HİDAYET 1.BÖLÜM
Esteizübillah ‘Ulâike alâ huden min rabbihim’ işte onlar rabbi kerimleri tarafından bir hidayet üzeredirler (Bakara,2/5.) Bu ayette anlatıldığı üzere önce Hidayet kavramının kelime lügat ve ıstılah mânâlarına bakalım. Rabbimiz Tâhâ suresinin onuncu âyeti celilesinde ‘Huda’ kelimesini kullanır, ‘Huda’ Yol gösteren anlamına gelir ve hidayeti de tarif eder. Cenab-ı hak kur’an-ı kerim’in bir yerinde ifade buyurduğu bir ilmi diğer bir yerinde açıklar. Kuranımız tasvir edemeyeceğimiz bir mucize kelamdır. Bir yerde ifade buyurur başka yerlerde de ifadeyi bizim anlayacağımız şekilde açıklar. Şimdi bu ayeti celile den yola çıkarak Hidayeti: ‘El hadi’ ve ‘hüda’ olan Allah (c.c.)’nın kullarına yol göstermesine Hidayet denir. Allah’ın lutfettiği bu yol göstermesi bizde nasıl gerçekleşir?
Hidayet bizlerde 4 değişik şekilde gerçekleşir.
1-Gerek insanlara ve gerek cinnilere verilen akıl, şuur, fetanet ve zaruri bilgiler....
Bunların hepsi bize Hidayet kapsamına girer. Bunları bir iki kelime ile biraz daha derinliğine nüfuz edelim.
*Aklı biliyoruz, onu açmaya gerek yok.
*Şuur:‘Bir insandaki bilinçliliğe ve derin bilgilere aşina olmasına, Cenab-ı hakkın ‘en nur’ esma-i şerifesinin bir kulun kalbinde tecelli edip onun aydınlatması ile görülen ve müstesna kişilere verilen feraset nuruna biz şuur deriz’.
*Fetanet: Yüce peygamberlere verilen istisnai ender sıfatlardan bir tanesidir ki, üstün zeka gücü demektir.
*Zaruri bilgiler, Dünya hayatında yaşamımızı sürdürebilmemiz için bize verilen zaruri bilgilerdir
2- Herbirimizin şahsına doğruluğun ve o doğrulukta Neşet eden yani ondan çoğalan hayır verilmiş ise biz Hidayet üzereyiz demektir.
3- Yine her birimizin şahsına dünyevi işlerimizde bize doğru yol gösterilmiş ve o doğru yolda sabit kadem yürümemiz nasip edilmiş ise bu da hidayettir. Bakın hidayet ne kadar kapsamlı bir şey ve ne kadar derinliğe sahip. zaten yüce dinimiz bu temelin üzerine bina oluyor.
4- İmam Maturidi hazretlerinin açıklamasına göre Bir müslümanın şahsına baktığımızda rüşt çizgisi üzerinde yürüyor ve o çizgiye kılavuzlanmış olduğunu görüyorsak işte bu müslüman hidâyet üzeredir.
O zaman rüşt ve belağa kelimelerini biraz daha açmamız gerekiyor. Bu iki kelimeyi Nisa Suresinin 6. Ayeti celilesinde rabbimiz yan yana ifade buyurur. Ayrıca bu iki kelime kuranımızda 19 yerde geçer. Bizim pek sıklıkla duymadığımız bu kelimeler cenab-ı hak tarafından 19 kez ayet ile teyit ediliyor.
İmamı Maturidi Hazretlerine göre Rüşt ; Bir kişiye dünyalık olarak verilenleri din, akıl, mantık ve iktisat prensiplerine uygun biçimde koruyup ve harcamayı sağlayabilecek fikri olgunluğa sahip ise işte o kişi rüşte erdirilmiş oluyor.
Ayrıca dini ve ahlaki açıdan adalet sıfatını ikame edebiliyorsak korkmadan bazı menfaatlerden çekinmeden bazılarının hatırı kırılacak diye herhangi bir kişiye göre hareket etmeden adaleti ikame edebiliyor isek yine rüşt çizgisi üzerinde yürüyebiliyoruz demektir.
Rüşt kanun dilinde de şöyle ifade edilir, mesela bir kişiye babasından, annesinden kalan dünyalık mal varlığı kanunen verilecekse onun reşit olup olmadığına bakılır.Yani o mala sahip olabilecek, onu saçıp savurup helak etmeyecek aklı melekeye sahipse o malı tasarruf kabiliyetine ulaşmışsa reşit olur.
Bunun tam zıttı Sefihtir ki bu da kuranı kerimimizde bir çok yerde geçer Eğer biz rüşt çizgisinde değilsek -Allah muhafaza- sefih oluruz. Sefih,kıt akıllı demektir.
Belağa ise kur’an-ı’mızda 40 yerde geçer kişi hem reşit hem de bağli veya bizim güncel tabirimizle ergen, kitabı tabirimizle belağa ve buluğa erişince iman, ibadet gibi hususlarda şer-i mükellefiyetlere muhatap kılınır. Gerek cenab-ı hak katında olsun gerek kullar katında olsun yaptığımız hukuka aykırı fiillerden yanı suçlardan da sorumlu tutuluruz. Mesela bir kişi cezaevine gönderilecekse cezai ehliyeti var mı diye hakim, doktor kontrolünden geçirilir. Eğer cezai ehliyeti yoksa o kişi hapse gönderilemez işte insan rüşt ve onun getirdiği çeşitliliğe ulaştığı zaman bu hukuki ehliyete sahip olduğu zaman bütün bu sorumluluklarla mükellef tutulur. Bütün bunları biz Nisa suresinin altıncı ayetinden öğreniyoruz Orada bunu rabbimiz tek tek bize anlatıyor.
