İkab Ölümü ve Fazl Ömrü
Bakara suresinin 243 üncü ayeti celilesini okuyarak başlıyoruz. Esteuzibillah; E lem tera ilellezine haracu min diyarihim ve hum ulufun hazaral mevti, fe kale lehumullahu mutu summe ahyahum innallahe le zu fadlin alen nasi ve lakinne ekseren nasi la yeşkurun. Ayeti celilemiz de buyuruluyor ki, görmedin mi? O kimseleri ki? Onlar binlerce kişi oldukları halde ölümden sakınarak yurtlarından çıktılar. Allahu teala ise onlara ölünüz diye emretti. Sonra da onları diriltti. Şüphe yok ki, Allah teâlâ insanlar hakkında fazl sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükür etmezler.
Cenabı hak görmedin mi diye başlar. Bu olay geçmişe ait tarihi bir olay olduğu için ne peygamber efendimiz ne de orada bulunan sahabe efendilerimizin başımızdaki 2 gözle görmesi mümkün değil. Cenabı hak onların görmediğini bizim görmediğimizi ilim sıfatıyla bilip dururken böyle hitap etme nedeni baş gözüyle görüyormuş gibi bilgilendireceğiz anlamını ifade eder. Burada hepimize görmediğimiz halde görenler gibi hitap ediliyor.
Cenabı hak insanoğluna niçin kıssa anlatır? Demek ki eğitimde en etkileyici yöntem anlatacağımız dersi bir kıssa ile desteklemek olduğunu öğretiyor. Cenabı hak kıssalarla bizi 2 ana temel noktada uyarıyor. 1-Sizde o geçmişteki insanların isyanı gibi isyancı ve inatkar olmayın diyor. 2-Biz o kıssayı dinleyip tefekkür etmemiz içindir. O zaman ibadetlerimizde huşumuz artar.
Hz. Hazkil-Hızkil-Hezekil (as.)
Bakara suresinin 243. Ayetinde anlatılan bu olayda Hazreti Hazkil aleyhisselam anlatılıyor. Hz. Hazkil (as.) israil oğulları döneminde yaşamış bir peygamberdir. Hazreti Musa İsrailoğullarını ilk peygamberidir. Ondan sonra Hazreti Yuşa’dır. Üçüncüsü Hazreti kalim peygamber, Dördüncüsü, Hazreti Hazkil aleyhisselamdır. Yaklaşık olarak milattan önce 600 yıllarda yaşamıştır. Hazkil aleyhisselamın annesine kitaplarımızda İbnul acuz olarak adlandırıyor. Çok aciz bir yaşa gelmiş hiç çocuğu olmamış ve çok perişan olduğu için bu isimle anılmaktadır. Annesi canı gönülden ya Rabbi bana bir çocuk ihsan eyle diye dua eder. Hiç çocuk doğuracak yaşta olmamasına rağmen rabbimizin kudretullahı ile duasına icabet buyurup Hazreti Hazkil aleyhisselamı lütfediyor. Olay Basra civarında geçiyor. Hazreti kalimden sonra İsrailoğullarına dördüncü peygamber olarak görevlendirildi. Kendi ülkelerini savunmaları gereken dönemde vatan müdafaası için israiloğullarını cihada çağırdı. Ancak israiloğulları ölümden korktukları için bu emri biraz yavaştan aldılar. Savaşa gidecek, vatanı savunacak ordu oluşturulamadı. Vatan müdafaasını terk ettikleri için cenabı hakkın gazabına çarpıldılar. Bu gazabının gereği taun,veba yani virüs hastalığını üzerine sevk etti. Hergün sayısızca kişi ölmeye başladılar. Zengin ve eşraftan olan 10.000 kadar kişi ellerindeki imkanlarla maddi durumlarının rahatlığıyla şehirden kaçtılar. Ancak bu hastalıktan ne şehirde kalanlar ne kaçanlar kurtulabildi. Hayvanlar dahi öldü. Cenabı hakkın 3 esmasının gazabı çok ağırdır. El kahhar, el cabbar, el kadir gazaba geldiği zaman hiçbir canlı kaçamaz. Çünkü o el meliktir her şeye hakimdir. Bunlar bir kısmı şehrin içerisinde, kaçanlar yollarda bu hastalık bunları her yerde yerlere serili hale getirdi ki işte biz bu ölüme ukubet veya ikab ölümü diyoruz. Yani Cenabı hak bir müddet sonra tekrar hayata döndürecek. İbret için belli bir süre ölü bırakacak. Bu ölümün adı ukubet ölümüdür. Yani bizim daha anlayacağımız şekliyle ceza ölümüdür. Bu İkab ölümü kuranımızda 20 yerde geçer. İkinci bir ölüm şekli ecel ölümü? Bunda ölen kişi mahşerdeki diriltilmeğe kadar hiçbir şekilde tekrar diriltilmez. Ama ukubet ölümüyle ölen belli bir süre ibret için ölü tutulur, sonra diriltir. Ölen kişiler o kadar çoktu ki gömmek ve defnetmek için mezar kazmakta aciz kaldılar. Bu işin altından kalkamayınca ölülerin etrafına bir duvar çektiler. Hepsini gömmeye gücümüz yetmiyor bari vahşi hayvanlar yemesin dediler. 