
Burç Falları Nelerdir?
Günümüzdeki gazete ve televizyonlarda internetin web sayfalarında sık sık ve gittikçe büyük bir alana etki yapan burç falları nedir? Burç kelimesi kuranı kerimde 3 ayette geçer. Dini tahsil yapmış olmalarına rağmen burç kuranda da geçiyor diyerek burç fallarını sanki meşruymuş gibi zannederler. Rabbimiz 3 ayetle burç diye ifade etmesi yıldız kümelerine koyduğu ismindir. Bugünkü burç falı ile hiçbir alakası yoktur. Cenabı hak bize o burçlarla bilgi verirken aslında insana astronomi bilgileri sayesinde onlardan nasıl fayda sağlayabiliriz aslolan buna dikkatimizi çekmiştir. Ama biz bu bilgileri müneccimlik falcılık alanında kullanıyoruz. Bunun tarihine bir baktığımızda bugünkü düştüğümüz batağı daha iyi anlayabiliriz.
Bundan yaklaşık 4000 yıl öncesine gidersek. Henüz İbrahim peygamber daha doğmadan doğacağı, yaşayacağı toplumun kahir ekseriyetinin adı sabilerdi. Rabbimiz Kuranı kerimde 3 yerde bunlardan bilgilendirir ve bunlar hakkında fikir verir. Bunların halk arasındaki adı keldaniler, kestanilerdir. Sabiler halk arasında keldaniler ilginçtir ki şu an üzerinde bulunduğumuz mübarek vatanımızın toprakları içinde yaşamış bir kavimdir. Kaldaniler Ruha’da yani Harranda şimdiki Urfa ve civarında yaşamıştır. Bunların dilleri süryanice idi. Bunlar nev dedikleri yıldız kümelerine, gezegenlere tapan bir kabiledir. Kainatı yöneten ve idare edenin yıldızlar olduğuna Hayır ve şerrin de onlardan geldiğine inanırlardı. İbrahim peygamber gibi yüce ve büyük bir peygamberimiz işte bir taraftan nemrut onun putçu ruhuyla savaşırken diğer taraftan da keldaniler dediğimiz yıldıza tapanlarla ömrünü geçirmiştir. Kuranı kerimde bu olayla ilgili tam 7 tane ayet vardır. Bu 7 ayeti ana hatlarıyla tek bir ayetmiş gibi okuyacağım. Esteuzibillah, Biz o dünya semasını takım takım kandillerle donattık, işte burç. Bu takım takım kandillerin kuranımızdaki adı burçtur. Mutemerrid şeytanir racimden hıfz ettik. Mutemerrid inatçı demektir. Hatta halkımız bazı laf söz dinlemeyen kişilere temerrüt derler. Onlar meleği alayı dinleyemezler. Peygamberimizden önce dinliyorlar idi. Ancak kulak hırsızlığı yaparak arada bir tane çalan olur. Onu oradan kovmak için tart yanı alevli ateş takip etmektedir. O şeytanlar için Rucum (kurşun) atmalar yaptık. Hem onlar için o çılgın ateş azabını hazırladık. Şimdi bu 7 âyetin toplamı olan meali Hazreti peygamberimiz (sav.) şöyle tefsir ediyor, Yıldızlar birilerinin ölümü ve doğumu için kaymaz. Hani gökte yıldız kayınca biz ne deriz işte falan öldü falan doğdu gibi sapıklığa gideriz. Arşı taşıyan 8 melek Allahın emirlerini diğer meleklerle paylaşırlar. Bu bilgiler kat 8 dünya semasına kadar ulaşınca en yakın yıldızlarla donanmış semaya geldiğinde cinler onların konuşmasını gizlice dinlerken taşlanırlar. Yıldız kayması gibi gördüğümüz taşlanma budur. Dinledikleri bilgi geldiği şekliyle doğru olan bir bilgidir. Kulak hırsızlığıyla bir tane bilgi çaldıkları doğrudur ancak yeryüzündeki dostlarına o büyücü sihirbaz veya bunun gibi falcı, müneccim, medyum bunlara aktarırlarken değiştirip yanlarına bire 10 katarak hepsi doğruymuş gibi söylerler. içinde biri doğru içinde geri 90 yüzü yanlış cinler dinlemeye çalışırken kayan yıldızlarla taşınırlar. Taşlama peygamberimizin doğduğu gün başladı. O güne kadar cinler diğer peygamberlere indirilen vahiyleri hep dinlerlerdi ve bunu yeryüzündeki kendi dostları ile paylaşırlardı. Ancak bu Resulullah efendimizin doğumuyla ve bu ümmete olan bir lütuf olarak onlara verilen bu imkan ellerinden alındı. işte yukarıda 7 ayeti celile özetle bunu anlatıyor.