Kuran-ı kerimimizde Hidayet,‘İhdinas sıratel mustakim’ (Fatiha,1/6) fatiha suresinin altıncı ayeti celilesi ile bu alana giriyor Rabbimiz. Hidayet kuranı kerimimizde 316 kez geçer. Şimdi bu kadar önemli bir konuyu bir Müslüman anlaşılmaz, anlayamayız veya hele işte bir kelime olarak biliyoruz ne anlama gelirse gelsin deyip de ötelerse 316 ayeti celilenin sorumluluğundan kendimizi dışlamış oluruz. Bu ağır bir mesuliyetten kurtulmak için elimizden geldiği kadar konuyu anlamamız gerekir. Bu alanda nefsimizi onarmamız gereken eksikliğimiz ve kusurumuz var. Hidayet kelimesi 15 eş anlamda kullanılır. Yani Hidayet tek bir kelime değil, kur'an ı kerim'e baktığımızda 15 değişik eş anlamda kullanıyor rabbimiz. Doksandokuz esmâ ı şeriften Doksan dördüncüsünün adı ‘el hâdi’ yani hidayete erdiren hidayeti veren ‘el hadi’ celle celaluhu
Peygamber efendimiz şöyle dua buyururlardı (sas) Allah'ım. Senden Hidayet takva iffet ve gönül zenginliği talep ederim. Şimdi bu dua bize 4 şeyin, konumuzun ehemmiyetini anlatıyor.
1- Hidayet, Bir ailede anne ve babalar olarak sürekli aile efradına hidayet'in daim kılınması için dua etmek mecburiyetindedir. Çünkü peygamberimiz bunu bize kendi duasıyla 316 ayeti celilenin ehemmiyetini idrak ettiriyor
2. Takva, Biz burada kalbimizin sabit kılınması için dua edeceğiz. Çünkü kalbimiz her yaşadığımız olaydan lodos rüzgarından etkilenen yaprak gibi etkilenir. Eğer kalbimizin Hidayet üzerinde sabit kalmasına dua etmez isek peygamberimizin bu uyarısı gereği nefsimize acımamış oluruz.
3. İffet, duyu organlarımızın, artı hassaten üreme organımızın korunmasını istemek. İffetimizi, namusumuzu, ferçlerimizi muhafaza eyle diye dua etmek.
4-Gönül zenginliği, Peygamberimiz insanın nefsi hırslarından korunmayı istemesi en büyük gönül zenginliğidir. Yoksa bir insan dünyalık malının tamamı da kendine ait olsa gönlü doymadı ise nefsi mutmain olmadığı ise o hırs onu sürekli ölmüş bitmiş, aç kalmış olarak gösterir. Onun için peygamberimiz bu duasıyla 4 ana temele dikkatimizi çekti.
Hidayet ile Gönlümüzdeki imanımızın irtibatı
Şimdi ilk bakışta biz ikisini de aynı gibi düşünürüz ama değil, Hidayet ile gönlümüzdeki imanımız iç içe giriyor ve nefsimizi nerelerden onaracağımız konusunda bize işaretler veriliyor.
Esteiuzü billah, ‘yelbisû îmânehum bizulmin’ imanlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenler (En’am,6/82.) 6 ders işlediğimiz o zulümlerden herhangi birisiyle imanlarını kirletmeyenler. Demek ki iman kirleniyor. O kimseler ki iman etmişler ve imanlarını bir zulme bulaştırmamışlardır, işte korkudan emin olmak, onlara aittir ve hidayete ermiş olanlar da onlardır. Yani imanını kirletmeyen Hidayet üzere de daim kalabilen anlamına geliyor. Öyleyse bu iman kirlenmesi nedir? Şimdi bu 8 alanda oluşan bu kirlenmeyi kuran-ı kerim’imizin rehberliğinde tane tane açalım.
Yelbisu elbise demektir. Cenab-ı hak öyle bir teşbih buyurdu ki imanımızı elbiseye benzetti. Çünkü insanoğlunun elbisesinin kirlenmesi her gün iç içe olduğu bir durum. cenabı hak iman kirlenmesi ile öyle bir teşbihle bize anlatımda bulunuyor
cenabı hak kuranı kerimimizde nerelerde elbiseyi kullanıyor. Bu kirlenmeler nerelerde yaşanıyor ve bunlar imanı nasıl kirletiyor onu görelim. kirlenme olunca hidayette ayağımız sağa sola yalpalıyor, düzgün gidemiyor buz üzerinde yürür gibi kaymaya başlıyoruz, kirlenme arttıkça kayganlık da ayağımızın kayması da artıyor.
Cenab-ı hak yelbisu dediğimiz libas kelimesini nerelerde kullanıyor.
