
ASHABI UHDUD
Konumuza geçmeden evvel tarihi bir olaydan başlayarak bağlantı yapacağız. Mekke'de ashabı kiram efendilerimizin en zayıf olduğu ve yeni yeni müslümanlığın arttığı o dönemde müşrikler her türlü işkenceye maruz bırakıyorlardı. Bu işkencelerden dolayı müslümanların, gözyaşları hep gönüllerine dökülüp içini kavuruyordu ama güç noktasında henüz yeterli düzeye ulaşılamadığı için hiçbir şey yapılamıyordu. Başta Hazreti Ammar bin Yâsir (ra.), Bilali habeşi (ra.), Hazreti Hubeyb (ra.) ve hassaten Hazreti Asım (ra.) gibi büyük sahâbiler işkence çekmekte adeta sembolik isim olan bu sahabelerin gördükleri zulümler Müslümanlar arasında konuşulup gözyaşlarının sadırlarına akıtıldığı zamanda Rabbimiz Hazreti peygamberimize geçmiş ümmetlerden. 3 tane örneği Cibrili emin vasıtasıyla haberdar kıldı ki bunları sahabe efendilerimize anlatılsın. Onlar da bunlardan bir miktar teselli olsun. Bu kıssalardan o günkü Arap müşriklerin hemen hemen hepsinin haberi vardı. Çünkü peygamberimizin doğmasından birkaç yıl evel Arabistana yakın 3 değişik coğrafyada aynı zaman diliminde vukua gelmiştir. Yani peygamberimizden 40 küsur yıl önce aynı zaman dilimlerinde 3 değişik coğrafyada vukua gelmişti. Bunlara ashabul uhdut yani Rabbimizin lanet ettiği kişiler denir.
Birincisi örneğimiz O zaman Fars (Sasani) devletine bağlı olan şimdiki Irak topraklarında cereyan etmişti. O zamanın Fars hükümdarı Mecusi Buhtan Nasr bir gün çokça içiyor sarhoş olmasından sonra kız kardeşi ile beraber oluyor ve buna kız kardeşi itiraz etmiyor. Bunlar bu olayı örtbas edebilmek için kız kardeşiyle fikir alış verişi ederken diyor ki Kız kardeş bütün halkı topla deki diyor, artık bundan sonra kız kardeşlerimizle evlenmeyi bize ilahımız helâl kıldı de halkın tepkisini bir görelim diyor. Halk bunu duyunca çok büyük bir tepki gösterip direniş olunca o zaman kız kardeşi başka başka yollar gösteriyor. Ve sonunda uzunlamasına ve derinlemesine kazdırdıkları hendeklerin içinde günlerce ateş yaktırıp akkor haline getirdikten sonra direnenlerin hemen hemen hepsini o ateşte yakıyorlar.
İkinci olay aynı dönemlerde Arabistan'ın güney kısmında olan Yemen'in Necran eyaletinde vukua geldi. Necran halkı yılda bir gün bayram yapardı. Bayram günü ulu bir hurma ağacının etrafında toplanıp kurban keserlerdi. Oradaki ağacın üzerine en kıymetli giysilerini bağlayıp gidiyorlardı. Şimdi bakın olayın canlılığı nasıl devam ediyor? Günümüzde de benzerini yaşadığımız bu olaylar aslında kuranımız bize bir olayı peygamberimizin diliyle ya da ayetlerin derinliğinde haber verdiğinde kıyamete kadar mutlaka burada olmazsa coğrafyanın doğusunda, batısında kuzeyinde yaşanır. Onun için kur anımızın anlattığı hiçbir olayın artık tarih oldu bugün o olaya hitap edecek bir durum yok denilemez. Bizim de birçok mübarek yerlerimizde ki bazı ağaçları görürsünüz ki insanlar yüzlerce küçük küçük kesilmiş elbise parçacıkları bağlayarak dilek ve istekte bulunuyor.