Resulullah efendimiz O Ayeti celileyi tefsir olarak iki ayrı noktayı daha ifade ediyor. Güneş ve ay ne kimsenin hayatı ne de ölümü için tutulur. Hazreti peygamberimizin oğlu Hazreti ibrahim vefat ettiği saat tevafuk güneş tutulmuştu. O zaman sahabe efendilerimiz bile güneş tutulmasının peygamberimizin, evladının vefatına dönük bir hüzün sebebiyle olduğunu söyleyebilmişlerdi işte bu hadisi şerifi Resulullah, efendimiz o zaman ifade buyurdular ki; Güneş ve ay ne bir kimsenin hayatı yanı doğumu ne de onun ölümü için tutulur yanı tutulmaz. Demek Güneş ve ay rabbimizin koyduğu Yasin suresinde ifade edilen kurallarla kendi kanunları içerisinde bir hareketleri vardır.
Sabilere tekrar döndüğümüzde sabiler insanların mutluluğunu da uğursuzluğu da hep bu yıldızlardan kaynaklandığına inanırlardı. Yağmur ve rüzgarın Doğan ve batan yıldızların tesiriyle yağmurun yağdığına veya yağmadığına inanırlardı.
Rasulullah (sav.) buyurdular ki; Ümmetim de yağmuru yıldızlardan bekleme görülür. Micdeh yıldızı sayesinde yağmura kavuştuk diyerek kâfir olurlar. Bütün uyarılardan sonra sabiler 4000 yıl önce yıldızları burç kümelerini tamamen ilahlaştıran yıldız falının ve sihrin ilk başlatıcılarıdır. Gökyüzündeki burçları 12 kümeye ayırıyorlar. Yıldızların hareketlerine göre kendilerinin bir horoskop haritası vardır. Horoskop haritası, insanları doğum tarihleri ne göre 12 guruba 12 burca ayırıyor. Bakın az çok mantığı olana hitap ediyorum. Dünyada bugün 7 milyar insan var. Bu 7 milyar 12 gruba ayırıyoruz. Her kümeye bakarsın 600-800 milyon insan denk geliyor. Aynı kümeye denk gelen yaklaşık bir milyar insanın yarınki yaşamı -baktıkları fala göre- hepsi aynı olacak. Onların zırvalarını göre o bir milyar insanın yarınki yaşayacağı olumsuzluklar haşa hepsine aynı şekilde gelecek. Bu kadar kalabalığın hepsinin kaderinin aynı olabileceğine en zayıf imanlı müslüman bile mantık açısından baktığı zaman saçma olduğunu görür.Buna rağmen yazıyor işte şu yarın bu grubun başına şu gelecek şununla karşılaşabilir, şöyle olabilir, şuna dikkat etmeli, şundan kaçınmalı, şunlardan uzak durmalı, saçmalıyor. Her gün bu saçmalıklar devam ediyor. Geleceğe dair bir saniye sonrasını bile rabbimiz ona lütfedip bir şey bildirmezse peygamberimiz dahi bilemezken Oturmuş bir şarlatan,soysuz 7 milyar insanın yarın başlarına neler geleceğini, saçmasını ve palavrasını yazıyor.