1-İman da kullanıyor ve buna iman elbisesi buyuruyor. İman libası, yani nefsimize giydirilen iman elbisesi. Gözümüzle biz göremiyoruz ama rabbimiz tarafından bizim nefsimize giydirilen ve işlediklerimizle kirlenen bir kıyafet gibi olduğunu anlatıyor. İşlediğimiz mekruhlarla, günahlarla, aksiliklerle elbise kirleniyor. Şimdi konuyu anlayabilmemiz için bir örnek verelim Diyelim ki rahmani bir rüya gördük, bir kere görülen rüya rahmani değildir. 3 ten aşağı görülen rüyanın bir ehemmiyeti yoktur ama aynı rüyayı 3 kez gördük ise o zaman ne yapacağız? Malımızı, mülkümüzü harcayıp ehlini bulacağız. Sağa sola da onu anlatıp da orada işareti yok etmeyeceğiz zaten bir kere anlatırsak veya anlattığımız birisi onun üzerine bir kelime konuştuysa o zaman bitmiştir. Onun hiçbir hükmü kalmaz. Böyle bir rahmani rüya gördük. O rüyada baktık ki üzerimizdeki elbise kirlenmiş, kısalmış, bizim edep yerlerinizi örtemez hale gelmiş. üzerimizde çok az elbise kalmış ya da hiç elbise kalmamış olsun. İşte bu rüya o kadar bir müşvikane uyarı ki rabbimiz o kuluna buyuruyor ki senin iman elbisen bu noktaya geldi imanın gitti gidecek hidayetten mahrum oldun olacaksın Bu uyarıyı o rüya ilmini rabbimizin nasip ettiği bir kişinin anlatımıyla neyimiz eksik onu anlayacağız. Acilen telafi edeceğiz. Yoksa önce istikametimiz kayar, sonra da imanımız -Allah korusun- gider.
2. Libas kelimesini eşler arasında kullanır rabbimiz. Erkekle kadın evlendikten sonra birbirlerinin libasıdırlar buyuruyor Üzerimize elbise giydiğim zaman bütün bedenimizdeki ayıp ve kusurları setrediyor. İşte eşlerde kadın erkeğin erkek kadının bütün ayıp kusurlarını setredecek. Siz Birbirinizin libası olduğunuz halde biz size evlilik nimetini nasip ettik diyor rabbimiz. Eğer buna bir halel getirirsek o evliliğimiz fitne olmaya başlar bereketi kalmaz.
3. Takva libası buyuruyor cenab-ı hak. Anadolu tabiriyle ar, haya, utanma dediğimiz dini tabirle edep dediğimiz takva libası. Bu takva libasına cenabı hak kuran-ı kerim’de arkadaşlar beş yerde örnek verir. Şimdi bu örneğin birincisi
Sevâti hima, Şeytan yani iblis, avret ve edep yerlerinin açılmasını arzu ettiği için hazreti Adem (a.s) efendimize ve hazreti Havva (r.a) annemize yedirdiği yasak bitkinin neticesinde hedefine ulaştı. Ne oldu? İkisinin de o güne kadar hiç bilmedikleri üreme organları açıldı. Birbirlerinden utançlarından cennetteki yapraklarla örtmeye gayret ettiler. İşte Buna rabbimiz 5 ayette örnek vererek İblisin takva libasımızı, haya utanma ar libasımızı soyduğu zaman sizi yeftin ennekum (Araf,7/27.) Öyle bir fitneye çeker ki sizi de soymak ister sizin de edep yerlerinizi insanların ve cinlerin görmesini ister oralarınızın açılmasını hoş gösterir Bunu açıp sizi de bir fitnelerse Adem aleyhisselam ile Havva annemizin düştüğü duruma düşeceksiniz buyuruyor.
4. Yine kur'ânımızda 9 yerde hilyete geçer Rabbimiiz buyuruyor ki denizlerin derinliğinde denizlerin içerisinden Sizin oralardan çıkarıp kullanmanız için süs libasları halk ettik. Bunu şu an en bilinir olanı nedir? incidir işte denizlerden çıkarılan inci ve buna benzer diğer kıymetli madenler ,insanların süs için kullandıkları eşyalar takılar. Bunu da cenabı hak libas olarak ifade ediyor ve 9 kez buna dikkat çekiyor. Yani denizde insanoğlu ne olduğunu bilmez iken cenab-ı hak denizlere bu Lütfünu serpiştirdiğinden bizi haberdar ediyor.
5. Nahl suresi'nin 112. âyetinde geçen açlık ve korku libası Bunu biraz günümüze tamamen hitap ettiği için birazcık daha sarih hale getirelim istedik. Açlık ve korku libası. Bunu ayeti celile de yan yana kullanıyor Rabbimiz. Açlık libası, korku libası.