Aslen Şam eyaletinden olup isa aleyhisselamın dinine bağlı kaymun adında salih bir zat yaşıyordu. Duası müstacab olduğuna ikamet ettiği yerde kısa sürede vakıf olunan bir kişiydi. Ama mesleği kerpiçten ev yapma ustasıydı. Bu kişi belli bir yerde çalışırken kendisi çevrede fark edildiği zaman hemen orayı terk ediyor başka bir yere yerleşiyordu. Ve nihayet keramet ehli olunca rabbimiz de ona işaret buyuruyor ki o da Necrana gidiyor. Necranı tarassut ettiğinde Necran ahalisinin sanki o günün Üniversitesi niteliğinde olup hemen her haneden bir çocuğun gönderildiği bir büyücü var. Herkes çocuğunu mutlaka onda 3-5 yıl tahsil ettiriyor. O içlerinden kimi seçerse onlar ileride devleti yöneten kişilerin şura heyetinden danışmanı oluyorlar. Yani sihir hayatlarında devlet başkanının bütün kararlarını etkileyecek nitelikteydi. Abdullah bin Samiri isimli bir genç ergenlik yaşları civarında ilerde işte istikbali parlak olsun anlamında babası bu büyüyü öğreten kişinin talebesi olarak ona kaydettiriyor. Ama Abdullah, cenabı hakk'ın hikmetinden dir ki, o büyücüye gidip gelirken bir şekilde Şam vilayetinden manevi işaretle oraya giden Hazreti kaymun isimli duvar ustası ile tanışıyor. Onun hal ve hareketlerini nuraniyetini görünce bu genç gizliden müslüman oluyor. Çünkü ailesi büyücü kişiye gitmediğini bilirse onunla bir daha görüştürmeyecekti. Abdullah bu Hazreti kaymundan diyor ki, efendim bu gizli görüşmelerimizi yapıyoruz olur ki yakalnırız da birbirimizden bağımız kopar görüşemeyebiliriz bana ismi azamı öğret ki ben bundan mahrum olmayayım. Ancak henüz daha ergenliğe yeni girdiğinden birçok şehevi heyecanları ileride yaşayıp ne olacağı belirsiz olduğu için Hazreti kaymun ismi azamı öğretmek istemiyor. Hayır daha erken sen bunu taşıyamazsın diyor. Ama Abdullahdaki ferasete bakın ki o güne kadar o Hazreti kaymundan o kadar esmayı öğrenmiş ki kuran'ı kerimimizde 99 esma var ama geçmişte Rabbimizin 4000 tane esmayı Şerifesinin olduğunu biliyoruz ancak ne olduklarını bilmiyoruz. Öğrendiği o esmaların her birisini bir küçük tahta parçasının üzerine yazıyor. Ve yaktığı ateşe esma yazılı tahtaları atıyor ama bir tanesine gelince ateş sönüyor tahtayı yakmıyor, hemen o tahtayı alıyor onun üstündeki yazılı esmanın ismi azam olduğunu bulmuş oluyor. Gidip Hazreti kaymuna dedi ki, efendim ismi azam bu değil mi? Diye sordu. Hazreti Kaymun doğru ismi azamı bu ama sen bunun artık ibdilasını da yaşarsın yani imtihan olursun bunu korumak için Rabbimizin önüne çıkaracağı tecelliler de olgun yaştakiler gibi davranmak zorundasın. Cenabı hak bir anda bu genç Abdullah'ın etkisini ve sevgisini Necran ahalisinin üzerinde hissettirdi. Bir kişiyi rabbimiz sevdirmezse o ne yaparsa yapsın günlük bütün yiyeceğini de verse hiçbir kalp sevmezse sevmez ama rabbimiz sevdirirse hiçbir kimseye dünyalık bir şey verememiş bile olsa bir tek selam verip te yüzünü görseler adeta aşık olurlar. Çünkü sevdiren de sevdirmeyen de Haluku teâlâdır. Bundan dolayı bu genci gören Necran ahalisi elinde olmayarak bunu seviyordu. Ve o sevgiden o yüzündeki nuraniyetten bazı rahatsızlıkları olanlar gelip dua talep ediyorlardı. O da diyordu ki Benim dinimi bir başkasına dememek kaydıyla gizlice kabul eder isen senin bu rahatsızlığını okurum. Rabbimde inşallah şifa ilka eyler diyordu. O hastalıktan ızdırap çekenler dinini kabul ediyor, genç dua ediyor ve anında şifa buluyorlardı. Bir anda Necran ahalisinin çoğunluğu o günkü hak din olan hıristiyanlığı seçmiş oldular. Onların Necran üzerinde güç ve kuvvet bulması Yahudi melik Yusufu zunu vas’ı çıldırttı. O da güç ve kudretine güvenip Necranı istila etti. Necran ailesini 2 seçim arasında tercih yapmaya zorladı. Ya yahudiliği seçersiniz, kurtulursunuz ya da bu Hıristiyan olmaya devam eder de bu Abdullah vesilesiyle hıristiyanlığın hızı artırıp sürdürürseniz. önce hepsini bir elden geçirdi çoğunun organlarını kesti. Halk hiç geri adım atmıyordu. Organlarda kesilse yine dinine sadıktı. Baktı ki bununla halkın direncini kıramıyor. Aynı yukarıda birinci örnekte anlattığımız gibi. Hendekler kazdı ve bu hendeklerde elimizde iki bilgi var bir bilgiye göre 12000 , bir bilgiye göre de 20000 kişiyi o hendeklerde yakarak hepsini şehit etti.