Bizim de aşırı tehlikeli olan ama farkında olmadığımız bu sabilerin, keldanilerin inançları hepimizin ağzında sakızlaşmıştır. Bakın şimdi söylediğimiz zaman çoğumuz bundan sonra söylemek için o cümleyi dilinden çıkarmaya gayret edecek. Eskiden biz bunlara falcı diyorduk. Şimdi yeni adlarıyla ne oldu? Bunlar medyum oldu, astrolog oldu. Modern müneccim oldular. 4000 yıl önce sabirlerin inançları başlamış, medyumluk ve müneccimlik ise 2200 yıllık bir tarihi vardır. 2200 yıldır her dönemin insanını az ya da çok etkiliyor. Şimdi o konuştuğumuz cümleleri bizde şöyle bir süzgeçten geçirelim, Yıldızları barışmadı, Onun yıldızı dişi. Yıldızı söndü, Yıldızı parladı, Yıldızı kaydı. Yıldızınız diyor ki gibi cümleleri kullandığımız zaman aynı küfre biz de düşüyoruz. Ve daha acısı birisi bugün bir öngörüde bulundu, onun öngörüsü birkaç gün sonra tevafuk etti yarım yamalak. Ne deriz? Sen müneccim misin? Bunu dediğimiz anda kafir oluruz. Burada müneccimin yarınki olacağı biliyor olduğunu kabul etmiş oluyoruz. Sanki adam kâhin haşa Güya kâhinler biliyor. Bunların her bir cümlesi yıldızları ilahlaştırmaktır. Bu cümleler ağzımızda öyle ya da böyle bilerek ya da bilmeyerek dolanıyorsa bizi de küfre götürür. Müslümanın öyle bilmiyordum diyemez öğrenecek.
Kuş Falları
Hazreti katan (ra.) rivayetine göre Hazreti peygamberimiz bizi uyarırlar ki, iafe, tiyare ve tark sihirdendir. Putperestliktir yani puta tapmakla aynıdır. İafe kuş falı demektir. Kumun üzerine çeşitli çizgiler çizilerek yapılan birde tiyare (tatayyür) dediğimiz kuşların uçma ve gittiği istikamete göre uğursuzluk olacağına inanılan fallar var. Hadisi şerifte geçen Tark ise kadınların çakıl taşlarını birbirlerine vurarak. Onlardan çıkan sese ve çıkan kıvılcım ateşlere göre ürettikleri fallara da tark denir. Hazreti peygamberimiz bu üçüne dene putperestliktir buyurdu. Bu kadar ağır ve net bir uyarı. Bunların gaybı yani bir saat sonrayı, yarını bildiğini iddia etmeleri nedeniyle dinimiz kesin ret etmiştir. Halbuki. Kuranı kerimimizde tam 4 yerde Allamul guyup geçer. Allamul guyup yani gaipleri bilen anlamında Rabbimizin bir sıfatıdır. Hem gayb bir tane değil ki Geçmiş gayb gelecek gayb şu anda bizim göremediğimiz ülkelerde olan gayb kalplerdeki düşüncelerin gaybı bunların hepsini bilen ancak Rabbimizdir.
Enâm suresinin 50. ayetinde Peygamberimizin diliyle rabbimiz; Ben gaybi bilmem diye ifade ederken biz kalkıyoruz, sihirdir büyüdür, kuş falıdır, çizgi falıdır, taşları birbirine vurma farlıdır. Burçları fazlalaştırıp onların her türlü insanların geleceğine dönük yıldız fallarıdır. Müslüman olarak nasıl etkilenip de inanıyoruz. Yine Araf suresi'nin 188 inci ayetinde Rabbimiz yine peygamberimizin diliyle Esteuzibillah; Eğer bütün gaybı bilir olsa idim daha çok hayır yapardım. Burada ne buyuruyor? Rabbimiz resulün diliyle ben yarını bilmiyorum. Onun için bildiğim ile amel ediyorum, öleceğim vakti bilsem belki daha çok hayır yapardım. Başıma gelecek her türlü kazayı belayı musibeti bilsem daha çok hayır yapardım diyor. Bu şarlatanlar nereden biliyor? bir Müslüman bu kadar âyetleri duyduktan sonra acaba bunları bir daha o program başlayan televizyonu o programın karşısına çıktığı web sayfaları ve gazeteleri bir daha açıp da bir cümle oradan okur mu? Okuyorsa artık bundan sonra kendi batıyordur. Kendi batağında boğulsun.