Korku libası İblisin vesvesesi ile insanda iki şekilde görünür
1- işinin, aşının kaybolacağı korkusu, Çocuklarını nasıl besleyeceğinin tedirginliğinden o korku libasını nefsimize giydirir. Bizim nefsimiz bu tedirginliklerden dolayı Hidayetin üzerinde sabit kadem olamaz Korku bir yerde ayağımızı kaydırır
2- Sosyal hayatta yaşadığımız kalbimizi etkileyen her gün yüzlerce durum yaşıyoruz, Bunlardan ölüm korkusunu bize giydirir. Bunu libas olarak giydiriyor. İblis İki buçuk yıldır İnsanlığın neredeyse tamamına giydirmeyi başardı bu korku libasını iki buçuk yıldır dünyadaki 7 küsur milyar insanın hemen hemen yüzde 98 ine giydirmeyi başardı. Âyeti celilenin mucizesini iki buçuk yıldır yaşıyoruz ki bu virüsü artık korku putu haline getirdi. Herkes ölümden ne kadar da korkar olduğunu o kadar aleni gördük ki Hani hepimiz ölüme hazırlanıyor hani hepimiz ölüme inanıyorduk,dünyanın sonu olduğuna inanıyorduk. Bunların sözde kaldığını gördük. Bir batılının, ateistin, hıristiyan veya yahudinin ölümden korkmasını biz tuhaf ve anormal karşılaşmayız. Çünkü onun için dünyâ bütün yaşadığı nefsani lezzetlerin sonu, o korkar ama Müslüman diliyle inandığını ifade edecek onlardan daha fazla korkacak. Öyle ki tedbir diye bu korkuyu hepimiz putlaştırdık. Her gün dezenfektan dediğimiz alkolün her çeşidine boyanarak başta camilere girmek ile başlayıp ondan sonra karşılaştığımız insanları sonra her tarafımızı alkolle boyadık. İbadetlerimizin hepsini araya verdik. Bakın nasıl güncel yaşıyoruz? Eş evlat, dost ve arkadaştan fersah fersah uzaklaştık, kaçar hale geldik. Bana virüs bulaşmasın diye camilerden kaçarken insanımızın neredeyse yüzde 60’ı beynamaz hale geldi. Hiç ibadet yapamaz hale geldi. Sosyal yaşamımız inanın ki iki buçuk yıldır bitti.
Hastalanan ölmez süresi biten ölür. Bunu nereye yazıyorsak nereye kazıyorsak, nereye perçinliyorsak perçinleyelim, hastalanan ölmez. Süresi biten ölür. İblise bayram ettireceğimize bu korku elbisesini üzerimizden atıp vaktimizi, gayretimizi, çabamızı ömrümüzü uzatan amellere harcayabilsek işte asıl o zaman kazanacağız. Yoksa bu mucizevi âyeti celilenin hitabını iki buçuk yıldır tarihte ilk defa dünyanın tamamında yaşanan bir musibetle iç içeyiz.
6- İpekli elbiseler cenab-ı hak bunları cennette ikram olarak. Bol bol ipekli elbise giyeceğimizi ifade buyurur ama onun bir simetrik yansıması vardır ki dünyada iken erkekler ipekli elbise giymiş ise ahrette bundan mahrum olacak. Kadınlar dünyada iken ipekli elbiselerini giyip altın ziynetlerini takmalarında herhangi bir mahsur yokken kadın fıtratına cenab-ı hak onu serbest bırakırken, erkek fıtratının buna ihtiyacı olmadığı halde yapar ise Bunun karşılığında o libası orada giyemeyeceğini ifade buyuruyor.
7- Enbiya suresinin 80. âyeti celilesinde zırh elbisesini zırh libasını ifade buyurur. Şimdi günümüzde düşmanı olan varlık, sahibi olan, teröristlerin veya kolluk kuvvetlerimizin savaşa girerken, zırhın ve zırhlı elbisenin ehemmiyetini daha dünya yeni anlarken kuran-ı kerimimiz 1500 yıl evvel zırh kelimesinin bilinmediği dönemde bunu bize ayetle bunu elbise olarak ifade buyuruyor. Bugün şimdi zırhlı giysiler yanmaz, kursun geçirmez olanından tutunda her alanda istifade ediyoruz.
8- Gece libası kuranı kerimimizde iki kez vurgulanır. 24 saatin bir yarısı gündüz iken bir yarısı gecedir Kuranımız geceyi nehar olarak ifade ederken, geceyi de Leyl olarak ifade eder. Gecenin bütün yaratılmışlar için libas bir elbise olduğunu, üstümüzü örttüğünü ve o libasın altında bize lütfedilen uykunun da bir dinlenme nimeti olduğunu ifade eder.
insanlar 8 tane ana hat olarak anlattığımız libaslarla imanımızı kirletmemek, imanımızı kirlerinden arındırabilmek için bu 8 alandaki libasla kendimizi Tezyin edeceğiz, donanımı sağlam alacağız. Çünkü libasların kirlenmesi İmanımızı kirletiyor ki o da bizim hidayetimizin elimizden çıkmasına sebep oluyor.
Kimler, neden hidayetten mahrum kalmışlardır?
Kimler, neden hidayetten mahrum kalmışlar ve neden mahrum kalacaklardır sorusuna cevap arayacağız. Nefsimiz onarmak için hidayetten mahrum kalmamak için dikkatimizi onlara nüfuz ettireceğiz.
Esteuzibillah -ve men yehdillahu fe huvel muhtedi Allah kime Hidayet nasip ederse işte o doğru yolu bulmuştur. (İsra,17/97.) Şimdi bu Ayeti celilenin derinliğine inebilmek için isanlık tarihinden başlıyoruz.