8 gün ölü kaldıktan sonra orada çürümeye kokmaya başlayınca Hazreti Hazkil (as.) bunların o haline o kadar acıdı merhametinden dolayı cenabı hakka dua etti. Peygamberler hasetsen bizim peygamberimizin en belirgin özelliği merhametli olması ikincisi cömert olmasıdır. Hizkıl (as.) Cenabı hakkın emriyle Kum biiznillah deyince hepsi dirildi.
Bu diriltmenin ardından ve lakinne ekseren nasi la yeşkurun Buna rağmen diyor sizin içinizde çok az kişi şükreder. Bu ayet o kadar etkileyici ki neden her gün yeni bir ömür verilen kişiler olmamıza rağmen az şükrediyoruz? Her gün sabah uyandığımızda yeni ömür verilmese uyanmamız mümkün mü? Biz zaten ölüm halindeyiz. Şükreden az gruba girebilmek için her uyandığınızda ister dilimizle ister kalbimizle yarabbi bugünkü verdiğin ömür nimetin için çok şükür diye dua etmeliyiz. O zaman bu ayetteki cenabı hakkın kahrı ettiği gruba girmeyiz.
Şimdi bu dirilme oldu. Ancak 8 gün süresi içerisindeki kokuşma kokusu kıyamete kadar devam edecek. Ve şu anda hala Yahudilerin içinde vücut kokusundan rahatsız olunan bir kesim mevcut. Demek ki siz vatanınızı korumadan kaçacaksınız. O zaman bu bedelini ömür boyu nesliniz de taşıyacak ki anne babalar olarak sizi yargılansınlar. Sizin o halinizi hiç unutmasınlar. İkinci bir ilginçlik kişi bir elbise alıyor. Rengini beğeniyor, tipini beğeniyor, istediği şekilde diktiriyor ama üzerine giydikten sonra elbise bir anda dönüşüm yapıyor. Rengi kirli bir kefene dönüşüyor. Hem bedenleri kokuyor hem elbiseleri bir anda istedikleri rengini kıvamını kaybediyor.
Şimdi burada 2 ana konuda ders alıyoruz. 1. Cihadın her alanından ve şehadetten asla kaçmayın. Çünkü Hazreti peygamberimiz bu âyeti celileyi tefsir eden hadisi şerifinde ne buyurur? Bir kişi her gün dualarında şehitlik istemiyor ve korkuyor ise Allah muhafaza o kişi münafıklıktan bir şube üzeredir. İkinci alacağımız ders demek ki cenabı hak bir şeyi emrettiği zaman gerekeni yapacağız. Şöyle mi olur, böyle mi olur demeden mukadderata teslim olacağız. Müslüman kelime olarak zaten teslim olan demektir. Tedbir olarak yapması gerekeni yapacağız. Ondan sonra da teslim olacağız.
Bu olayi itikâdi açıdan 3 temel alanda yenilememiz gerekir. 1-Bulaşıcı hastalıklar musibeti; Peygamber efendimiz (sav.) buyururlar ki, veba yüce Allah'ın dilediği kimselere azap olarak verdiği bir musibettir. Ondan geri bir kısmı kalmış kimi zaman gider kimi zaman geri gelir. Ancak bu müminlere rahmettir. Kafirlere musibettir. Öyle her müslümana da değil sabreden, tedbirini alan ve teslim olan müslümana rahmettir. Sabrederse şehit ecri gibi ecir vardır. Diğer bir hadisi şerifte ise Bulaşıcı veba olan yerlere sakın girmeyin ve oradan da asla çıkmayın. Dinimiz mucize olarak karantinanın temelini 1500 yıl önceden atıyor. Umuma gelen musibetler insanların çoğunluğunun isyanları yüzünden gelir. Her zaman isyanlar çoğunluğa ulaştığı zaman cenabı hakkın musibetleri inmeye başlar ki Kaçmanın bir faydası olmaz. Allah'a sığınmaktan başka hiç kimsenin yapacağı bir şey kalmaz.