Gayibten haber veren müneccimi Medyumu Falcıyı astroloğu ve kahini tasdik etmek küfürdür. Hem bunu bileceğiz hem de onların peşine düşeceğiz. Hani bir cümle var Hâşâ ne kadar kaypak bir cümle Fala inanma Faldan geri kalma dediğimiz anda direk küfre gidiyoruz akaidi hüküm budur. İslam âlimleri sabiler tesirin yıldızlardan olduğuna inanarak onlardan hükümler çıkarmaya kalkışmanın küfür ve şirk olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Sallallahu aleyhi ve sellem buyururlar ki, Bir kimse gider de gelecekten haber konusunda kahini veya müneccimi tasdik ederse Allah celle celaluhunun Hazreti Muhammed aleyhisselama indirdiğini inkâr etmiş olur. 40 gün boyunca bu kişinin duası ve ibadeti kabul olmaz.
İbrahim peygamberimizin nemrut ve sabilere karşı mücadele ettiği, o günkü getirdiği dinin adı Haniflik dinidir. Hamit peki? Haniflik dini kuranı kerimizde 12 yerde geçer. Rabbimiz 12 yerde İbrahim (as.) efendimize İbrahim’i Hanif olarak zikreder. Hanif demek Allah'tan başkasına tapmayan demektir. Hiçbir kul, melek, peygamber, veli, mürşid, hiçbir yaratılmış dağa taşa yıldıza-Hâşâ- Allah haricinde bir şeye en ufak meyil Haniflik dininden bizi uzaklaştırır. Bunlar sadece sevilen veya rehber olarak yol gösteren olarak görülenleri vardır. Yani Müslüman bir tek Rabbine tapar. Onun için adı vahit (muvahit) tir. Hazreti İbrahim efendimizden itibaren biz milleti İbrahim’iz. Rabbimiz 6 ayette milleti İbrahim olduğumuzu 12 ayette de Hanif olduğumuzu bildirir. Kim ki İbrahim peygamberimize inanıyor, ister Çinde olsun ister Amerika’da olsun ister Afrika'nın Kongo’sunda olsun. Hepimiz millet İbrahim’iz.
Uğursuzluk Diye Bir Şey Var Mıdır?