1- Hazreti Adem aleyhisselamın zalim olan oğlu Kabil’in hidayetten mahrum olmasının sebebi zalim olmasıdır. Kabil’e peygamber oğlu olduğu halde Hidayet nasip olmadı Zulmün eşettini işte ta ilk insan da görüyoruz. Ama ne yazık ki böyle bir kişinin adı bugün müslüman bir devlet olan Afganistanın başkentine verilmiş başkentini adı.
2. Hazreti Nuh aleyhisselamın zalimlere taraf olan eşine ve o eşinin oğluna Hidayet nasip olmadı. Boğuldu gittiler. Çünkü Nuh aleyselama zulmeden kavmin tarafında yer aldılar. Demek ki zulm yapmak suç, meyletmek daha büyük.Adem aleyhisselamın Oğlu Kabil zulmü işledi, kardeşi Habil'i şehit etti insanoğlunun yeryüzündeki ilk şehidi Müslümanların ilk şehidi Hazreti Hâbil(r.a.) dır. Bu Nuh aleyhisselamın eşi ve oğlu Nuh aleyhisselama zulmetmediler ama zalimlere meylettiler. Onlardan taraf oldular ve boğuldular. Hidayet peygamber eşi olduğu halde peygamber oğlu olduğu halde nasip olmadı..
3- Hazreti İbrahim aleyhisselamın zalime meyilli olan babası. Kendi oğlunu yalnız bıraktı. Nemrut'a meyilli idi. Onun babası olduğu halde zalime meylettiği için oğlunun getirdiği Hidayet babaya nasip olmadı.
4- Hazreti Lud aleyhisselamın zalimlere taraf olan eşine Hidayet nasip olmadı. Bu eşinden olan kızları da annesi yanında ırkçılık yapıp annesiyle birlikte olmadıkları için Peygamber analar oldular. Onların evlatları da peygamber oldu. Hatta öyle ki arkadaşlar. Hazreti Cibril ve hazreti Mikail aleyhisselam, Lud aleyhisselamın evine yakışıklı erkek suretinde gazap haberini vermeye geldiklerinde koşarak gitti gelin bizim eve 2-3 tane yakışıklı oğlan geldi diye o mel’un fiilleri işleyenlere haber verdi. Onlara siz mütecaviz edin diye haber verdi, işte bu zalimlere taraf eyleminden dolayı hidayet nasip olmadı. çok acıdır ki Lut aleyhisselamın oradan çıkacağı zaman Cenab-ı hak son olarak şu ikazı yaptı o büyük peygamberine ‘sakın ardına dönüp bakma.’ buyurdu. Ola ki hanımını görünce onun bağırması, onun yalvarmasından dolayı eşim diye bir duygusal pişmanlık veya bir acıma oluşturur da Lud aleyhisselam bu durumdan olumsuz etkilenir diye.
5- Hazreti Musa aleyhisselama peygamber olduğunu anladıkları andan itibaren Firavunun sihirbazlarının akıllarına cenab-ı hak o anda öyle şuur ihsan eyledi ki, o şuurdan dolayı karşılarındakilerin kendisiyle mücadele edecek olan Musa (a.s) mın elindeki asayı yere koyunca onların bütün sihirlerini yutan bir ejderhaya dönüştüğünü gördükleri zaman dediler ki bu peygamber bu biz gibi sahir değil işte o zaman ona saygı gösterip zalim firavun'a da boyun eğmeyerek Biz dediler Musa ya inanıyoruz. Kendilerini ölümle tehdit eden firavuna hiç aldırış etmediler. Burada iki fiil görüyoruz
a. Peygambere bütün hücreleriyle saygı
b. Tüm imkanlar elinde olan ağzından ne çıkarsa uygulanan zalim Firavunun bütün öldürme tehditlerine rağmen nefsine İblis tarafından yukarıdaki geçen korku libası giydirilmesine imkan vermeden o zalime boyun eğmediler. Cenab-ı hak o anda hepsine Hidayet nasip etti. Bu iki fiillerinden dolayı hiçbir ibadet etmedikleri halde hepsine şehitlik nasip etti. Hidayet, şahadet.
6. Ashab-ı Kehf Gençleri; Bunlar varlıklı, asil ailenin çocukları en üst düzey eğitimli gençler. Gelecekte devletin yönetim tasarrufu, idaresi bunlara verilecek. Olmasından dolayı istisnai eğitilen gençler. O zaman Dakyanus dediğimiz kişinin zulmüne zâlime kıyam etmeleri yeter artık demelerinin bereketi ile Hz. Yemliha,Hz. Mekselina, Hz. Mislina, Hz.Mernuş, özellikle adlarını sayıyorum ki bereket fışkırsın diye Hz. Tebernüş, Hz. Şazenuş ve Hz. Kefaştetayuş dediğimiz gençlere Hidayet nasip olur iken annelerine babalarına ve kavimlerinden başka hiç kimseye dahi Hidayet nasip olmadı ve bunları rabbimiz kur'an ı kerim'de Kehf suresi içerisindeki 22 küsur ayetle anlatılan bu zatları o surenin inişinden kıyamete kadar okuyarak kıraat ederek kur'an diliyle metluv ederek Cenab-ı hak, sürekli bize hatırlatıyor. onların zulme ve zalime kıyamlarınından dolayı bütün ihtişamlı geleceklerini ayak altına alıp çiğneyip zalime ve zulme yeter artık demelerinden dolayı Hidayet nasip oldu. Hem o mağarada öyle bir hale getirdiler ki 309 yıl uyutuldu tekrar diriltildi insanlara gösterilip tekrar uyutuldu. İnşallahu teala Hazreti Mehdi'nin döneminde tekrar onunla birlikte cihadı ekbere katılacaklarını bekliyoruz.