2- İnsanların isyanından olmayıp başka sebepten olabilme ihtimali var. Peygamberimizden bir örnek verelim. Peygamber efendimiz (sav.) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarın yanından hızlıca geçti. Burada sahabe efendilerimiz öğrenebilmek için ya rasulallah, niye böyle yaptın diye sordular? İşte oradaki durum bize şunu anlatır ki, Oradaki duvarın yıkılabilme tehlikesi, insanların işlediği bir günah yüzünden değildir. Tedbirli, ihtiyatlı olmak bize farzdır.
3-Halk diliyle konuşursak her insanın kendi canını koruması üzerine vaciptir. İşte bundan dolayı uyuşturucular içkiler, sigaralar, alerji ve ağrı yapan gıdalar, kesici delici, patlayıcı, yakıcı ve benzeri cisimlere yönelik tedbirsizlikler, riski çok yüksek ameliyatlar, bilinçsizce kullanılan ilaçlar, düşme boğulma riski çok çok yüksek eğlenceli yaşamlar, kaza riski çok yüksek ve kurallara uyulmayan tedbirsizlikleri yaptığımızda o vacip suçunu işlemişizdir. Sorumluluk bize aittir.
Kesinleşmemiş Hükümler
Levhi mahfuzdaki hükümler 2 ana grupta tecelli eder,1- kesinleşmiş olanlar,2-Henüz kesinleşmemiş olanlar kesinleşmiş olanlardan ne yaparsak yapalım, kurtulamayız. Muallaka hüküm dediğimiz kesinleşmemiş sadece belli şartlara bağlanmış hükümlerdir. Bunun içerisinde eceli muallak da vardır. 13 alanda ecel vardır. Peygamberimiz (sav.) buyururlar ki, Bela nuzul edip gelirken karşısına sadaka çıkar. O belayı geri çevirir. Yani bela kesinleşmemiş, muallaklıktan kesinleşme ye doğru yeryüzüne inmeye başlamış ise onu diyor sadaka geri çevirir. Bu sadakanın azı çoğu hiç önemli değil yeri gelir bir ekmek insana 10 yıl ömür kazandırır. Önemli olan ekmeği ihlaslı ve ihtiyacı olan kişiye verilmesi gerekir. Bu hadisi şerife göre Ecel hazır hale gelmişse onu geri çeviremiyoruz. Ancak ecel hasıl olmadan yani harekete geçmeden önce değişebilmektedir.
Bunların hepsini geciktirebilmek için Cenabı hak 4 tane şarta bağlıyor.
1. Şart Duadır, Rabbimiz buyuruyor ki Falan kişinin üzerine şu musibet inecek, ancak muallakta bir şart koymuş, dua yaparsa geri çevrilecek. Bize de dua yapmak için bir süre verilmiş o sürede canı gönülden yaparsak o musibet bize hafif şekilde geçecek, başımıza düşmeyecek ayağımızın bir parmağını düşecek ama o yine düşecek.
2.Kesbe bağlamış. Yani insanın beden gücüyle, eliyle, ayağıyla çalışarak bir şeyi alın teri ile elde etmesine kesb denir. Hazreti peygamberimiz bu konuda buyurur ki (sav.); Kişinin yediğinin en helâli el emeği,sanatkarın el emeği ve meşru alışverişinden temin ettiği kazancıdır. Eğer birinizin rızkı gecikir ise sakın sizi harama sevk etmesin. Bu bir imtihandır. Rızkı verecek ama bakalım harama gidecek mi gitmeyecek bir imtihan ediyor. Şimdi peygamber efendimiz burada işte kesbin kurallarını koyuyor. Yani siz diyor çalışın, helalden elde edin varsın geciksin geciktiği sırada aç kalın ama harama yönelmeyin.
3-Sahi gayret, yoruldum deyip pes etmeden gayret ederek nefsii hali tahakkuk ettirmektir. Cenabı hak muallak hükmüne sebat ederse istediği verilecek diye şart koymuş. Bunu necm suresinin 39. ayetinde ifade eder. Esteuzibillah, İnsan için kendi çalıştığından başkası yoktur.