Kuranımız incelediğimizde uğursuzluk inancının yeryüzünde süreceğine ve insanları etkileyeceğine dönük tam 6 ayet var. Bunların içinden sadece birisini seçtim. Arâf suresi 131 inci ayeti celilesi Esteuzibillah, Onlara bir iyilik gelince Onlar derken uğursuzluğa inananların hepsi işin içine giriyor. Onlara iyilik gelince Bu bizim hakkımızdır derler. Kendilerine bir kötülük gelirse Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğu başımıza geldi derler. Uğursuzluk inancı Musa aleyhisselamın dönemindeki insanlarda bile var. Uğursuzluk inancı ta o zamandan başlıyor. Musa aleyhisselamın dönemindeki Yahudilerin bu inanışı ile başlıyor. Hazreti peygamberimiz bu ayetin sadedinde ümmet olarak bizi bakın, nasıl eğitiyor, nasıl aydınlatıyor Yüce Resulullah; Eşyada uğursuzluk yoktur. Safer ayında bir uğursuzluk yoktur. Baykuşun ötmesinde de bir uğursuzluk yoktur. Hadisi şerifte hame geçer hame, baykuşun bir yere bir viraneye veya bir evin damına konsa da ötse insanlarımızın 10/7 si bunu uğusuzluk sayar. Kişi yolda arabayla veya yaya giderken gecenin karanlığından önünden tavşan geçse başlıyor tedirginliğe Eyvah uğursuzluk var geri mi dönsem bu işi iptal etsem…Veya gece karanlığında yaya giderken yanında bir köpek havladı. Burada bir uğursuzluk sayıyor. Hele bir salı günü yola çıkma salı günü şunu yapma salı günü şöyle yapma, niye o gün bir uğursuz sayılıyor? Efendim, gece tırnak kesme, gece aynaya bakmak bunlar o kadar çok ki biz sadece birkaç tanesini aldık. Ayşe (ra.) validemiz buyurdular ki; Câhiliye arapları Kadın, ev ve binek bu 3 şeyde uğursuzluk olduğuna inanırlardı. Allah Yahudilerin canını alsın. (Amin) onlar uğursuzluğu evde kadında ve atta olduğuna inanırlar. Her zaman bu aramızda bunların uğursuz olanı var gibi sanki bizim inancımız gibi yanlış anlama olagelmiştir. Hala da olmaya devam etmektedir. Evinde eşinde ve bineği olan o gün at bugün işte otomobiller neyse bunlardan herhangi birisinde uğursuzluk olduğuna inandığımız zaman yahudi inancına tabi oluyoruz.
ikinci bir hadisi şerif Rasullah (sav.) buyururlar ki Uğursuzluk diye bir şey yoktur ancak göz değmesi diye bir şey vardır. En hayırlısı bir şeye iyi tarafından bakmak, bir olaya, bir musibete yaşadığımız olumsuzluğa iyi tarafından bakmak. Mesela hayırlı yolculuklar bak iyi tarafından bakıyoruz. Bu Resulullah efendimizin emri işin rast gitsin iyi tarafından bakıyoruz. Allah kavuştursun ayrılanlara iyi tarafından bakıyoruz ve dua ediyoruz. Muradına eresin iyi tarafından bakıyoruz. Aradığını bulasın.Siz diyor Resulullah efendimiz bunları artırın, uğursuzluk tarafından değil. Öyle bir şey yok diyor. Buna hayırlı tarafından bakın. Eğer bunun zıttını yapıyorsa bir insan hep böyle olayları kötü değerlendiriyor, uğursuz değerlendiriyor, olumsuz değerlendiriyorsa ta o günden 1500 yıl önceden peygamberimiz onlara bunlar diyor Şom tutanlardır.
Resullah (sav.) buyururlar ki, bir şeyi uğursuz saymak şirktir. Herkeste bundan az veya çok bir iz bulunur. Kimi bunu diliyle ifade eder, ayyuka çıkarır kimisi gönlünden, olduğunu inanır ama korkar diyemez. Az ya da çok her insanda bulunur. Ancak Allah tevekkülle bunu kişiden giderir. Yani bir insan bu ilimleri öğrenip bu ayetleri bilip rabbine olan teslimiyet ve tevekkülü artarsa kalbi tertemiz olur uğursuzluk inançlarından rabbimiz onu kurtarır diyor. Kişi yapması gereken bir şey için yola çıkmış ve uğursuzluğuna inandığı için o işi terk eder yapmaz ise şirk koşmuş olur. Ben söylemiyorum yüce peygamberimiz söylüyor. Bu kelimeler virgülü noktasına kadar bizim için reçetedir. Buna şirki hafi gizli şirk denir.
Musibet Nedir?