Üçüncü olay Şam’da vukua geldi. O zaman Şam Bizanslıların elinde ve Roma toprağıydı. Bu olayı sahabelerine direk Resulullah efendimiz kendi aktardı. Tam sekiz hadisi şerif kitabımızda çok uzun uzun anlatılır biraz kısarak anlaşılır şekilde anlatacağız. Hazreti suheyb (ra.) anlatıyor; Resulullah (sav.) şöyle buyurdu. Önceki topluluklarda Roma kralı Antiyanusun sihirbazı, büyücüsü yani danışmanı. Geldi Atiyanusa dedi ki, ben çok yaşlandım. Ülkenin içinden çok zeki bir genç seç o genci ben özel olarak yetiştireyim. Gelecekte de bu ülke onun göstereceği istikamette devlet ricali devleti yönetsin. Sonra bir genç seçildi seçilen genç bu büyücüye gidip gelirken küçücük mütevazı bir kilisenin rahibinin kendi kendine ibadet yaptığını görüyor. Onun ihlaslı ibadet edişini seyredince o kadar seviyordu. Evinden çıktığı zaman büyücüye gidiyorum diye önce rahibe uğruyor. Rahibin nasihatlarını aldıktan sonra büyücüye gidiyor, büyücü geç kaldın diye bunu dövüyordu. Oradan çıkıyor, geri eve gelirken tekrar rahibe uğruyor bu sefer de geç kaldın diye ailesi dövüyordu. Acaba büyücü rahip mi ikisinin arasında aklen bir gil gel git yaşıyordu. O dönemde halkı rahatsız eden yılan veya aslan hayvanı yayılıyor çoğu kişinin ölümüne sebep oluyor. Bu genç bir yerde bu hayvanla karşılaşınca rabbimizin verdiği ferasete diyor ki Ya Rabbi ben büyücü ile rahibin arasında tereddüdüm, şu elimdeki taşı ben şimdi bu hayvana vuracağım rahip hoşnut olduğun, razı olduğun biri ise bu attığım taş ile hayvanı öldür bu bana işaret olsun diyor. Taşı attığı anda sanki Hazreti Davud'un kuranımızda ki Câluta attığı bir sapan taşı gibi hala o sünneti seniyyeyi bugünkü Filistinli çocuklarımız sürdürür. Israil gavuru o sapan dışından sanki atom bombasından korkmuşçasına arabalarının her tarafı zırhtır. O taşı aynı Filistinli çocuğumuzun taşı gibi atıyor, hayvan ölüyor. Anlıyor ki rahip Allah katında sevimli birisi tamam diyor, içindeki tereddüt gidiyor. ve geliyor. Bu durumu hoşuna gittiği Rahibe anlatıyor.Rahip diyor ki; Evladım, şu anda sen benden üstünsün. Ama Allahu taala seni çok imtihan eder. Bunlara da dikkat et dedikten sonra genç ilk etapta gözleri göremez hale gelenlere dua ediyor gözleri açılıyor. Ve bunların gözleri açılınca halk gence akın ediyor. Bu akın edenlerden bir tanesi de O günkü Kral Antiyanusun en sevdiği vezirlerinden birisi onun da 2 gözü de görmüyor vezir bu gence gelip duasını alınca rabbimiz onun da gözlerinin açılmasını lütfediyor. Kral bakıyor ki anadan gözleri görmeyen vezirinin gözler açık diyor ki bu nasıl oldu? Vezir gizli müslüman olduğu için söylemek istemese de öyle işkenceler yapıyor ki dayanamayıp bu genci söylüyor. Antiyanus genci huzuruna getirttiriyor. Diyor ki, Duydum ki sen sihir de o kadar ileri bir noktaya üstat olmuşsun Sen diyor hem gözü görmeyenleri hem alaca müptelası olan hastalıkları dua ile şifaya kavuşturuyormuşsun. Genç diyor ki, hayır benden değil senin de benim de rabbimiz iyileştiriyor diyor. Senin de rabbim benim de rabbim sen aciz bir kulsun demeye getiriyor. Allah'tan gayrı kimse şifa veremez. Bu işin içinde kimler var diye