4- Cenabı hak kastımıza bağlamış. İnsanın kalbi 5 evre ile karar alır. Hemme, lemme, hadra, himmet, azimet, biz himmet ve azimet aşamasında sorumlu oluruz. O himmet ve azimete cenabı hak kastetmek buyurur. Ona bağlamış ki eğer bizim kalbimiz dördüncü ve beşinci karar alma evresi olan himmet ve azimete ulaşırsa o zaman bizim bilerek isteyerek kalbimizin gerçekten yönelmesini kabul edecek ve musibeti üzerimizden hafifletecek.
Cenabı hakkın kaydettiği alanlar 2 tanedir
Birisi ummul kitaptır. Burayı Peygamberler ve melaikeler dahi bilmez. Cenabı hakkın kendi zatından başka hiçbir yaratılmış bilmez.
İkincisi Levhi mahfuzda değişiklik, yenilenmek vardır. Levhi mahfuz her şeyin değiştiği sürekli yenilendiği bir hakikattır. Levh i mahfuz, sanki akan bir sel suyu gibi sürekli değişir.
Levhi mahfuz 17 ana klasörde tahakkuk ediyor. 17 ana klasörün her biri bizim aklımızın anlayacağı şekilde değil böyle nutkumuzun tutulacağı bir şekildedir. Şimdi bunları kısa kısa ayetler okuyup geçeceğiz.
1.Bismillah, bel huve kur an'ın mecitt fi levhun mahfuz. Şerefli kur'an korunmaktadır. 17 klasörünün birincisi kuranı kerime ayrılmış.
2. Vakıa suresinde esteuzibillah, Fi kitabin meknun. La yemessuhu illel mutahherun. Tahir olanların dokunacağı korunmuş kitap. Günümüz o hale geldi ki Abdestsiz adetli hayız halinde lohusa halinde dokunulur diyenler var. Ayet çok açık Tahir olmadıkça temiz olmadıkça dokunmayın diyor.
3.Klasör; Fatır suresinde böyle buyuruyor rabbimiz Esteuzibillah, ve ma tahmilu min unsa ve la tedau illa bi ilmih, ve ma yuammeru min muammerin ve la yunkasu min umurihi illa fi kitab. Onun ilmi ve izni olmaksızın? Onun bilgisi, yani rabbimizin bilgisi ve izni olmaksızın hiçbir dişi gebe olamaz. Dünyada en zengin ol paranı nereye dökersen dök o izin vermedikten sonra hiçbir dişi gebe olamaz ve doğuramaz. Ömrü uzatılana çok ömür verilmesi kısaltılan ömründen eksilmesini de hariç olmamak üzere ki hepsi bir kitapta yazılmıştır.Ömür kılasörü.
4. Yeryüzü ve gökyüzündeki hayvanatlar için ayrılmıştır.
5. Klasör; fi kitabin mubin Kütlesi olan her şeyin kaydının tutulduğu kılasördür.
6. Klasör; Fil kitabi mez tura. Yeryüzünde adalar, mezralar, köyler, ilçeler, iller, ülkeler bütün bunların hepsinin kaydının tutulduğu İsra suresinde anlatılır.
7. Kullu ummetin kitabuna yentiku. Devlet, millet olarak 18.000 alem diye ifade edilen sayısını bilmediğimiz ümmetlerin neler yaptığını Casiye suresinde anlatılır.
8. Kale ilmuha inde rabbi fi kitab, la yadıllu rabbi ve la yensa. Geçmişte yaşayan ümmetler hakkındaki bilgiler Rabbimin katında bir kitapta yazılıdır. Rabbim yanılmaz, şaşırmaz, hata etmez ve unutmaz.
9. Klasör; Ahzap suresinde ailelerin ve akrabaların ayrı bir klasörü olduğunu görüyoruz ki buradan Cenabı hak aileye verdiği önemi vurgulamış oluyor.