Musibet isabet eden demektir. Bize bir şey isabet ederse bir insana işte bunun adı musibet olur. Buna dönük 2 ayeti celileye bakalım. Hadid suresi, yani demiri anlatan surenin, 22. Ayeti; Esteuzibillah, Dünyada gerek nefislerinizde gerek iç âleminde her şey daha siz yokken yazılmıştır. Şüphe yok ki bu Allaha çok kolaydır. Sadece şimdi kazası vukua geliyor. O kader planlanmış şimdi planlar uygulanıyor. Yine tevbe suresi ayet 51. Ayet Esteuzibillah, Allah'ın bizim için yazdığından başkası bize asla erişmez isabet etmez buyuruyor. Yine Tegabun suresi ayet 11,Esteuzibillah; Allah'ın izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kim Allah a inanıyor ise dilimizle inanıyor, demiş olmamız yetmez inanma işte bu ayetlerin derinliğini hücrelerimizde hissetme ile olur. Kim Allaha inanıyorsa Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir. Yani siz bunun isabet etmediğine inanın Rabbim size Hidayet eder, kalbiniz hiçbir zaman sapmaz. Şuara ayet 30. Esteuzibillah; Başınıza gelen herhangi bir musibet yani size dokunan bir acı keder üzüntü bela veya aile efradını çoluğun çocuğun bedeninde hastalık ruhen bedenen her ne dokundu ise kendi ellerinizle işlediklerinin yüzündendir. Allah size bela musibet vermez Allah imtihan eder. Bununla beraber rabbimizi kazaba öfkeye getiren elinizle O kadar çok şey istiyorsunuz ki, Allah çoğunu da affeder. Eğer diyor affetmeyip de elinizle yaptıklarınızın hepsi dokunacak olsaydı başınız beladan kurtulmazdı.
Gul Yabani Diye Bir Şey Var Mıdır?
Bizim Türkiye'mizde bazı filmlerde geçer çeşitli renk ve şekillere girerek insanlara gözüken insanları korkutup yollarını şaşırtan bir canlı olarak inanılır. Yüce Peygamberimiz buyuruyor ki; Gulyabani diye bir şey yoktur. Bitti.
Nazarlık Takmak
Mavi nazar boncuğu, arabalarda, iş yerlerinde insanların, bebeklerin, çocukların üzerinde veya şöyle veya böyle stili değiştirilmiş ama mutlaka bu inancın eseri olarak mavi bir şey takıyor. İğde ağacından bir parça takmak üzerlik otunun tanelerini takmak, deniz böceklerinin kabuklarını takmak. Güvercin gübresini bir bezin içine dikip takmak kaplumbağa kabuğunu takmak 7 delikli boncuğu bulup onu takmak kendiliğinden tabiatta delinmiş bir taşı bulup onu takmak. Sarımsak bağlamak, kartal pençesini bağlamak, hurma çekirdeği takmak, yumurta kabuğu takmak, canlı kurbanın gözünü alıp saklayıp onu takmak geyik boynuzu takmak. Çörek otu takmak, iç çamaşırını ters giydirmek… Bütün bunlardan ne bekleniyor? Bunları takınca kişi diyor ki ben bunları taktım, buna zarar gelmeyecek. Yukarıda okuduğumuz ayetlerin hepsini farkında olmadan ayağımızın altına alıyoruz. Reziller olarak baktıklarımızdan medet umuyoruz.
Abdullahbin Mesut Buyuruyorlar ki Resulullah (sav.) nazar boncuğu takılmasından asla hoşlanmaz nefret ederdi. Bu hadisi şerif İmamı Hanbeli Hazretlerinin Müsnedinde tam 5 yerde geçer. Diğer bir hadisi şerif Rasulullah(sav.)buyurdular ki; Kim korunmak maksadıyla bir şey takarsa Allah bu isteğini tamamına erdirmesin. Nazarlık takana da rahat yüzü göstermesin, sürekli ruhen huzursuz olsun. Taktı şeylerin korumasına terk edilsin. Peygamberimiz beddua ediyor yani sen rabbime tevekkül etmedin öyleyse rabbim seni korumasın. Bugünkü Müslümanların çoğu huzursuzluğunun kaynağını görüyor muyuz? Peygamberi dua edecek ret mi olacak. Rabbim ondan el hafiz esmasının korumasını çeksin alsın. Bu kadar uyarılardan sonra acaba arabasına, evine, çocuğuna tarlasına takımına ne takacaksa taksın.