gence öyle işkence yaptırıyor ki sonucunda genç mecburen rahibi de söylemek zorunda kalıyor. Arkadaşlar rahibi getirttip baştan aşağı testere ile vücudunu bir ağaç gibi ikiye böldürüyor. Sıra o yıllarca vezirlik yapmış en yakın arkadaşına geliyor, o da dininden dönmeyince aynı şekilde o veziri de öldürüyor. Gence gelince Rabbimiz onu muhafız ediyor onu öldüremiyor ama tebaasından 4-5 güçlü kişiye diyor ki bunu alın en yüksek dağın başına götürün, oradan aşağı atın diyor. Genç kendilerini atmak için götüren kişilerin arasında şu duayı yapar, Allah'ım bu kişilerden beni koru. Bunun üzerine bir anda dağda bir deprem oldu. Kendini götürenler kayaların altında kaldı. Genç sağlıklı şekilde geri saraya geldi. Kral Antiyanus bu genci görünce şaşkına döndü. O adamlara ne oldu dedi. Genç ise öldüler diyor. Kral bir tebaa daha oluşturdu. Bunlara dediki bu genci bir denize götürün suyun içine atın. Götürülen kayık bir fırtına ile alabora oldu. O tebanın hepsi boğuldu. Hafizun olan Rabbimiz genci Muhafız etti ve genç kara çıktı. Tekrar Antiyanonsun karşısına dikildi. Dedi ki, Antiyanus sen beni öldüremezsin. Beni öldürmenin bir yolu var. Bütün halkı toplayacaksın Beni orada bir ağaca bağlayacaksın. O halka ben ölürken son sözüm olarak birkaç kelime söyleyeceğim ondan sonra benim kendi okumdan bir ok çıkarıp bana bu gencin rabbinin adıyla deyip atacaksın işte beni sadece o öldürür. Benim rabbimin adıyla demezsen kendini rab olarak görmeye devam edersen, rabbim beni sana öldürmez. Aynen öyle yaptı Antiyanus Halka birkaç kelime söyleyince Halkın % 90 küsürü bu gence iman etti. Antiyanus bu gencin rabbinin adıyla diye açıktan söyleyince zaten o gencin inancını tasdik etmiş oldu. Attığı okla geni vurdu. Genç sadece okun değdiği yere eline kapadı ve şehit oldu. Antiyanusun içinde yenilmişlik duygusuyla öyle bir intikam oluştu ki hendeklerin en büyüklerini kazdırdı. O hendeklere bütün halkı tek tek benim dinime mi? Bu gencin dinine mi? Diye sordu. Bir kişiyi geri adım attıramıyordu hepsini hendeklerde yaktı. En son çocuğu göğsünde emziren bir kadın getirildi. Çocuğuma kim bakacak diye kadın biraz tereddüt geçirdi. Onun düşündüğü anda işte bir mucize beşikte konuşan 5 bebek mucizesinin ikincisi O kundaktaki bebe dile geldi buyuruyor Resulullah efendimiz. Anneciğim sabret hak yol üzerindesin. Bu sesi duyunca kadın tereddütsüz ateşe gitti ve dinini hiç bir şekilde terk etmedi. Biz Allah muhafaza günümüzde böyle iman testlerinden geçsek çok dökülür. Günümüzdeki bütün problemimiz iman zafiyeti. Kuranımızda Kâfirun ahıra buyuruldu yani onlar ahrete inanmaz. Bizim iman testimiz kafirle farkımız âhirete inanıp inanmakla. Kafir diyor ki benim hayatımın hepsi bu dünya ne yaparsan ne elde edersem başarı bizde diyoruz ki; Bizim öbür dünyamız var hesabını vereceğiz. Bunu dilimiz der ama kalbimiz buna yakin olarak inanmaz. Onun için bütün haramları yiyoruz. Ahirete yakın olarak inanabilsek haram yiyebilir miyiz? Hesap verecek fark o ama o fark dilimizde. Peki niye işliyoruz? Dilimizde iman var, kalbimizde yakin yok. Günümüzün müslümanlarının dökülme sebebi budur.