10. Kitabul yantiku İnsanlara verilen bu akıl yetenek ve zeka, bunlara ait ayrı levhi mahfuzda bir klasör vardır.
11. Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki rızkı Allaha ait olmasın. Her birinin dünyada duracakları yeri de öldükten sonra emanet olarak konulacakları yeri hepsi apaçık bir kitaptadır. Sayısını bilmediğimiz kainattaki canlıların rızıkları, bunların yaşayacağı yerler, gezmeye gideceği yerler. Gökyüzünde gidenler hava yolculuğu yapanlar, uzaydaki bilim araştırması yapanlar, denizlerin içerisinde yolculuk yapanlar, bütün bunların rızıkları. Birde diyor, rabbimiz onların dünyada duracakları ve konulacakları yani mezarlıkları ve kabirleri. Kim nereye defnedilecek? Bir insanın mezarlıkta kabrinin olması büyük bir nimettir. Bunlar için ayrılmış bir kılasör.
12. Klasör; kullu sagirin ve kebirin mustetar Yaptığımız ibadetlerin, amellerin, işlerin küçük büyük satır satır kaydedilip hesaplanıyor.Kamer Suresinde geçer.
13. Klasör, Ma esabe min musibetin fil ardı ve la fi enfusikum illa fi kitabin Yeryüzünde uğradığımız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta yazmış olmayalım. Başımıza gelecek her küçük ayrıntı daha önceden kaydedilmiş.
14. Yasin suresinde Esteuzibillah; İnna nahnu nuhyil mevta ve nektubu ma kaddemu ve asarehum ve kulle şey'in ahsaynahu fi imamin mubin. Şüphesiz biz ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserleri yazarız. Biz her şeyi apaçık bir kitapta kaydetmişizdir buyrulmaktadır.
15. Klasör; Kehf suresinde geçen kitabu mücrimine . Bilinen ve bilinmeyen suçların işlendiği kaydedilir.
16. Raad suresinde ecelin kitap geçer. Yani mahlukatın ecellerinin kaydolduğu kitap kim ne kadar yaşayacak ne zaman nerede ölecek bunların kaydının tutulduğu klasör.
17. Son klasör, Kaf suresinde Cenabı hak Kitabın hafid buyurur Yani Ölenlerin her bir parçası arzın hangi noktasında ise cenabı hak onları diriltme emri verdiğinde onların oralardan toplanacağını bilgilerinin yazıldığı kılasör oluyor.
Cenabı hak bizi şu alanlarda ikaz ediyor.
1- En am suresinde Rabbimiz, Hiçbir yaprak düşmez ki, rabbiniz onu bilmesin. Buyuruyor rabbimiz. Bugün yeryüzündeki yaprağı bir saymaya gücümüz yetmez. Kurumuş bir yaprağın düşmesi bize sıradan tabi gibi gelen bir olay ama diyor rabbimiz ben onlara izin vermeden düşmez. Yerin karanlıklarında bir karıncanın yuvasına götürüp orada gizlediği buğday tanesine kadar hiçbir yaş, hiçbir kuru yoktur ki apaçık bunlar kitapta kayıtlı olmasın. Buna iman eden bir müslümanın artık dünyaya bakışı herhalde çok farklı olacak.
2- Bütün insanların cinlerin diyor kaderi kitabı şuan boynumuzda asılı yapmış. Her insanın hayatı boyunca nereden ne yapacağı Anne rahmine ruhumuz ilka olunduğu anda boynumuza takılı emanet olarak takıyor. Bunu cenabı hak o kadar ilginç benzetiyor ki tairahu uçan anlamına gelir kur'ân ımızda 29 kez geçer. Ve onun 4 tanesinde uğursuz sayanları kınıyor, demek ki bir Müslüman herhangi bir şeye uğurlu da uğursuz da diyemez. Hani birisi yeni bir şey alır ne deriz? Hayırlı uğurlu olsun. Bu çok yanlış. Hayırlı olsun diyebiliriz. Hayırlara vesile olsun diyebiliriz. Uğurlu olsun diyemeyiz. Bizim boynumuza asılan kader kitabını da taira hu buyurarak o kitabın her an uçan ve hareket halinde olduğunu ifade buyuruyor.
3-Cenabı hak buyuruyor ki o 17 klasörü yazıcı meleklerimin eliyle tertemiz ve değerli sahifeler halinde kaydediyor. Bunu Abese suresinde 6 ayetle anlatıyor. Onları diyor; Tahir olan şerefli yüksek ahlaklı melekler yapmadığımız hiçbir şeyi yazmazlar yaptığımız her şeyi sürekli kaydederler. Kaydettiklerini rabbimize onaylatırlar. Levhi mahfuzu koruma görevi 17 klasörde görevli meleklerle beraber onların başına amir olarak Hazreti israfil aleyhisselama verilmiştir. İsrafil aleyhisselâm hiç gözünü ayırmadan her saniye sürekli o kayıtları onaylıyor. Kontrol ediyor.