İşte bu gençlere kuran-ı kerim'de 3 değişik ayeti celile de Cenabı hak şöyle buyuruyor.
Estauzibillah - zidnahum huda. Onlar rablerine iman etmişlerdi. iman eden gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini artırdık. cenab-ı hak burada bir şeye daha dikkat çekti. Demek ki Hidayet bize verildiği gibi kalmıyor. Zaman zaman bu artıp eksilebiliyor. Demek ki bize Hidayet nasip oldu ayağımızı sağlam bastık yok. ikinci adımımız kayabilir ikinci adımız daha emin, daha güçlü, daha güvenli bir yere basarsa arttırılmıştır kaygan yere basmışsak Hidayetimiz azalmıştır. kuranı kerimimizde artırmanın nerelerde olduğununa baktığımızda 9 yerde bu artmanın olduğunu görürüz. Ashab-ı kehf gençlerinin hidayetini artırdığını, cenabı hak üç yerde ifade etmekle kalmıyor, 61 yerde kur'ânımızda bu kelimeyi tekraren teyit ediyor. Mesela bize halk arasında birisi yiyecek içecek ikram ettiği zaman Ne derdik şu 5-10 yıl evvelinden ta binlerce yıllık geçmişe baktığımızda ikram edene ziyade olsun, işte zidnahum kelimesinin bereketidir ziyade olsun ve oradan türemiştir. Yani cenabı hakktan o bize ikram eden kişinin nimetinin artırmasına dua ediyorduk. şimdi ise Eline sağlık deyip geçiyoruz. duayı unutuyoruz. Basit sıradan bir kelime ile olayın dua ve Bereket kısmını atlıyoruz. Böylece Farklı farklı alanlarda kayıplar veriyoruz. Rabbimiz nelerin ziyada olmasını isteye bilmemiz için dikkatimizi bu 61 Ayeti celilesinde öyle yerlere yönlendiriyor ki grupladığımızda 9 alanda nelerin artmasını isteyeceğimizi bize öğretiyor.
Ziyadesini artmasını isteyeceğimiz Alanlar
Senezzidum muhsinin Haseneten ne zit lehu fihâ husna bu ayet kuranı kerimimizde 3 yerde geçer Cenabı hak buyuruyor ki Muhsin olan kullarımın hasenelerini güzelleştirip çoğaltırım. Eğer onların amellerinin içerisine karışmış, manevi mülevveslik olmuş ise ondan arındırırım. Ve 700 kat veya daha fazlası ile o kullarımı ahrette taltif ederim. Gafururrahim olan rabbimizin bu sıfatı işte böyle tecelli ediyor. Ne kadar günah işlersek birebir cezalandırırız. O kötülüğümüz bire iki yapılmaz ama eğer kul Muhsin ise ki yıllarca emek gayret vermeden kimse kolaylıkla Muhsin olamaz. Hiç kimseye nefsi cihadı ekber yapmadan Muhsinlik nasip edilmez. Kul Muhsin ise yeter ki bir iyilik hasene yapsın. Bakın ayette geçtiği üzere iyiliği yedi yüze kadar çıkarrız, gerekirse daha da fazla veririz buyuruyor Cenabı hak. Rabbimiz Rahmetiyle öyle bir gaffur ki hiçbir zaman günahımızı artırmıyor ama iyiliğimizi artırıyor. Şimdi kulun Cennetlik olabilmesi bu artırma , ziyade neticesinde oluyor yoksa her yaptığının karşılığı birebir verilse haseneler ve günahlar bir birini nötrler hiçbir şeyi kalmaz.
Bu ayetlere göre bizim neyi istememiz gerekiyor?
1-Duamızla yarabbi bizi muhsinlerden eyle Bunu istemedikten sonra arkadaşlar buna çabalamadıktan sonra bizim ahrette karşılaşacağımız ikramlar olmaz.
2- Yezidihum min fazlihi, kur’anımızda 4 yerde geçiyor. Cenabı hak artırırım buyuruyor.
Fazl nedir? Bize ikramda bulunan kişiye isterse zehir versin teşekkür ederiz. Mesela sigara vermiştir elli defa takla atar teşekkür ederiz. Verdiği zehir ama teşekkürlerimizi ard arda gelir. İşte bir zehire bile insan bu kadar teşekkür eder müteşekkir oluruz Allah'ın Karşılıksız verdiğine fazlı denir. Ne veriyorsa hepsi karşılıksız. Biz onun gereğini yapmışız karşılığını almışız değil. Hep aldığımız karşılıksız ihsanlarıdır. Buna fazlı diyoruz fazlı kelimesi kur’anımızda 104 ayeti celile de geçer. Şöyle Fazlından verdiklerinden Karşılıksız ihsanına birkaç yerden dokunalım. En kıymetli fazlı şu beraberliğimiz. Çünkü Bizi buraya mıknatıslıyan ruhani güç var. Nedir o ruhani güç Allah sevgisi Allah sevgisi olmasa biz burada Sabredemeyiz, oturamayız daralırız, çıldıracak hale geliriz. Kaçacak yer ararız. Ama şimdi gayet tat alıyoruz nefsimiz, ruhumuz, kalbimiz hoşnut oluyor bu sevmek sevilmektir. Rabbimiz bizi seviyor, bizim sevebileceğimiz yerlere bizi idhal buyuruyor. Bu idhal buyurması fazlının üzerimizdeki alametidir.