Hadisi şerefimizin bize verdiği itikadi bilgilere bakacak olursak;
1- Kralların Devleti idare ederken sihirbazları en önde tuttuklarını görüyoruz. Sihirbazları O günkü devlet otoritelerine çok etkililer. Ve o günkü devleti yönetenleri istedikleri zulme yönlendiriyorlar. Bundan dolayı işte hendek'te yakılma zulümlerinin sebebi bu büyü ve sihirle uğraşan kişilerdir.
2- Bu gencin aklını kullanarak hiçbir marifeti olmayan sihirbazı değil de ilim ehli olan rahibi tercih ettiğini görüyoruz. Gencecik yaşta bütün nefsani hazların doruğa çıktığı yaşta ilim ehlini ve ilim sahibi olan rahibi tercih ediyor. Sonunda o noktaya geliyor.
3-Küçücük yaşında acaba ben doğru mu tercih attım diye rabbimizin kendini teyit etmesi için attığı taşı deneme olarak kullanıyor. Rabbimiz de onu keramet olarak yani ikramla ödüllendiriyor. O bir taşla koca hayvanı öldürüyor. O güne kadar hiçbir kimsenin yaklaşamadığı küçücük bir taşla öldürüyor.
4. Eş şâfii rabbimizin esmâ sı bu kuranı kerimde yoktur. Biz bu esmasını hadisi şeriflerinde resulü efendimizin bize yaptığı dualardan öğreniriz. Eş şâfii rabbimizin esmasıdır ama 99 esmanın içinde değildir. Demek ki bütün şifaları veren eş şâfi esması şerefesi biz hastalığından dolayı birine dua ederken Ya Rabbi eş şâfii esmâi şerifin hürmetine diye kendi esmasını kendi zâtına tevessül edeceğiz.
5. Şeytan kafirlere yaptığı telkinlerle o günün halkını etkiledi gibi bugün de etkiliyor. Şifayı verenin 1- Sihirbazlar olduğu vehmini veriyor. 2-Hekimler olduğunu vesvesesini veriyor. 3-Sebepler olduğu vesvesesini veriyor. 4-ilaçlar olduğu vesvesesini veriyor. Biz bir ilacı yutarken rabbim bu ilacı vesilesiyle bana şifa ihsan eyle demiyor ve ilacı yutarken bu niyetle yutmuyor isek biz de ilaçtan şifa geliyor diyenlerin durumuna düşeriz. Ne kadar müslümanız desek de şifaya o haptan, doktordan, hekimden bekliyoruz. Şu doktor olmasaydı, bizim hasta öldü gittiydi. Şunu yedi ömrü uzadı haşa bitkiyle adamın ömrü uzar mı. Rabbimiz bir ömür koymuş o geldi mi biter.