İmamı Azam Ebu Hanife Hazretleri buyuruyor ki dünyada ve ahrette Allah'ın dilemesi, kaderi, kazası, bilgisi, yazgısı ve Levhi mahfuzda yazılması olmaksızın hiç bir şey vaki olmaz. Ancak Allah'ın yazdırması. O şeyi vasıf etmekledir. Hüküm ile değildir. Yani Levhi mahfuzdaki yazıları diyor vasıflıdır. Allahu teala böyle olacak diye yazdırmıştır. Şöyle olmalıdır, olsun diye yazdırmıştır çünkü olsun dediği anda olur. Bunlar kainatta hiçbir varlık yokken yazıldığı için olsun diye yazdırmış olsaydı o anda olurdu. Gelecekte geniş zamanda olacak olarak yazdırılmış. Emir tarzında yazdırılmamıştır. Falan kişi kendi ihtiyar ve kudretiyle mümin olacak, küfrü değil imanı murat edecektir. Falan kişi de kendi ihtiyar ve kudretiyle kafir olacak imanı değil, küfrü murat edecektir. Şeklinde yazılıdır. Allahu taala mükellef her insanın kendi özgür iradesi ile nerede, ne zaman ve nasıl davranacağını ilmi ezelisi ile bilmiş ve o bilgisine göre levhi mahfuza kayıt ettirmiştir.
Hiç bir mükellef düşünce ve eylemlerinde Allah'ın bilgisi ve kader programının baskısı altında değildir. Herkes iradesini istediği gibi kullanır. Bunların baskısı yoktur. İlim sıfatını da baskısı yoktur. Kader programında baskısı cebri zorlaması yoktur. Yıllar öncesinden ayın ve güneşin tutulacağını bilimsel verilere göre tespit eden açıklayan uzay bilim adamlarının bu bilgilerini Kaydetmiş olmaları ayın ve güneşin tutulmasına hiçbir etkisinin söz konusu olmadığı gibidir. İradeye bağlı hareketlerimizi gerçekleştiren organlarımız ve sinir sistemlerimizi işlevsel hale getiren, onlara enerji ve güç veren ve bu enerji ve gücü yaratan Allah'tır. Hak teâlânın kullarının işlerini levhi mahfuza yazdırması, gök ve yer ehlinin, yaratılmışların işlerinin ezeli ilmi uygun olarak vücuda geldiğini bilmeleri içindir. Yani bunları cenabı hakkın bunları yazdırma nedeni Mümin yazılanların an ve an vücuda geldiğini gördüğü zaman imanı tezahür eder, rabbinin ilmine ve büyüklüğüne karşı imanı artar işte bunu göstermek için yazdırmıştır. Ayrıca tesadüfi amaçsız ve yüce yaratıcıdan bağımsız olmadığını ifade etmek içindir. Halkımızın neredeyse% 90 dokuzu bu tesadüf kelimesini kullanır. Bilinçli eğitim almış Müslüman asla bu kelimeyi kullanamaz. Kainatta asla bir saniyelik dahi tesadüfi bir şey yoktur. Kader programının anlamı budur. Tesadüf değil Programlanmıştır. Kader programının amacı İnsanların da önemli işlerini önceden edinilmiş bilgi, tecrübe ve üzerinde çalışılmış hassas projelere dayalı olarak yapmalarını teşvik içindir. İnsanların, kurumların, bakanlıkların resmi bilgi, doküman ve belgeleri kayıt altına almalarını teşvik içindir. Bu kurumlar bu belgeleri tutmasa nesillerimiz, çocuklarımız, kim kiminle kardeş, kim, kimin akrabası, birinci derece evlenmesi yasak olan kişiler bunlar nereden bileceğiz? Devletlerin resmi bilgileri, dökümanları, anlaşmaları ve belgeleri kayıt altına alıp korumalarını teşvik etmek içindir.
Bismillah subhaneke la ilme lena illa ma allem tane inneke entel alimul hakim.Sadakallahul azim. Subhansın ya rab senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz? Her şeyi hakkıyla bilen her şeyi hikmetle yapan sensin. Amenna ve saddakna velhamdülillahi rabbil âlemin el Fatiha.
Comments