimeti olmazsa elimizden rızkımızı alırlar biz aç kalırız ve bedenimiz hayatını idame ettiremez. Demek ki gazabın bir meşru makul tarafı var. Bir de makulu aşan tefrit tarafı vardır ki, o da insanlar arasındaki kavgalara sebep olur. Diğer bir his ise hiddettir. Hiddet insanlarda, cinlerde ve kısmen hayvanlarda da görürüz hiddet hissi ile insan eşini korur. Yani eşinin başkaları tarafından taarruza uğramasına bu hisle engel olur. Eğer bir kişi mümin değilse öyle bir hale gelir ki kendi eşini, namusunu koruma hissi olmaz. Hiddet Müslüman nurunun getirdiği öyle bir histir ki sadece kendi aile efradının namusu değil, başka Müslümanların namusunu dahi aynı hassasiyetle korumaya çalışır. Bir de vücudumuza kuvvet, kudret ve hareket nimeti verilmiştir. Yerimizden kalkıyoruz. Her türlü ellerimizde, ayaklarımızda bedenimizle hareketler yapıyoruz. Çok ağır şeyleri vücudumuza verilen kuvvetle taşıyoruz.

İradenin tanımını yaparken ikinci olarak hoşlanmadığınız şeylerden korunma temayülü demiştik. Bu temayülü gerçekleşebilmesi için rabbimiz bize bazı aletleri lütfetmiştir. Mesela kuşlara kendisini korumak için kanatları verirken insana kanatların yerine ayakları verilmiştir. Bu sayede kendisini uzaklaşarak veya süratli şekilde o tehlikeden kaçarak kendini korumuş olur. Yine hayvanlarda kendisini koruması için verilen aletlerin birisi de boynuzlarıdır. İnsanda kendini koruyacak her türlü kalkandan başlayıp ateşli silahlara kadar tamamı kendini korumak içindir. Bir şeyi almak istediğimizde onu çeşitli şekillerde kullanıma getirmek istediğimizde en mahir organımız 2 elimizdir. Ellerimizi kullanacağımız alana uzatıp çekmek için farkında olmadığımız dirseklerimizdeki eklemler sayesinde, yeri geliyor elimizi kürek gibi kaşık gibi kullanabiliyoruz. Yerdeki en ince bir kılı alabilmek için şu tırnaklarımızı kullanıyoruz. Yaşamımızı idame ettirebilmek için ağzımıza aldığımız yiyeceği rahat yiyebilmek için Cenabı hak kesici, kırıcı, ufalayıcı dişler koymuş. Üst çenemiz sabit tutmuş ama alt çenemizi 4 konuma göre hareket eder, bir kabiliyette yaratmış. Ağzımıza giren şeyleri çiğnedik yumuşattık parçaladık yemek borusuna dil il sevk ediyoruz. Ve tükürük bezlerinden ağzımıza öyle bir su indiriliyor ki o su nerede saklı, nerede depolanmış da yemek girdiği anda hepsi hizmet ediyor. Açılıp kapanarak lokmayı yutabilmek için hançere yemek borusunun başlangıcına ulaştırıp oradan yutkunma ile mideye ulaştığını görüyoruz. Şimdi bu bahsettiğimiz şeyler mideye gitti. Midemizde sıcaklık var midemiz o sıcaklığı, ısıyı nereden alıyor? Cenabı hak o midemizin sağına ciğeri, soluna dalağı yerleştirmiş, önüne kaburga kemiklerini, arkasına bel kemiğini yerleştirmiş. Bu 4 unsurdan aldığı ısı ile midemiz sürekli belli bir ısıyı sabit tutuyor ve hazım dediğimiz olay bu şekilde tahakkuk ediyor. Eğer bu 4 organdan bu ısıyı alamazsa midemiz hazmedemez. Midemiz içerisine aldığı yiyecekleri arpa suyuna rengine döndürür, o kıvama getirir. Karaciğeriniz o kıvama gelmiş suyu kana çeviriyor. Gelen sıvı fazla ise fazlalık kısmın vücudumuz safra yapıyor. O safra kesesinde toplanan suyu bağırsaklara verir. Bağırsaklarımızdaki kaypaklık dışkıyı kolay atmamızı sağlıyor. Dalağımız her gün midemize bir miktar ekşi sıvı gönderir, ekşi sıvı midemize varınca bizim işte o yeme ihtiyacımız olan iştahı oluşturur. Bizi yemeye zorlar çünkü vücudumuz hem yiyecek, yeri gelecek doydum deyip yemeği kesecek. Ve nihayet kemiklerimiz, kaslarımız, damarlarımız, sinirlerimiz, bu anlatılanlar gibi sayısız nimetlerle dolu. Biz sadece sindirimden bir kısa bölüm sunduk. Bütün bunların hepsi Allahu teâlânın nimet deryalarından sadece bir damladır. Düşünüp şükredelim ve şükrümüz kuvvetlensin diye bu dengelerden bizi haberdar ediyor. Cenabı hak 2 yerde Allahın nimetlerini sayamazsınız buyuruyor. Bari bir miktarını bilip şükredebilirsiniz diyor. Vücudumuzun sıhhat nimetinin ardından vücudun kendisine verilen uzun ömür nimeti var. Peygamber efendimiz (sav.) buyuruyorlar ki Saadetin en makbulü Allahu teâlâya itaat ile geçen uzun ömürdür. Yani bir sürekli olarak rabbimizden hayırlı ve uzun ömür isteyeceğiz ki, işte dünya saadetinin zirvesi budur.

Bismillah subhaneke la ilme lena illa ma allemtena inneke entel alimul hakim Sadakallahül azim. Subhansın ya rab senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz? Her şeyi hakkıyla bilen. Her şeyi hikmetle yapan sensin. Amenna ve saddakna velhamdülillahi rabbil âlemin. EL FATİHA. (07/05/2022)

43 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


bottom of page