6. Ölümü yaratanın Allahtır. Bir insanı 500 yerinden bıçakla Allah ölümü yaratmasa o kişi ölmez. Yani Rabbimizin kendi adına yetkilendirdiği Azrail aleyhisselam gelir ha bıçaklanmış ha bir yerden düşmüş, biri vurmuş kalp krizi geçirmiş farketmez Azrail aleyhisselam gelir canını alır. Ama bu düşmeler bıçaklanmalar hastalıklar öldüren sebep değil bunlar sadece sağlıksız yaşatır. Bu Azrail aleyselam rabbimizin adına bedendeki ruha emretmediği sürece ölüm yaratılmamıştır kişi ölmez, ne yaparsak yapalım öldüremez. Ölümü yaratan Allahtır Yoksa sebepler bizi sağlıksızlaştırır ama ölmemizin sebebi değildir. Bakın burada bir küçük bir şöyle bir parantez açalım bir teberrük olsun. Peygamberler de dahil insanların cinlilerin ölümü Azrail aleyhisselama verilen yetkiyle gerçekleşir. Rabbimiz Hazreti fâtıma radıyallahu anha annemizin ruhunu Azrail aleyhisselama aldırmadı. Rabbimizin bir tek istisnası başka örneği yok. Belki burada derler ki; Bu Hazreti peygamberimizden yüce mi? Hayır o manada değil, Hazreti peygamberin bütün hayatı biz ümmete örnek olması içindir. Hazreti Fâtıma validemizin ruhunu Rabbimiz bizatihi kendi katından aldı. Böyle bir yüce o mübarek anne.
7- Demek ki bir kişiyi falan filan terbiye etmiş çok önemli değil ama bir kişiyi bu genç gibi rabbimiz terbiye ederse bir devletin o kadar halkın islama ve ahlaka dönüşmesi için manevi lider olarak o genc vesile olur. Demek ki rabbimizin terbiyesi terbiyenin hakikisi ki peygamberimiz Beni rabbim terbiye etti buyurmuştu.
8-Sonunda da şehitlik ile ödüllendirildi. Biz çok şehitlerimiz oluyor ama hemen gizlice şu duayı yapmak gerekiyor. Rabbim biz şehit dedik lütfunla bunu şehit olarak katına al. Bize göre her ölen şehit ama öyle yağma yok ki kanun prosedür öyle olabilir. Yoksa öyle önüne gelene şehitlik mertebesi verilmiyor.
9- Rabbimiz o annenin imanını korumayı murat ettiği için kundaktaki bebesini mucize olarak konuşturdu. Annenin imanın sabit kadem kalmasına o çocuğu konuşturarak hıfzeyledi. Müslüman her gün kendisi hanımı aile efradı adına tevefenni Müslüman el hıkni bissalihin demiyor ise böyle imanını koruyarak öleceğinin garantisi yok. Her gün imanla ölmeyi dua edemiyor isek Sağlığında rabbine sığınmayan ölürken ne hale gelir. O ayeti Arapça okuyamaya bilir ama her gün aile efradı adına rabbim bize imanlı ölmeyi nasip eyle demeli.
Hazreti Ömer efendimiz Peygamberimizin vefatından 13 yıl sonra devlet başkanı oldu. O dönemde Şam topraklarında bir kişi çift sürerken karasaban dediğimiz ağaçtan yapılan saban Yeraltında maddeye takılır çiftçi açar ki bir kabir. Kabir açar ki hiç çürümemiş taptaze eli böğründe duran bir genç cenazesi. Merak ediyor elini kaldırıyor oradan kan akmaya başlıyor, elini aynı yere koyuyor kan duruyor. O kadar garibine gidiyor ki bunu Şamı fetheden islam kumandanına bildiriyor. O kumandan Hazreti Ömer efendimize hemen bir mektup yazıyor. Hazreti ömer efendimizden gelen cevapta buyuruyor ki. Oradaki bulduğumuz gence güzel bir mezar yapıp mezarının üzerine de bir nişane koyup yanı onun hakkında kısa bir bilgi yazıp oraya defnediniz buyuruyor. Kıyamete kadar o çürümeyecek elini kaldırdığınızda kan akacak elini aynı yere koyduğunuzda kan duracak. Orası Antiyanusun ok attığı yerdi.
Rabbimiz bu gencin ihlasından, manevi kuvvetinden, imani yakınından bizlere ve evlatlarımıza, aile efradına, nasib eyle el Fatiha.
DEVAM EDECEK….