Diğeri Farkında olmadığımız ama birisini görünce fark edeceğimiz iki elimiz Bu insana verilen en büyük fazlından birisidir ki bunu Allah muhafaza bir parmak eksik olsa bir el eksik olsa -Allah korusun- iki eli eksik olsa bakın nasıl herkese muhtaç alıyoruz ama o iki küçücük el bizi hiç kimseye muhtaç etmiyor. Hatta biz başkalarına yardım ediyoruz. Onun için şu hadisi şerif o kadar yerinde bizi ikaz ediyorki. (Sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ım. Bana helalinden yeteri kadar rızık vererek. Bakın helalinden ama yeteri kadar böyle çok fazla değil. Bizi azgınlaştıracak yoldan çıkaracak istikametimizi, hidayetimizi kaybettirecek değil. Yeteri kadar rızık vererek haram kıldıklarından beni esirge. Yani o harama meyil etmemek için o yeterli rızık benim nefsimi tatmin etsin fazlından beni zengin kılarak. Senden başkasına muhtaç olmaktan koru.
Yani gerek dünyevi, gerek manevi gerek uhrevi ne isteyeceksek kişilerden değil, Allah'ın fazlından isteyeceğiz. Rabbim fazlından bana şunu ver, bunu ver, hep ondan isteyeceğiz. ister maneviyat ehli olsun ister velâyetullahın zirvesinde olsun beşerden hiçbir şey istenmez. Çünkü o da bizim gibi bir kul sadece ona rabbimiz fazlından fazlaca vermiş bize az vermiş. ona veren da rabbimiz bize verecek de Rabbimiz. Onun için asıl olan bir veliyi putlaştırmak değil, bir velinin aslı unsurunun ne olduğunu bilmektir. İşte itikat akaid kelam budur. Diyelim ki Komşudan bir emanet isteyeceğiz. Hemen ayak üstü elimizi kaldırarak ya da kaldırmadan Yarabbi komşumdan tencere istemeye gidiyorum. Onun gönlünü yumuşat tencereyi bana vermesini nasip eyle. Diye önce rabbimizden isteyeceğiz o zaman komşu reddedemez bizi. Önce rabbimizden istemezsek eksiklik ve kusur işliyoruz demektir. Direk komşudan istediğimiz zaman biz rabbimizin fazlını değil insanların bize olan ihsanına el açmış oluyoruz. Muhsin olan kul bunu yapmaz.
3. Âyâtuhu zadetehum imanen ve teslima Bu ayeti celile kuran-ı kerimizde beş yerde geçer. Burada Rabbimiz Bizim Ayetlerimizi okuyanların hem iman güçleri hem de teslimiyetleri artar diyor. Her birimiz günlük kuran-ı kerimden en az iki sayfa okumamız gerekir.Kuranımızı okumak,sohbetlerde olduğu gibi anlamını dinlemeler Hem iman gücümüzü hem de rabbimize olan teslimiyetimizi artırıyor Eğer biz bundan sonra bu bilinçle okumalıyız. Kuran okumayı bitirince yarabbi okuduğum ayetlerin hürmetine imanımı ve teslimiyetimi artır diye dua etmeden kapatırsak oradan biz hiçbir bereket alamayız.
4. Yezit kum kuvvetten.(Hud,11/52) yarabbi kuvvetimizi artır. Demek ki bir işe başlarken yarabbi bedeni kuvvetimi artır, işimi başarıyla tamamlamayı nasip eyle diye dua etmemiz gerekiyor. Ruhani, meclislere ruhani toplantıları manevi beraberliklerle giderken. Ya Rabbi ruhi kuvvetimi artırır diye dua etmeliyiz. Veya cinnilerin insanlarla iç içe oldukları tehlikeli mekanlara giderken bu duayı yapmalıyız. Yapmaz isek ruhi kuvvetimiz artmadığı için onların tesiri altında kalırız, bizi etkileri altına alırlar. Ama bunu yaparsak korunma zırhını almış olduğumuzdan olumsuz etkileri olmuyor.
5. Şekertum le ezidennekum (Ibrahim,14/7.) şükrümü artırılmasını istemek. Çünkü şükür edeceğiz ki o nimet arttırılsın Mesela her su içtiğimizde her yudumun arkasına şükür demez isek en büyük nankörlüğü orada yapmış oluruz. hadi her yudumda diyemedik. En azından bardağın sonunda şükür demek zorundayız. Bunu yanlız kendimiz için değil, Müslümanlar adına da o şükrü yapmış oluyoruz. Müslüman şükür demeden o suyun kapağını kapatıp kenara koymuşsa o Muhsin olamaz arkadaşlar.