Lanet Okumak Doğru Mudur?
Hazreti peygamberimiz rabbimize tevekkül etmeyenlere hem beddua etti hem de onları o alandaki bereketten lanetledi. Cenabı hak muhafaza eylesin. Zaman zaman duyarız. Yıllarca bir çocuğu olmaz sonra rabbimiz lütfeder bir çocuk verir sanki kendilerinden zanneder. Rabimiz lütfetmesinde bütün dünya bir araya gelse bir çocuk olsun. Hep şey yaparlar işte falanlar evlendi, çocuk yapacak. Ya bu artık sakız gibi herkesin ağzında ya çocuğu rabbimiz vermese sen ben kimiz de çocuk yapıyoruz. O hâlde elde edilmesine rağmen çocuğu azıcık yaramazlık yapsa azıcık uykusuz kaldı mı başlar ona lanet etmeye. Bir daire alır başlar komşuyla lanet etmeye. Rabbimiz bir iş nasip edinceye kadar öpmediği el ayak kalmaz iş verilince de başları nankörlüğe işine lanet eder, amirine lanet eder işinin zorluğuna lanet eder. Düne kadar yaya yürürken bir araba nasip olur, bir yerde bozulur başlar yapana da satana da lanet etmeye… Bu kelimeler ister inanarak ister inanmadan dil alışkanlığı olarak dilimizden çıktı. Bunun bedeli ne? Şimdi bakıyoruz bedeline Hazreti İmran (ra.) der ki; Bir yolculukta iken devesi üzerinde olan ensardan bir kadın devesinin hareketlerine iyice daralmış devesini lanetlemeye başlıyor. Rasulullah (sav.) buyurdu ki, bu deve lanetlenmiştir, üzerindekileri alın ve onu serbest bırakın. Yani araziye bırakın, ondan istifade etmeyin diyor. Bu devenin evlerin etrafında peygamberimiz vefat ettiği halde kendi başına yani sahipsiz olarak dolaştığını, kimsenin ona karışmadığını ondan faydalanılmadığını halen gördüm. Peygamberimizden sonra Hazreti İmran (ra.) 30 yıl daha fazla yaşadı. 30 yıl diyor o deveye kimse dokunmadı. Peki günümüzdeki kadınlar nelere lanet etmiyor ki. Resulullah efendimiz buyurdular ki, Miraç gecesi cennete baktım. Cennet ehlinin çoğunun itaatkar,asi, nankör olmayan fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme baktım Cehennemdekilerin çoğunun da kadınlar teşkil ettiğini gördüm.
Kadınlara buradan 5 tane uyarımız olacak. Ferasetli, bilinçli ablalarımız, eşlerimiz, kızlarımız başımızın üstüne sözümüz onlara değil yapanlara. Bizler Resulullah'ın uyarısını dile getiriyoruz, yoksa bizim haddimize değil. 1- Cehennemde Çoğunlukla yer almaları canları sıkıldığı zaman Allah lanet etsin diye beddua etmelerinden dolayı 2-Bazılarının eşlerinin yaptığı iyilikleri görmezden gelip nankörlük ederek onlarla geçinememeleri 3- Bazılarının -tırnak içinde- senden hiçbir hayır görmedim diyebilen olmaları. 4 Çoğunluğu başlarına bir sıkıntı geldiğinde sabır edemeyip dilinden ne söylediğinin bilincinde olmamaları. 5-Yine çoğunluğunun eşine eve para getir de nereden getirirsen getir diyebilmeleri. Böyle kadınların bizim çocuğumuzun anası olmasından, böyle eşlerden Allah korusun, biz mümin ailelerini muhafaza eylesin el Fatiha.