6- Yezîduhum huşûâ (Isra,17/ 109.) yarabbi benim huşumu artır ibadet yaparken kuşumuzun artırılması olmaz ise ibadet yaparken gözümüz sağa sola bakar, kulağımız birini dinler, elimiz bir yerlerimizi kaşırken nerede ne okuduğumuzu şaşırtırız, yanılırız Yaptığımız ibadet bize ruhani yükselme getirmez sadece borcumuzdan düşer o kadar.
7-Rabbi zidnî ılmâ (Taha,20/114.) Ya rabbi ilmimizi artır gerek dünyevi gerek manevi ilmimizin artırılmasını istersek rabbimiz bu meclisleri bize rüyamızda dahi eğitir,tekrar ettirir. sevdiği kulların dizinde eğitimi nasip eder. Ama bu duayı yapmaz isek verdiği ilmi fitneye gark oluruz, hepsini kaybederiz. Hiçbir bereketi eseri kalmaz.Toplumda böyle ilim sahibi olup da toplumum madarası haline gelmiş insanların örneğini hepiniz bilirsiniz, görmüşsünüzdür, duymuşsunuzdur
8. Yezîdu fîl halkı mâ yeşâu. (Fâtır,35/1.) Şimdi bu âyette Cenab-ı hak 7 alanın artırılmasını istiyor. Allah dilediği zaman yaratmayı öyle artırır, Öyle çoğaltır ki sizin aklınızın ermediği her şey bir anda yaratır. Çünkü cenab-ı hak yaratıcıdır. Yeter ki samimi biçimde ne isteyeceksek onu istemeyi bilelim.
Şi,mdi bu 7alanı tek tek inceleyelim.
8-a- Bedenen cemalimizin, sesimizin, saçımızın Beden hatlarımızın ve biçim uyumluluğumuzun vücudumuzda organlarımızın mütenasip olmasının. Gözlerimizin boy ve endamımızın, organlarımızın kusursuz olması, artırılmasını istemek, bütün bunları artırılmasını istersek bedenimiz güzelleştirecek, daha sağlıklı hale getirilecek her çeşit kazadan muhafaza edilecek.
8-b-Ahlaken hoşluğumuzun,insanları kırmayan inceliğimizin artırılmasını istemek,
8-c-Nefsimizin güçlü ve kudretli olmasını ve işimizde becerikli olmamızı istemek.Bir işi elimize yüzümüze bulaştırıyorsak becerikli değilsek hem mahcup oluruz hem yaptığımız işlerde bize güven olmaz.
8-d- Aklımızın keskin olmasını, görüş ve düşüncelerimizin verimli bereketli olmasını istemek Bunlar her gün istenecek şeyler çünkü eğer ömrümüz var ise yarın ne halde olacağımız meçhul olduğu için bunları isteyen kişinin Ahmaklıktan kazalardan cenabı hak muhafaza ettiği gibi onların artmasını sağlıyor. Çünkü Yeterki isteyin ben her saniye yaratırım, buyuruyor.
8-e- Kalbimizin cesaretli olmasını istemek. Korkaklık şeytandan gelir. Dersimizin başında da söylediğimiz gibi korku elbisesini giydirdiği zaman her şeyden korkar hale geliyoruz.
8-f- Ruhumuzun hoşgörülü olmasını istemek, Bunu Rabbimizden istediğimizde Rabbimiz ruhumuzu genişletiyor insanların fikirlerine, olumsuz davranışlarına, bize karşı küstahlıklarına hoş görümüz artıyor.
8-g- Dilimizin güzel ifade edebilmesini konuşmada yeterli olmasını istemek, isteğimizi, arzumuzu, düşüncemizi talakat-ı lisan ile anlatıvermek.
İşte her an ve her zaman, rabbimiz bu mükemmellikleri, güzel vasıfları, güzel nitelikleri ve her gün artırmayı vaat ettiği bu fazlılıkları yaratacağını bizim istememize bağlıyor. Yoksa cenab-ı hak onu verdiği gibi yarattığı gibi bırakıyor artırmıyor, artırmak için istememiz gerekiyor.
9- erhâmu ve mâ tezdâdu (Rad,13/8.) âyeti celilesi rahimlerdekini artır Rabbimizden hayırlı evlat ve hayırlı torun istemek. Eğer bunu istemezsek cenab-ı hak bu yaratmayı tecelli ettirmez neyi nasıl isteyeceğimizi bir çocuğu eğitir gibi bizi eğiterek öğretiyor yüce rabbimiz. Evlât isterken yarabbi evlat ver torun ver diye küstahça istemeyeceğiz. Yarabbi lütfundan Bize evlat hibe ve ihsân eyle bu 4 kelimeyi demezsek istemiş olmayız çünkü istemenin bir matbu kriteri var. Ya Rabbi lütfundan Bize evlat ya da torun hibe ve ihsân eyle. Bu 4 kelime hiçbir yeri değişmeden aynen bu muntazamlıkla istenir. Aklımıza geldiği gibi küstahça, basitçe veya isteme şeklini bilmeden olan istekler geçersiz olur.
Bismillah subhaneke la ilme lena illa ma allemtena inneke entel alimul hakim Sadakallahülazim
Subhansın ya rab senin bize bildirdiğinden başka ne bilebiliriz? Her şeyi hakkıyla bilen. Her şeyi hikmetle yapan sensin. Amenna ve saddakna velhamdülillahi rabbil âlemin el Fatiha.
Comments